Neden bir renkler armonisi veya renkler arasında kontrast yaratmak yerine monokromatik bir palet tercih ediyorsunuz?


 

 

Ya bir defa benim resimlerimde monokrom birçok resim var ama onun yanında ikinci üçüncü renklerin de bir araya geldiği resimlerle karşılaşabilirsiniz. O yüzden bütün resimlerin genel bir tanımını yaparken monokrom, yani tek renkli bir armoni sistemini uyguluyor derseniz biraz eksik olur. Belli bir dönemde; tek rengin zenginlemesiyle resimler yaptım doğru: Mavi, kırmızı, sarı dedim ya da İstanbul kırmızısı, yeşili dedim. Bir rengin egemen olduğu resimler yaptım bu doğru. Ama yani birçok ikili üçlü renklerin girdiği birtakım resimlerim de var doğrusu.

 

Renk konusunda çok titiz olduğumu söylemeliyim çünkü renk, resim sanatının temel öğelerinden birisidir. Hatta ben öğrencilerime resim sanatının tanımını şöyle yaparım; Renkten arınmış bir desenin renklendirdiğimiz zaman desenin renkli halidir derim. Renk girmeden resim sanatı olmaz sadece renkle resim yapanlar da oluyor. İşte fiziksel yapı elemanlarına bakarsak; çizgi, biçim, renk bunlar üç ana grupta toplanır. Biçim heykelin de malzemesidir, rengin de. Çizgi ise sadece resmin malzemesidir. Renk tasası güdülmeden resme biz desen diyoruz, öyle bu benim tanımım. Ondan sonra renk ana unsur tek renk ya da çok renk değişik armoni sistemleri var. Buraya gelmişken şunu söylemek isterim, rengin nasıl yan yana geldiğini çok kimse bilmiyor, bilmesi gereken insanlar da bilmiyor. Bunu ısrarla söylüyorum mesela; mimarlar, kent düzenleyicilerinler, mekân düzenleyen insanlar ya da günlük hayatta üzerinize giydiğiniz kıyafetlerle ilgili hanımlar bu konuda daha duyarlı. 

 

Renklerin bir uyum sistemi var, her rengi yan yana getiremezsiniz hatta ben diyorum ki:” İki rengi bir araya getirmek iki insanı bir arada yaşatmak kadar zordur.” Çünkü sosyal konumları, geldikleri köken yapıları, eğitimleri ayrı, görgüleri, dünyaya bakışları ayrı. İki insanı bir araya getirdiğiniz zaman birtakım ortak paydalar bulmak durumundasınız. Renkte bu nasıl oluyor? Renk o kadar geniş bir dünya ki yani milyonlarca renk var ve göz açık-koyu arasında siyah beyazla belirli tonları fark ediyor. Diyelim ki normal bir göz siyahla beyaz arasında grilerde 50 ton fark edebiliyor. Bu 50 tonun her renk için uygulandığında iki renkle bir ara geldiğinde uygulandığında, bu öylesine bir sistem ki sonsuz bir renk klavyesi elde etmiş oluyorsunuz. Peki, bu uyum sistemlerini kim icat etti? İnsanlar bakıyorlar doğadaki insanlara en çok huzur veren anlar neresi? Bir deniz kenarı, gökyüzünün mavisi, denizin mavisi, ağacın yeşili ve diyorlar ki bu yeşil, mavi renge biraz daha farklı bir mavi, farklı bir yeşil girdiğinde birdenbire insan huzur duyuyor, göz rahat ediyor. Bu sefer başlıyor yavaş yavaş uyum sistemlerine, bakıyorsunuz; gün batımında -doğumunda doğanın aldığı bir kızıllık, turuncu güneşin batışı doğuşu ile her gün alıştığımız görüntülerin dışında bir görüntü. Yakın renkler ve bu kez alışılmadık sürpriz bir armoninin hayatımıza girmesi gibi ya da doğanın bütün renkleri içinde onun farklı bir yerinin olması, çarpıcı olması gibi renkte biz buna disonans diyoruz, başat, vurucu bir renk. Yani o renk, armoniyle ilgisi olmaz ama birdenbire sanatçı orada dikkati çeker, söylemek istediği sözü vurgular. Disonansın armonide önemli bir yeri var ve bu bir kuraldır karşıt renkler birbirini tamamlar. Nedir karşıt renk? İyidir karşıt renk; Kırmızının yeşil, sarının mor, mavinin turuncu. Bu solar spektrum dediğimiz yani bir rengin, belki öğrenciyken ilkokulda yaptığımız çalışmalardan hatırlarsınız. Bir siyah kutunun içerisine bir gün ışığından beyaz ışık girip de bir mercekten geçtikten sonra; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor bir de mor ötesi vardır ama bu 6 renk 3 ana renk kırmızı, sarı ve mavi; 3 ara renk turuncu, yeşil ve mor. Bunlar kendi aralarında uyum yaparlar. Sarının karşısına düşen mordur, kırmızının karşısına düşen yeşildir, turuncunun da mavidir. Üç ana renk üçgen yapacak şekilde birbirine eşit uzaklıkta bulunurlar. Sarıyla kırmızının birleşmesinden turuncu, kırmızı maviden mor ve sarıyla maviden yeşil bunlar kendi aralarında hem birbirin tamamlayıcısı hem de birbirinin zıttıdır. Tıpkı kadınla erkek gibi gökyüzüyle yeryüzü gibi ışıkla karanlık gibi birbirini tamamlayan birbirinin zıttı. Ama biri olmadan da öbürü olmaz. İşte renklere böyle bakınca hangi kırmızı tonu ile ile hangi yeşil tonu bir araya gelebilir, bu bir armoni sitemi.

          

Bir de uyumsuz renklerin armoni sistemi var; bir araya gelmeyen sarı- kırmızı – mavi mesela, bunları Van Gogh kullanır, çok başarılı armoniler kurar. Turuncu -yeşil -moru Gogen kullanır. Her sanatçının kendine özgü seçimler vardır ve bu seçimler de bence gözün yapısına göredir. Çünkü bütün insanın gözünün yapısı, hangi renge duyarlı olup olmadığı henüz bilinmiyor ya da bu konuda çalışılmıyor. Ne zaman çalışılıyor? Sadece mesela daltonizm (renk körlüğü) diye bir hastalık var; Kırmızıyı yeşil görüyor, yeşili kırmızı görüyor. Ben diyorum ki insanın göz yapısında siyah beyaz görmemizi sağlayan çubuk hücreler ve renkleri görmemizi sağlayan konik hücreler var. Bu konik hücreler herkeste farklı birinde tonlara daha duyarlı, birinde mor renge daha duyarlı çünkü renk göze yansıyor. Nesneden ışık yansıyor ve biz onun dalga boyuna göre onu renkli görüyoruz dalga boyu; 356-750 nm arasındaki dalga boylarını biz renk olarak görüyoruz. Bir insan onu çok seviyorsa onu çok iyi anladığı içindir.

          

Renkle uğraşan çok ciddi kurumlar var. İngiltere’de renk enstitüler var. Rengi kullanmak bu kadar önemli mi diyeceksiniz. Önemli çünkü mesela bir iç mekân yanlış renkle boyandığı zaman, bir fabrikada işçiler hep öksürdüklerinden şikâyetçi oluyorlar. Dereceye bakıyorlar normal, meğer orası çok kötü soğuk bir griyle boyanmış hemen o gri, mekânda daha sıcak bir griyle boyandığı zaman üşütme duygusu ortadan kalkıyor. Hayatımızda renklerin çok önemli bir yeri var. Şöyle söyleyeyim, siz sürekli kırmızıya baktığınız zaman sizin damarlarınızdaki kanın akış sürati artıyor, yani adrenalin ve tansiyonunuz yükseliyor. Renklerin fiziksel, fizyolojik etkileri var bu nedenle renkleri iki insanın yan yana gelmesi gibi iyi ayarlamadıktan, bilmedikten sonra o size doğru geri teper. Ama sanatçı kendi duyarlılığı içinde yeni renkler, armoniler bulabilir. Yani renk zengin bir konudur, Türkiye’de bu konu üzerinde durulmuyor. Bakın, bütün kentler gri-bej siyah ya da beyaz nötr renklerdir. Hiçbir kimliği olmayan, kişiliği olmayan. Modern mimari bazı renkler getirmeye çalıştı işte etrafta arabaların renkleri var, renkli malzemeler üretmeye başladı. Ama iyi kullanılırsa başarılı, kötü kullanılırsa çok olumsuz etkileri olabiliyor. 

     

Benim resimlere gelince ben hem yakın armonileri bir şeyden korktuğum için değil ama bir renk de kendi için de çok zengin mavi dediğiniz zaman pek çok ayrı kökten gelen mavi var işte cerulean mavisi, kobalt mavisi, turkuaz… Bunların diğer renklerle birleşmesinden de yeni renkler çıktığını düşünün. Yani o zenginlik bile yeter. Maviyi bir nefes alma, solumak. Yeni bir mavi aramak, armoni yakalamak ya da yeni bir mavi bulmak. O yüzden ben hocalığım süresince hem de sanatçı olarak renk üzerinde, renklerin armoni sistemleri üzerinde çok durdum. Şimdi bunun, Türkiye’de çok bilinmemesini vurgulamaya çalıştım çünkü bilindiği zaman insanlar daha mutlu olur. Renkle uğraşan herkesin tekstilcinin, mimarın, iç mimarın, psikoloğun bunları çok iyi bilmesi gerekiyor.  Bir renksiz dünya düşün ne kadar anlamsız olurdu. Mesela boğa güreşlerinde kırmızı pelerin tutarlar yani kırmızıyı gördüklerinden falan değil o, hareketi görüyor. Mesela köpek balıkları sarı renge gelmiyor o yüzden insanlar teknelerde yüzmek için, uçaklardaki yeleklerde hep acı bir sarı, biz ona cadmium sarısı diyoruz. Hayvanların bile renge duyarlılığı var, insanlar duyarlı olmasa ne olur? Açıkçası, ben rengi çok tutumlu kullanıyorum. Kullanırken kırk defa düşünüyorum ve yeni renkler bulmaya çalışıyorum. Resim sanatının bir farklı biçimi de şu; boyayı renk yapma sanatı. Mesela tüpteki nedir? Kutu boya, yağlı boya ama resimde ne diyoruz ona renk. Renk olduğu zaman bir anlam yüklüyorsun.  Ona kendinizden birtakım anlamlar, yeni boyutlar ekliyorsunuz. O zaman o boya sürülmüş olmuyor, renk diye bir isim alıyor ve sanat eseri oluyor.