Hakikat nedir? Üniversite 2. sınıfta iken psikoloji hocam bu konu üzerine gerçekler, hakikatin kötü yansımasıdır demişti. O zaman hakikat bilgisi bütün her şeyin bilgisi olsa gerek. Ben iki cümle ile ahkâm keser gibi konuşmama rağmen Gazali hayatı boyunca hakikatin ne olduğu hakkında araştırmalarda bulunmuştu. Bu yazımda Gazali’nin el Munkız mined Delal(Delaletten Çıkış Yolu) adlı kitabından faydalandığımı da söylemeden edemeyeceğim. Ama bu eseri yazarken biraz daha özet mahiyetinde ve eksik olan taraflarını anlatma üslubuna yöneliyor.  

    Gazali, hakikatin ne olduğu hakkında öncelikle kendine usul olarak o dönemde hakikat bilgisi peşinde olanları belirledi. Bunları dört gurup içerisinde toplamak gerekirse kelamcılar, filozoflar, ta’limiyye mensupları ve tasavvufçulardır.

    Gazali bilgi edinme kaynaklarını sorgulamayla başladı. Bunlar duyu organlarıyla edinilen bilgiler ve akli bilgilerdir. Duyu organlarının en kuvvetlisi olanı gözleri olarak düşündü ve onunla bir hipotez kurdu. “Ben gözle bilgi edinebiliyorum ama göklere baktığımda yıldızların büyüklüğü ile ilgili olan bilgim akli bilgi ışığında çürüdü” diyerek doğru bilgiyi vermediği için duyu ile alınan bilgilerin doğruluğuna şüphe ile baktı. Artık öyle bir hale geldi ki şüphe hat safhaya çıktı.

    Şimdi de hakikat bilgisinin peşinde olanları Gazali’nin gözüyle analiz edelim. Gazali’ye göre bir ilmin en derin meselelerine hakim olmadan, o ilimdeki eksiklik fark edilmez. O ilmin en alimi kadar bilmeli hatta onu geçmeli, der.

    Kelamcılar, Gazali’ye göre kendilerinin düşünce ve görüş sahibi insanlar olduklarını savunurlar. Kelamcılar sünnete bulaşmış olan bidatleri temizlemek ve İslam dinini, diğer dinlerde ve kendi içinde olan itikadi problemlerine karşı korumak ve itikadı hakiki bir bilgi ve düşünceyle açıklama işlevini görürler. Diğer dinlere karşı başarılı olduklarını söyleyen Gazali içte başarılı olmadıklarını söyler. Çünkü her mezhep farklı fikirlere sahipler ve ellerine güç geçtiği zaman ise birbirlerine gaddar olduklarını söyler. Ama eğer hakikat bilgisine sahip olduklarını düşünürsek bu kadar birbirlerini tekfir etmeleri düşünülemez. Bu açıdan bakan Gazali onların hakikat bilgisine sahip olmadıklarını söyler.

    Felsefe ve filozoflar, kendilerini mantık ve kesin delil sahibi olduklarını ileri sürerler. Bu konu üzerinden kelamcılara da bir eleştiride bulunur. Kelam âlimlerinin felsefe ile yazmış oldukları eserleri karmaşık bulur. Çünkü hiçbirinin felsefe üzerine âlim olmadığını söyler. Onlara hitaben “şimdi filozofların ve ilimlerinin hikâyesini benden dinle” der. Öncelikle filozları üç gruba ayırır; materyalist, natüralist ve ilahiyatçı filozoflar. Bu sınıflandırmayı o dönemin felsefi bilgi birikiminden yola çıkarak yapmıştır. Bu görüşleri, dönemine uygun olarak düşünmek lazım. Materyalistleri, Allah’ ı reddettikleri için Natüralistleri, ahiret, cennet, cehennem, haşır(geri dirilme) konularını reddettikleri için hakikat bilgisine ulaşamayacaklarını söyler. İlahiyatçı olanları da 10 görüşte birleştirir. Bunlardan üçünde tekfir edilmelerini diğerlerinde ise bidat olduğunu söyler. Böyle olunca onlarında bilgilerine güvenilemeyeceğini söyler.

    Bir de daha ayrıntılı olarak felsefeyi bölümlere ayırarak yapılan yanlışlıkları izah etmeye çalışır. Bunlar matematik, mantık, doğa bilimleri, ilahiyat, siyasal bilimler ve ahlaktır.

    Matematik konusunda iki çekincesi var. Bunlardan birincisi; filozofların ileri matematiklerinden dolayı ortaya koyduklarından etkilenip onların hakikatten bahsettiklerini düşünmeleridir. Şayet din gerçek olsaydı, filozoflara da malum olurdu düşüncesi var. Gazali de onlara cevap olarak “insan bir sanatta yetkin olması diğer sanatlarda da yetkin olmasını gerekli kılmaz. Fıkıh ve kelam ilminde uzman olmuş birinin tıp ilminde de uzman olması gerekmez” der. İkicisi ise; İslam dininin cahillerinden kaynaklandığını söyler. Çünkü onlar filozofların söyledikleri doğru olsa dahi inkâr ederler. Felsefeyi inkâr etmenin İslam’a hizmet olduğu düşüncesine karşılık, filozofların İslam dinine besledikleri nefret oluşmuş.

    Mantık ve doğa bilimleri bölümlerinin kitaptan okunmasını tavsiye ediyorum. Çok iyi anlaşılması içinde Gazali’nin Tehafütül Felasife kitabının da okunmasını öneririm. İlahiyat bölümünü de yukarıda açıklamıştık.

    Gazali, siyasal bilimlerin dünya işlerinin yürütülmesi ile ilgili konuların kamu yararını gözeten hikmetler olduğunu filozofların da bu hikmetleri Allah’ın kitabından ve peygamberlerden nakledilmiş olan hikmetlerden aldığını söyler.

 Gazali filozofların ahlak konusundaki bilgilerini tasavvufçulardan aldığını söyler. Gazali’ye göre tasavvufçular Allah’ı sürekli anar, kişisel arzularına karşı ve dünya nimetlerine iltifat etmeden Allah yolunda ilerleyen kimselerdir. Bu kimselerin her dönemde olduğunu ve filozofların da onların hikmetlerinden aldıklarını ileri sürer. Gazali filozofları batıl kategorisinde değerlendiriyor. Bu sebeple söyleyen(filozof) batıl olunca söylediği de batıl olmuş oluyor. Bütün bunlara bağlı olarak; hikmetin sahibinin filozof olduğunu düşünmek ve o kimseye saygı ile bakmak hatadır.

 

    

    Diğer grup ise Ta’limiye’dir. Ta’limiye Şia mezhebine mensup olan ve hakikat bilgisinin sadece masum imamlardan gelebileceğini söylerler. Ama on ikinci imamlarının uzun süre öncesinde gaybete gittiğini bundan dolayı da hakikat bilgisine olan erişimin kesilmesinden dolayı bu mezhebin bize hakikat bilgisini veremeyeceğini söyler.

    Bundan sonra da tasavvufa yöneldiğini söyler. Bu meselenin de sizin tarafınızdan okunması taraftarıyım.

    Bu yazıdan amacımız Gazali’nin hakikati bulup bulmamasından ziyade ömrünü nasıl geçirdiği ile alakalıdır. Durumu bir iki sayfa ile veya elli, yüz sayfa yazı ile anlatmış olsaydık bile bu ömrü anlatmaya yetmezdi.

    Gazali aslında bize bir misaldir. Misalden kastım kıssadan hisse değil aslında bu işlerin yapılabilirlik seviyesini göstermektir. Böyle misaller ümit vericidir. Seçtiğiniz soru “Hakikat nedir?” gibi zorlu bir soru olsa bile soru sormaktan korkmayın! Yerinde olan sorular bir ömür de harcansa bizi hedefimize ulaştırır.

 


 

abdullah yılmaz