Bir milletin kaderinin belirleneceği bir atmosferde; bir yanda istiklal ateşiyle milleti için yanıp tutuşan özverili bir kadro, öbür yanda ise risk alma cesaretinden yoksun manda savunucusu gruplar. Kurtuluş Savaşı sürecindeki bu fikrî hizipleşmeye ışık tutan detaylı bir inceleme.


 

Özet

Bu yazı Türk Kurtuluş Savaşı’nın Kongreler sürecindeki manda ve himaye meselesini ikinci kısmıdır. Bu bölümde öncelikle Milli Mücadele’de önemli yeri olan Erzurum ve Sivas Kongrelerini inceliyoruz. Ardından Milli Mücadele’nin önemli komutanları olan Mustafa Kemal Paşa, Kazım (Karabekir) Paşa, Rauf Bey ve Ali Fuat Paşa’nın Erzurum ve Sivas Kongreleri’ndeki manda ve himaye konularındaki görüşleri ele alınmıştır.

 

Erzurum Kongresi

Milli Mücadele Hareketinin Anadolu’da büyümesindeki ikinci büyük adım ise Erzurum Kongresi ile oldu. Amasya’da yayınlanan genelgeyle Mustafa Kemal’in askerlikten azledildiği ve İstanbul hükümeti tarafından Anadolu’da istenmeyen adam ilan edildiği günlerde, Kazım Karabekir ve diğer önemli subay ve valiler, Mustafa Kemal’i desteklediler.

 

Amasya Kongresi’ne göre milli bir kongre düzenleyerek Milli Mücadele’yi birleştirmeyi amaçlıyordu. Ancak Mustafa Kemal ile Kazım Karabekir arasında bir anlaşmazlık çıktı. Kazım Karabekir, Mustafa Kemal’in aksine önce bölge kongresinin toplanmasını istiyordu. Erzurum Kongresi’nin kurulma nedenlerinden biri, Barış Konferansları’nda Damat Ferit’in Anadolu’nun kuzey ve kuzeydoğusunda özerk bir Ermeni devletinin kurulabileceğini açıklamasının, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni ve diğer illerdeki Milli grupları harekete geçirmesiydi. Bunun üzerine 10 Temmuz 1919’da Erzurum’da bölge kongresi yapılması çağrısında bulunuldu. Ancak kongre yeterli katılımcı sayısına ulaşamadığı için 23 Temmuz’da 57 delege ile bir okul salonunda toplanabildi. Erzurum Kongresi’ne Erzurum’dan 24, Trabzon’dan 17, Sivas’tan 11, Bitlis’ten 3 ve Van’dan da 2 olmak üzere 57 delege katılmıştır. Mustafa Kemal kongreye delege olarak değil konuk olarak davet edildi. Fakat bir kongre delegesinin heyetten istifası sonrası, Mustafa Kemal’in delege olarak Erzurum Kongresi’ne katıldı. O zamanlar delege olan Mustafa Kemal, kongrenin yerel amaçlarla toplanmasına rağmen kongre başkanı oldu ve Erzurum Kongresi ulusal bir ideal kazandı. Bu durum Milli Mücadele’nin temelleri ve Türk siyasi varlığı açısından Doğu illerinin korunması açısından çok önemli kararların alınmasına neden olmuştur.

 

Sonuç olarak; Amasya Genelgesi ile başlayan Milli Mücadele Hareketi, Erzurum Kongresi ile örgütlenmiş ve İstanbul Hükümeti’nin ülkenin geleceği konusunda inisiyatif kullanamaması durumunda geçici bir hükümet kurulacağını ilan etmiştir.

 

Erzurum Kongresi Kararları

  1. Trabzon ili ve Samsun sancağı ve Doğu Anadolu illeri Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Van, Bitlis, Sivas ve bu bölgede bağımsız yaşar; hiçbir sebep ve bahane ile birbirinden ve Osmanlı toplumundan ayrılamaz bir bütündür. Mutlulukta ve felakette ortaklığı kabul ederler ve aynı gaye peşinde koşarlar. Bu bölgede yaşayan tüm Müslümanlar, birbirlerine karşı fedakârlıklarla dolu; soylarına ve sosyal statülerine saygı duyan gerçek kardeşlerdir.[1]
  2. Osmanlı vatanının bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının sağlanması, saltanat ve hilafet makamlarının korunması için millî kuvvetlerin yapıcı bir konuma getirilmesi ve millî iradenin hâkim kılınması esastır.
  3. Her türlü işgal ve müdahale, Rumluğun ve Ermeniliğin kurulması amacına yönelmek olarak değerlendirileceğinden, savunma ve direniş ilkesi birlikte kabul edilmiştir. Siyasî hâkimiyeti ve sosyal dengeyi bozacak şekilde Hıristiyanlara yeni imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.
  4. Devletin bu yerleri terk etmesi veya bu yerlerle ilişkilerini kesmesi halinde, bunların saltanat ve hilafete bağlılıklarını ve millî haklarını koruyacak tedbirler ve kararlar alınmıştır.
  5. Uzun süre birlikte yaşadığımız gayrimüslimlerin vatanımızda kazanılmış, kanunlarla pekiştirilmiş haklarına tam olarak uyarız. Malın, canın ve namusun korunması esasen dinimizin, millî geleneklerimizin ve kanunlarımızın bir gereği olduğundan bu ilke Kongremizin genel görüşü ile pekiştirilmiştir.
  6. İtilaf Devletlerinden; 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün, hudutlarımız içinde bulunan ve ayrılmaz kardeşlerimizin, dindaşlarımızın ve soydaşlarımızın ikamet ettiği memleketlerimizi, çoğunluğu Batı Anadolu’da bulunan Doğu Anadolu Vilayetlerinde bölme fikrinden vazgeçtik. Büyük çoğunluğu İslam olan, kültürel ve ekonomik üstünlükleri Müslümanlara aittir ve bizlerin varlığı devam etmektedir ve tarihi, ırki, dini haklarımıza saygı gösterilmesi ve dolayısıyla hak ve adalete dayalı bir karar alınması beklenmektedir.
  7. Milletimiz “insani ve çağdaş” hedefleri yüceltir. İlim, sanayi ve ekonomi yönünden muhtaç durumumuzu takdir ediyor. Bu nedenle, Devletimizin ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığına, vatanımızın bütünlüğüne halel gelmeksizin, 6. maddede belirtilen sınırlar içinde, Devletimizin bilim, sanayi ve ekonomiye yapacağı her türlü yardımdan memnuniyet duyarız. Milliyet ve ülkemizi işgal etme arzusu olmadan. İnsanlığın esenliği ve toplumun huzuru için böylesine insani ve adil kurallarla bir barışın bir an önce karara bağlanması en büyük milli arzumuzdur.
  8. Milletlerin kaderlerini kendilerinin çizdiği bu tarihi çağda, İstanbul Hükümeti’nin Milli İradeye boyun eğmesi zorunludur. Çünkü iktidarların millî iradeyi esas almadan aldıkları kararları milletçe takip edilmemiş, bu kararların yurt dışında itibar görmediği ve edilmeyeceği de olay ve sonuçlarla ispatlanmıştır. Bu nedenle hükümetimizin, milletin içinde bulunduğu korkulu durumdan ve şüpheden kurtulma çarelerine başvurmadan, derhal Meclis’i toplaması ve dolayısıyla alacağı tüm kararların alınması zaruridir. Milletin ve ülkenin kaderini ele almak millet meclisinin denetimi altındadır.
  9. Ülkemizin karşı karşıya kaldığı üzücü olayların ve aynı amaçla milli vicdandan doğan derneklerin anlaşma ve birleşmelerinin oluşturduğu kitle, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında bir topluluğa dönüştürülmüştür. Dernek her türlü partizan hareketinden dışlanmıştır. Tüm Müslüman vatandaşlar derneğin doğal üyesidir.
  10. Kongre tarafından seçilen Temsil Heyeti kabul edilerek köylerden taşra merkezlerine kadar ulusal kurumlar konsolide edilerek konsolide edildi.

 

Sivas Kongresi

Erzurum Kongresi’nden sonra Milli Mücadele’nin üçüncü büyük adımı olarak görülen Sivas Kongresi 4 Eylül tarihinde yapılmıştır. Kongreye tüm vilayetleri temsilen davetler gönderilmesine rağmen, İstanbul’daki Damat Ferit Hükümeti’nin bazı vilayetlere gözdağı vermesi ve bazı vilayetlerin işgal edilmesi nedeniyle Sivas Kongresi’ne toplam 38 delege katılabilmiştir.

 

Kongrenin ilk üç gününde İttihat ve Terakki’nin amaçlarına uygun çalışmadığının yeminle teyidi, padişaha, İslam dinine ve vatana sadakat mektubu ile kabul edildi. Mustafa Kemal Temsil Heyeti başkanı olduğu için kongrede açılış konuşması yaparak ülkenin genel durumunu ve kongrenin amacını anlattı. Konuşmasının ardından kongre başkanlık seçiminde Mustafa Kemal’in oybirliğiyle tek aday olarak seçilmesinin ardından gündem maddelerine geçildi. Kongrenin en önemli gündem maddelerinden biri de Amerikan mandasıydı. Delegeler Amerikan mandası konusunu hararetle tartışırken, Mustafa Kemal hem manda taraftarlarının hem de Manda karşıtı muhaliflerin görüş ve argümanlarını dinledi. Günlerce süren manda meselesi sonucunda ABD’nin manda konusundaki net görüşlerinin öğrenilmesi için Rauf Bey’in önerisiyle Amerikan Senatosuna bir mektup yazılmasına karar verildi.

 

Bu vesile ile ele alınan konulardan; Erzurum Kongresi’nde alınan bölgesel kararlar ulusal karara dönüştürüldü. Sivas Kongresi, vatanın bağımsızlığını ve milletin haklarını korumak için oluşturulan millî teşkilatı bütün yurda yaygınlaştırmış, millî kuvvetlerin tek elden yönetilmesini ve millî hedefe yönlendirilmesini sağlamıştır.

 

Sivas Kongresi Kararları

  1. Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınır içinde kalan ve ezici çoğunluğu Müslüman olan Osmanlı ülkesi toprakları birbirinden ayrılmaz ve hiçbir bahane ile bölünmez bir bütündür. Osmanlı ülkesinde yaşayan bütün Müslümanlar birbirlerine karşı saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu, ırkî ve içtimaî haklarına ve mahallî şartlarına riayetkâr öz kardeştirler. 
  2. Osmanlı toplumunun bütünlüğü ve millî bağımsızlığımızın sağlanması, yüce hilâfet ve saltanat makamının korunması için millî kuvvetleri etkin ve millî iradeyi hâkim kılmak esastır. 
  3. Osmanlı ülkesinin herhangi bir bölgesine karşı yapılacak saldırı ve işgale bilhassa vatanımız dâhilinde bağımsız Rum ve Ermeni devletleri kurulmasına karşı Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerindeki Millî Mücadele gibi birlik içinde müdafaa ve direniş esası kabul edilmiştir. 
  4. Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bütün gayrimüslim unsurların her türlü hakları tamamıyla korunduğundan bu unsurlara siyasî hâkimiyetimizi ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir. 
  5. Osmanlı hükümeti, dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk etmek zorunda kaldığı takdirde hilâfet ve saltanat makamıyla vatan ve milletin korunmasını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır. 
  6. İtilâf devletlerinden 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan, ezici Müslüman çoğunluğunun yaşadığı, kültürel ve medenî üstünlüğün Müslümanlara ait olduğu ülkemizi taksim etme düşüncesinden tamamen vazgeçmelerini, bu topraklar üzerindeki tarihî, coğrafî, siyasî ve dinî haklarımıza riayet etmelerini, buna aykırı girişimleri iptal ederek hak ve adalete dayanan bir karara varmalarını beklemekteyiz. 
  7. Devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla 6. maddede belirtilen sınırlar içinde milliyet esaslarına saygı gösteren ve memleketimize karşı istilâ emeli beslemeyen herhangi bir devletin fennî, sınaî ve iktisadî yardımını memnuniyetle karşılarız. 
  8. Milletlerin kendi kaderlerini bizzat tayin ettiği bu tarihî devirde merkezî hükümetimizin de millî iradeye tâbi olması zaruridir. Çünkü millî iradeye dayanmayan bir hükümetin aldığı keyfî ve şahsî kararlara milletçe uyulmadığı gibi dışarıda da itibar edilmediği ve edilemeyeceği şimdiye kadar yaşanan olaylardan anlaşılmıştır. Bu sebeple merkezî hükümetimizin hemen millî meclisi toplaması, millet ve memleketin geleceği hakkında alınacak bütün kararları meclis denetimine sunması zorunludur. 
  9. Tamamen millî vicdandan doğan ve aynı amaç için kurulan bütün millî cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsî ihtiraslardan tamamen arınmıştır. Bütün müslüman yurttaşlarımız bu cemiyetin tabii üyesidir. 
  10. Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919’da Sivas’ta toplanan genel kongresi tarafından kutsal gayeyi izlemek ve genel teşkilâtı yönetmek için bir heyet-i temsiliyle seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün millî kuruluşlar birleştirilmiştir.[2]

 

Mustafa Kemal Paşa

Mustafa Kemal’in manda-himaye meselesine bakışını ve tavrını, 1927’de kaleme aldığı hatıra ve tarihî belge niteliğindeki Nutuk adlı kitabından ve o dönemin telgraf mesajlarından ve mektuplarından öğrenebiliriz. Ayrıca Mustafa Kemal ve diğer paşaların manda-himaye hakkındaki düşüncelerini Milli Mücadele’nin diğer önemli komutanlarının o dönemle ilgili yazdıkları hatıralardan öğreniyoruz. Fakat burada dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biri de anıların bütünüyle bir nesnel bir kaynak olarak kabul edilemeyeceğidir. Diğer bir deyişle, Mustafa Kemal’in Nutuk kitabı, Kazım Karabekir’in Anılarım, Rauf Orbay’ın Siyasal Anıları ve diğer önemli paşaların dönemle ilgili kaleme aldıkları anıları, Millî Mücadele’den sonra paşaların iktidar mücadelesi nedeniyle sübjektiftir. Bu eserleri tamamen gerçeklere dayanan tarihi belgeler olarak görmek doğru olmaz.

 

Mustafa Kemal’e göre; Osmanlı ülkesi, saltanat ve hilafet sona ermişti ve tam bağımsız, milli egemenliğe dayalı yeni bir Türk devleti kaçınılmazdı. Samsun’a geldiğinde aslında o gün için zor olan çözümü deniyordu. Samsun’da başlayan mücadelenin temeli, milli iradeye dayalı ve tam bağımsız yeni bir Türk ülkesiydi. Amaç tam bağımsızlık olduğundan dolayı manda veya himaye asla gerçekleşemezdi.

 

Mustafa Kemal, Milli Mücadele Hareketi’ni başlattığında hem Anadolu’dan hem de İstanbul’dan manda ve himaye konusuna ilişkin mektuplar aldı. Bu mektupların başında Wilson İlkeleri Derneği’nin kurucusu Halide Edip’in mektubu yer alıyor. Halide Edip, Paşa’ya macera ve savaş çağının geçtiğini söyleyerek Amerikan mandasının faydalarından bahsetti ve Amerikan mandasının neden kötünün iyisi olduğunu argümanlarıyla yazdı. Sonunda kararın Mustafa Kemal ve Rauf Bey’de olduğunu söyleyip düşünmelerini istedi.

 

Erzurum Kongresi öncesinde Mustafa Kemal, Anadolu ve İstanbul’daki manda ve himaye tartışmaları hakkında bilgi almak için Ankara’da bulunan 20. Kolordu komutanı Ali Fuat Paşa’dan telgraflar alıyordu. Mustafa Kemal’in düşüncesindeki model, Türkiye’nin tam bağımsız bir Türkiye olmasına rağmen, ABD’nin Türklerin bağımsızlığına ve egemenliğine müdahale etmemesi koşuluyla her türlü ekonomik ve teknik işbirliğinde işbirliği yapabilmesiydi.

 

Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi’nin açılışında ülke içinde tartışılan manda ve himaye konusuna değinerek, kısaca manda ve himayeci cemiyetlerin Millî Mücadele’yi kesintiye uğratmak ve başarısız ettirmek için yabancılar tarafından finanse edildiğini söyledi.

 

Mustafa Kemal’in mandaya bakış açısı hakkında öğrenebileceğimiz bir başka şey de, manda ve himaye taraftarı olan Bekir Sami Bey ile Erzurum Kongresi devam ederken yaptığı telgraf yazışmalarıdır. Bekir Sami Bey kısaca Mustafa Kemal’e tam bağımsızlık istediğini, ancak tam bağımsız olmaya çalışılır ise kısa bir sürede iki veya üç vilayetten oluşacak bir ülkenin daha fazla sorun çıkaracağını söyledi. Bunun yerine Bekir Sami Bey, ülke egemenliğinin belirli bir süre için güçlü bir devlete yani ABD’ye devredilmesi ile ancak ülkenin bütünlüğünün sağlanabileceğini iddia etti. Mustafa Kemal’in yanıtı ise şu şekildeydi; Şartları ve nitelikleri belli olmayan bir Amerikan mandasının doğru olmayacağını ve Amerikan mandası ile ülkenin bir bütün olarak kalacağının sözde olduğunu belirterek, Bekir Sami’den daha detaylı bilgi vermesini istedi.

 

İstanbul’da olduğu gibi Anadolu’daki komutanlar da manda ve himaye konusunu görüşüyorlardı. Hatta kongreye telgraf çekerek manda ve himayeyi destekleyen kişi ve topluluklar; kongre sonuçlarını etkilemeye çalışıyorlardı. Kongrede Doğu Karadeniz delegelerinden bazıları Prens Sabahattin’in âdemimerkeziyetçilik fikrine benzer 22 maddelik teklif sundu. Teklife göre; doğu illerinde federal bir yapı kurulacak ve bu federal doğu bölgesinin eğitimi Amerikalılara veya İngilizlere bırakılacaktı. Ancak bu öneri kongrede büyük tartışmalara neden oldu ve reddedildi.

 

Erzurum Kongresi 10 Temmuz 1919’da sona erdi. Kongre kararları Anadolu’ya ve İstanbul’a telgrafla iletildi. Ancak kongre kararlarının yedinci maddesinde dış yardıma ilişkin “herhangi bir ülke” ibaresi, manda konusunun açık bırakıldığı düşüncesini doğurmuştur.

  1. Madde: Devletimizin ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü muhafaza edilmek şartıyla beyannamenin altıncı maddesinde belirtilen sınırlar dahilinde, milliyet esaslarına bağlı ve ülkemize karşı işgalci bir arzusu olmayan her devletin ekonomik yardımına açığız.[3]

 

Mustafa Kemal, Nutuk’ta hem Erzurum hem de Sivas kongrelerinde manda ve himayeye açık kapı bırakan bir karar alınmadığını yazmıştı. Her iki kongrede de bazı maddelerin yazılış biçimi nedeniyle yanlış yorumlandığını belirterek şunları kaydetti:

Bir beyefendi bu yazının hangi noktasında manda ve mandanın Amerika olacağı fikri var? Olsa olsa, “her devletin ilmî, sınaî, iktisadî yardımlarına açığız” diyerek manda fikrine kananlar olabilir. Ancak vekâletin anlamı ve amacının bu olmadığı kesindir. Her zaman ve bugün bile bu açıklık çemberinde gerçekleşecek her türlü yardımı memnuniyetle karşılıyoruz[4].

 

Ancak Rauf Bey ve Ali Fuat bu konuda farklı düşünmektedir. Onlara göre ilgili maddede ilke olarak yabancı devletlerin yardımına açık olduklarını ancak bu açıkça ifade edilmese de ABD’nin olduğunu belirtiyorlar. Buradaki herhangi bir devletin anlamı şüphesiz Amerika Birleşik Devletleri idi, çünkü o zamanlar sadece Amerika büyük bir devlet olarak işgal etme arzusuna sahip değildi.[5]

 

30 Temmuz 1919’da Bekir Sami, Amerikan mandasının nasıl isteneceğini açıkladı. Buna göre; ülkenin bütünlüğüne dayalı bir manda anlaşması olacaktı. Amerika’dan ülkeyi yönetecek bir hükümet istenmeyecekti; tam tersine, Amerika için adil bir hükümet kuracağımızdan kendimiz emin olurduk. Anayasa, saltanat, hilafet korunacak ve ABD’den gelişmemize yardım etmesi istenecek.

 

Mustafa Kemal, Bekir Sami’nin bahsettiği manda modelini uygun bulmuş, ancak Amerika’nın buradaki çıkarının ne olduğuna dair bir açıklama istemiştir. Bekir Sami Bey, 3 Ağustos 1919’da Paşa’ya cevap verdi; o tarihe kadar Amerikalılarla yapılan manda müzakerelerinin varsayımlara dayalı olması nedeniyle her iki tarafın da yükümlülükleri konusunda net bir şey olmadığını yazdı.

 

Mustafa Kemal birçok kez Anadolu’da güvendiği insanlardan İstanbul’daki aydınlar ve yöneticiler tarafından bahsedilen manda ve adli yardımlaşmanın (müzaheret) iyi bir analizini yapmalarını ve bunun milli amaca uygun olup olmadığını tespit etmelerini istemiştir. Esasen Mustafa Kemal’in kafasındaki formül; ulusal egemenliğe zarar vermeyecek, emperyalist emelleri olmayan büyük bir devletin ekonomik ve teknolojik yardımından yararlanmaktı. Bunu Mustafa Kemal’in 1921’de gazeteci Clarence Kirschman Streit’e verdiği röportajdan anlayabiliriz. Röportajda Mustafa Kemal; Amerika ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki tarihi ilişkinin altını çizerek, Amerikalılar ile Türkler arasında herhangi bir sorun olmadığını, Amerikalılarla iyi diplomatik ilişkiler kurmak istediğini ve Amerikalıların Türkiye’yi harekete geçirme konusundaki ilgisini takdir ettiğini söyledi. Ekonomik kalkınmamızı kolaylaştıracak her türlü yardım takdirle karşılanacaktır. Amerika Birleşik Devletleri’nin anavatanımızın hiçbir yerinde toprak emelleri olmadığı için, Amerikalı teknisyenlerin katkısından daha çok memnun oluruz.[6]

 

Sonuç olarak; Mustafa Kemal Paşa önce bir bekleyiş oyunu oynayarak Amerikan mandası konusunun görüşülmesini ve kendisine manda-himaye konusu ile ilgili raporların gönderilmesini talep etti. Mustafa Kemal, bu bekle-gör politikasını izlerken, İstanbul ve Anadolu’da çeşitli manda formülleri ortaya çıkmış ve bunları inceleyerek; ulusal egemenliğe zarar vermeyecek ve ülke üzerinde emperyalist emelleri olmayacak bir devlet yardımına onay verdiğini belirtti. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nden sonra Amerikan manda yolunun sonuna geldiğini gören ABD, hem kendi kamuoyunda hem de Anadolu’da net bir destek bulamadıktan sonra Mustafa Kemal bir kez daha tek çözüm olarak ulusal kurtuluş tezini vurgulamış ve destekçisi olan aydınların ve paşaların desteğini çekmiştir.

 

Mustafa Kemal, Nutuk adlı kitabında başta Amerikan mandası olmak üzere bazı takım arkadaşlarını mandacılıkla suçladı. Ona göre bu isimlerden biri de; Rauf Orbay’dı. Sivas Kongresi’nde kısaca; Türkiye’ye karşı en tarafsız kabul edilen ABD’nin desteğini kabul etmemiz gerektiğini söylüyordu. Ayrıca Rauf, anılarında Mustafa Kemal’in o günlerde kendisine benzer bir düşünceye sahip olduğunu belirtir ve Mustafa Kemal’in Amerikan Soruşturma Komitesi ile yaptığı görüşmelere dayandırır.

 

Ancak hem Mustafa Kemal’in hem de Rauf’un kafasındaki manda fikri, milli egemenliğe zarar vermeyecek ekonomik ve teknolojik bir dış yardımdı. Nitekim Milli Mücadele’den sonra başlayan iktidar mücadelesi, bazı paşaların siyasi arenadan elenmesine neden olmuş ve Milli Mücadelenin silah arkadaşları anılarında birbirlerini bazen açık bazen de üstü kapalı olarak mandacılığa vekâlet etmekle suçlamışlardır. Ayrıca bunun bir başka örneği de Kazım Karabekir’in hatıralarıdır. Kazım Karabekir, üstü kapalı olarak Mustafa Kemal’i manda ve yarı Bolşevik olmakla suçladı.

 

Rauf (Orbay) Bey

Rauf Orbay’ın manda ve himaye konusundaki görüşlerini Millî Mücadele’den sonra kaleme aldığı “Cehennem Değirmeni – Siyasi Hatıralar” adlı hatıratından ve dönemin diğer tarihi belgelerinden öğreniyoruz. Rauf Orbay, Milli Mücadele Hareketi başladığında ne kendisinin ne de yoldaşlarının bir manda ve himaye düşüncesinin olmadığını belirtir. Bu çözüm formüllerinin İstanbul’da çeşitli dernekler tarafından üretildiğini ve Erzurum – Sivas Kongrelerinde gündeme getirildiğini vurgular.

 

Sivas Kongresi’nde başta Kara Vasıf Bey ve Refet Paşa olmak üzere Amerikan mandası konusunu kongrede ciddi bir şekilde gündeme getirildi. Rauf Bey, Erzurum Kongresi’nin Amerikan mandası tartışmalarına ilişkin 7. maddesini hatırlatarak yanıt verdi. Özünde bu cevap, idari bir mandadan ziyade tarafsız ve güçlü bir devletin yardımına açığız şeklindeydi. Rauf Bey, Sivas Kongresi’ndeyken, bu yardımın bir Amerikan yardımı olmasında bir sakınca görmemiş, hatta bir an önce güçlenmesi ve ülkenin bir an önce daha fazla parçalanmaması için Amerikan yardımının kabul edilmesi gerektiğini beyan etmiştir.

Ancak biz zayıf kaldığımız sürece bölünme tehlikesi devam edecek. Bu nedenle bir an önce güçlenmek için bir çözüm bulmamız gerekiyor. Bana göre bu ancak tarafsızlığı bilinen Amerika’nın yardımıyla kabul edilebilir.[7]

Sonuç olarak; Rauf Bey, Milli Mücadele dönemi kongrelerinde idari vekâlet ve himaye konusuna karşı çıkmış, bunun yerine tarafsız ve güçlü bir ülkenin (ABD) ekonomik ve teknolojik yardımına açık olduğunu belirtmiştir. Ancak Milli Mücadele’den sonra paşalar arasındaki güç mücadelesinden sonra gücü kaybedenler, üstü kapalı olarak bu mücadelenin kazananları mandacı ya da Bolşevik yanlısı olmakla suçladılar.

 

Kazım (Karabekir) Paşa

Kazım Karabekir’e göre herhangi bir devletin mandası olmakla Bolşevik olmak arasında fark yoktu. Bu düşüncesini şöyle dile getirdi: “Mandaya girmek, Bolşevik olmak; bunların ikisi de ölüm”. [8]Birçok konuşmasında her iki fikre de karşı olduğunu ve bu konuda M. Kemal Paşa ve çevresini uyardığını söylemiştir. Paşaların Kavgası adlı eserinde o dönemde verdiği uyarıyı şu cümlelerle ifade etmiştir:

“Bu ülke savaşın başında ya Bolşeviklere teslim olacaktı ya da Amerikan mandasını kabul edecekti, işte onlara engel olan bendim. Bir farkla ki, birincisi suda boğulmak, diğeri ise ateşte yanmaktır.”[9]

 

Kazım Karabekir, Sivas Kongresi yaklaştıkça Amerikan mandasının kabulü için önerilerin arttığını ve bu konunun 28 Ağustos 1919 tarihinde M. Kemal Paşa ve Rauf Orbay ile bir kez daha görüşüldükten sonra milletin bağımsızlığını ifade edildikten sonra bunun için çaba gösterilmesine karar verildiğini söyledi.

 

Yine Karabekir’e göre; İngiliz mandasını isteyenler Kuvâ-yi Milliye’yi de yok etmeye çalışıyorlardı. Kısaca Karabekir Paşa da tam bağımsızlığı savunup,  herhangi bir ülkenin mandasını veya Bolşevizm’i istemiyordu.

 

Ali Fuat (Cebesoy) Paşa

(Sağdan sola: Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey)

Ali Fuat Paşa anılarında şöyle demiştir: “Manda ve himaye, kendisi gibi Anadolu’da silahlı mücadeleyi başlatanlar tarafından müzakere edildi ve bu reddedildi” dedi. Ali Fuat Paşa’nın bu ifadesinden vatanın manda ve himaye yoluyla kurtuluşuna inanmadığı anlaşılmaktadır. Aslında manda konusunda Kemal Paşa’dan farklı düşünmüyordu. M. Kemal Paşa, 20. Kolordu Komutanlığına gönderdiği bu telgrafta, Amerikan mandası ve himayesinin dikkatli bir şekilde tahlil edilmesini ve millî amaçlara uygun olup olmadığının incelenmesini istemiştir. Telgrafında Amerikan mandasının kabul edilmesi halinde istiklal ve egemenliğin korunup korunmayacağının net olmadığını söyleyen M. Kemal Paşa, İstanbul’daki manda taraftarlarından bu konuya da açıklık getirmelerini istemiştir.

  1. Kemal Paşa telgrafının devamında, istiklal ve hükümranlığa hiçbir şekilde zarar vermemek şartıyla, Amerikalıların ekonomik ve ilmî yardımlarından zarar görmeyeceğini de belirtmiştir. M. Kemal Paşa da telgrafında, manda hakkında gerekli ve yeterli bilgi veya Amerikan yardımı alındıktan sonra bunun Erzurum Kongresi’nde ve Sivas Kongresi’nde görüşüleceğini bildirdi. Ali Fuat Paşa, burada herhangi bir devlet ifadesinden Amerika Birleşik Devletleri’nin kastedildiğini, çünkü büyük bir güç olarak o dönemde sadece ABD’nin Türkiye’yi işgal etme arzusu olmadığını belirtti.

Ali Fuat Paşa ile Kazım Karabekir’in ortak noktası, herhangi bir ülkenin mandasına kesinlikle karşı olmalarıydı. Ayrıca diğer ortak noktalarından biri de Bolşevizm’e karşı olmalarıydı. Her ikisi de Bolşevizm’i bir tür manda olarak görmekte ve katı bir şekilde reddetmekteydi.

 

Sonuç

Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinde, aydın ve idarecilerin çoğunluğunun manda ve himayeden yana olduğunu ve manda partilerinin ezici çoğunluğunun Amerikan mandasını istediğini görüyoruz. 1. Dünya Savaşı sonrasında devletlerin ilhak politikalarından vazgeçmeleri ve barışı korumaları için manda formülü oluşturulmuştur. Bunun ana yaratıcılarından biri, o zamanki ABD Başkanı Wilson ve onun 14 maddelik Wilson İlkeleri idi. Savaştan sonra İngiltere ve Fransa, Milletler Cemiyeti’nin gözetiminde Osmanlı’nın Anadolu dışında kaybettiği toprakların mandasını üstlendi. Ayrıca bu iki devlet ABD’yi Anadolu mandası için teşvik ediyorlardı. Osmanlı cephesinde en çok talep edilen manda Amerikan mandasıydı. Bunun nedeni ise; Osmanlı entelijansiyası, mandayı sömürgeci ve işgalci bir amacı olmayan bir ülkeden yardım almak olarak görüyordu. Bu kapsamda ABD Başkanı Wilson tarafından yayınlanan ilkelere göre; kendi kaderini tayin hakkının ve Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerin Osmanlı’da kalması gerektiği anlaşılarak Türk kamuoyunda ABD’ye karşı bir sempati yaratılıyor. Bu sempatinin bir sonucu olarak da manda ve himaye lehine birçok dernek ve siyasi parti kurulmuştur. Bu dernek ve partiler, özellikle Milli Mücadele’nin başlamasına kadar hem İstanbul’da hem de Anadolu’da yoğun mandacılık lehine propagandası yaptılar. Ancak İzmir’in işgaliyle birlikte İtilaf devletlerinin Anadolu’daki hukuksuz işgallerinden sonra farklı bir çözüm olarak ortaya çıkan yerel müdafaa cemiyetleri, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde ulusal kurtuluş için tek çatı altında birleşerek kongreler sırasında ve manda ve himayeyi açıkça reddederek, işgalcilere karşı Türk Milli Mücadelesini yürüttüler. Bu savaş sonucunda Türkler mutlak zaferle ayrılmış ve Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri ile modern bir toplum ve devlet kurmuştur.

sezai berat ünal

 

[1] TİTE Arşivi, K322G38B38001vd.

[2] TDV İslam Ansiklopedisi, Haluk Selvi, İstanbul: TDV Yayınları, 2009, “Sivas Kongresi” maddesi.

[3] Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk’ün Bütün Eserleri (III), haz., Fikret Ulusoydan. İstanbul: Kaynak Yayınları, 2003, p. 240.

[4] Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Ankara, Kaynak Yayınları, 2015, p. 107.

[5] Ali Fuat Cebesyoy. Milli Mücadele Hatıratları, İstanbul, Temel Yayınları, 2017, p. 232.

[6] Kenan Demirel, “Milli Mücadele Liderlerinin Hatıratları Işığında Manda ve Himaye”, Anasay Dergisi, 6 (2018): 19.

[7] Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni (Siyasi Hatıratlarım), İstanbul: Emre Yayınları, 1993, p.257.

[8] Kenan Demirel, “Milli Mücadele Liderlerinin Hatıratları Işığında Manda ve Himaye”, Anasay Dergisi, 6 (2018): 21.

[9] Kenan Demirel, “Milli Mücadele Liderlerinin Hatıratları Işığında Manda ve Himaye”, Anasay Dergisi, 6 (2018): 21. 

Akalın, Selçuk. “Milli Mücadele Dönemi Türk Basınında Tarihsel Bir Tartışma: Manda Mı? Himaye Mi? Bağımsızlık Mı?”. Yüksek Lisans Tezi, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2004. 

Ank. Ünv. Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Arşivi, K322G38B38001vd. 

Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 24 (1999): 475-486. 

Armaoğlu, Fahir. Türk Siyasi Tarihi. İstanbul: Kronik Yayınları, 2017. 

Arslan, Lütfü. “Milli Mücadele Döneminde “Manda ve Himaye” Tartışmaları ve Mandacılık Yaklaşımları”. Atatürk Yolu Dergisi (2019 ): 1-38. 

Atatürk, Gazi M. Kemal, “Atatürk’ün Bütün Eserleri (III)”. Haz., Ulusoydan Fikret. İstanbul: Kaynak Yayınları, 2003. 

Atatürk, Gazi M. Kemal. Nutuk. Ankara: Kaynak Yayınları, 2015. 

Aytepe, Oğuz. “Milli Mücadelede Manda Sorunu ve Mustafa Kemal’in Yaklaşımı”. 

Baykal, Bekir. Erzurum Kongresi ile ilgili Belgeler. Ankara: Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1969. 

Demirel, Kenan. “Milli Mücadele Liderlerinin Anıları Işığında Manda ve Himaye”. Anasay Dergisi. 6 (2018): 39-62. 

Goloğlu, Mahmut. Milli Mücadele Tarihi – I – Erzurum Kongresi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2021. 

Goloğlu, Mahmut. Milli Mücadele Tarihi – II – Sivas Kongresi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2021. 

HALUK SELVİ, “SİVAS KONGRESİ”, TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sivas-kongresi (25.01.2023). 

İğdemir Uluğ, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1986. 

Karabekir, Kazım. İstiklal Harbimiz (I-II). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2020. 

Karabekir, Kazım. Paşaların Kavgası. İstanbul: Truva Yayınları, 2019. 

Kasalak, K. “Erzurum Kongresinin Yapıldığı Günlerde Manda ve Himaye Konusunda Komutanlar Arasında Yazışmalar ve Basında Tartışmalar”. Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi 8 (1992 ): 397-408. 

Kasalak, Kadir. “Sivas Kongresi Öncesinde Manda ve Himayenin Türk Basınında Tartışılması ve Komutanlar Arasında Yazışmalar”. Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 3(10), 60-71. 

Kasalak, Kadir. Milli Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1993. 

Kırzıoğlu, Fahrettin. Erzurum Kongresi. Ankara: Kültür Ofset Yayınları, 1993. 

Orbay, Rauf. Cehennem Değirmeni (Siyasi Hatıratlarım). İstanbul: Emre Yayınları, 1993. 

Sümer, Mine. “Wilson Prensipleri Cemiyetî’nin Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’a Gönderdiği Bir Muhtıra” Tarih Araştırmaları Dergisi, (4-5/1965): 224-251. 

Türker, Hasan. “İstanbul Basınında King-Crane Heyeti’nin Türkiye’deki Faaliyetleri ve Mandaterlik Tartışmaları (1919)”. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi 18 (2018): 187-219. 

Orbay, Rauf. Cehennem Değirmeni (Siyasi Hatıratlarım). İstanbul: Emre Yayınları, 1993. 

Sümer, Mine. “Wilson Prensipleri Cemiyetî’nin Amerikan Cumhurbaşkanı Wilson’a Gönderdiği Bir Muhtıra” Tarih Araştırmaları Dergisi, (4-5/1965): 224-251. 

Türker, Hasan. “İstanbul Basınında King-Crane Heyeti’nin Türkiye’deki Faaliyetleri ve Mandaterlik Tartışmaları (1919)”. Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi 18 (2018): 187-219.

Inonu War in Its Centenary – Selçuk Ören