Klasik Müzik nasıl dinlenir/dinlenmelidir?


 

 

Klasik müzik nasıl dinlenir? Klasik müzik, çok engin bir kültür üzerine kurulu bir müzik. Dolayısıyla bu kültürü biraz kapmak gerekiyor. Biraz derken tabii, afaki bir deyiş oldu ama ne kadar kapabilirsek. Bu çok geniş bir umman ve hepimiz bu ummanın içindeyiz. Yalpalanıyoruz, yüzüyoruz, yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Ben kendimden bahsedecek olursam, hâlâ keşfetmem gereken o kadar çok sayıda eser, besteci, tür, dönem vesaire var ki. Bunun ben de farkındayım ve zaten hepsini keşfedemeden bu dünyadan ayrılacağım, bunun da farkındayım. Çünkü taş üstüne taş konarak, bin küsur yıl içerisinde oluşturulmuş çok muazzam bir kültür.

 

Çok farklı dönemler var. Yani kişi, klasik müziğin içine girdikçe, tanıdıkça, keşfettikçe hangi dönemlerin onu daha fazla çektiğini keşfedecektir. Kimi Barok Dönem’den yana tercihini kullanır, kimi insan sesi opera onu cezbeder; başka bir türe pek ilgi göstermez. Benim görebildiğim, insanların tabiatıyla alakalı olarak müzik tercihlerinin beyinlerinde şekillendiği. Bazı arkadaşlar var ki, operadan başka bir şey dinlemiyor ya da İtalyan operasından başka bir şey dinlemiyor ve farklı bir şey de dinletmeniz mümkün olamıyor. Bunu zorlamak doğru değil. Onun çünkü kişiliği, tabiatı, yetişme koşulları, genleri, DNA’sı vesaire öyle. O türden hoşlanıyor.

 

Dolayısıyla aslında iyi de bir şey; hiç kimsenin bilmediği kadar uzmanlaşmış oluyor, derinleşiyor. Mesela öyle bir arkadaşımız var, İtalyan operası üzerine yoğunlaşmış ve böylece bilgisini derinleştirmiş oluyor. Ben biraz kişiliğim gereği, her şeyden almayı seven bir tabiata sahibim. “Onu da dinleyeyim.” “Aman bu da eksik kalmasın.” Tabii o zaman ne oluyor? Biraz bölük pörçük olmuş oluyor ama bazı alanlar biraz daha zenginleşiyor, bazıları daha küçük kalıyor. Bu benim dinleme deneyimlerimden ileri gelen bir şey.

 

Gençlere, yaşıtlarıma veya bu müziğe yeni başlayan büyüklerime diyeyim, naçizane tavsiyem; algı kapılarını açık tutsunlar, tutmalılar. Çünkü çok geniş, çok büyük bir alana giriyorlar. Meraklı olsunlar; bu müziği anlamak, anlamaya çalışmak diye bir şey yoktur. Ben böyle bir şeyin olduğu kanısında kesinlikle hiçbir zaman olmadım. Sadece merak vardır; merak duygusu, öğrenme tutkusu. Bununla yola başlanırsa, zaten sizi kuşatan o kültür, kişiliğinizin o özellikleri sizi bir doğrultuya yönlendirecektir. Yani siz zorlasanız da, sizin eğer içinizde yoksa İtalyan operasına ilgi duymanız pek mümkün değil. Ben bunu gördüm, yani zorla kimseye bir şey yaptıramazsınız. Kimseye zorla rock müzik veya arabesk müzik dinletemeyeceğiniz gibi.

 

Bu türde de yani algı kapıları açık olduktan sonra bir de, her şeyi dinlemek lazım. Tabii şimdi her şeyi dinlemek lazım derken, neyi dinleyeceğiz? Bu anlamda önerilere, tavsiyelere kulak vermek lazım. Bir kere okuyacağız. Maalesef bu, ülkemizde çok sıkıntılı bir konu, eksik olduğumuz bir nokta. Hiçbir alanda okumayı sevmediğimiz gibi, müzik üzerine yazılmış kitapları, yayınları, mesela; adam köşe yazısı yazmıştır onu veya operaya gideriz, konsere gideriz oradaki program kitapçığını, okumaktan biraz imtina ediyoruz, hâlbuki okumalıyız. Okudukça anlayacağız ki, çok farklı pencereler açılacak ve o dinlemekte olduğumuz, dinleyeceğimiz eseri çok farklı cephelerden tanıma ve irdeleme imkânına sahip olacağımızı göreceğiz.

 

Okumak bana çok kapılar açtı. Ve bu okuma tutkumu bir dergi kurarak farklı bir konuma taşıdım. Ben de kendimi bu anlamda bir misyoner olarak görüyorum. Yani insanlara bu yolla, bu yayınlar yoluyla sadece dergim değil, bugüne kadar yazdığım pek çok gazete yazısı, yaptığım radyo programı, televizyon programı, verdiğim dersler yoluyla farklı pencereler, kapılar açmaya gayret ediyorum ve hep söylüyorum, “Merak edin!” diyorum. Farklı pek çok müzik var; onları, o müziklerle tanıştırmaya çalışıyorum.  Yorum olayına çok önem vermelerini ben rica ediyorum. Bu yorum konusu bizde çok ihmal edilen bir konu olmuştur ve olagelmektedir.

 

Klasik müzikte yorum farkı denen bir hadise var. A yorumcusu, B yorumcusundan farklıdır. Farklı olmak zorundadır, yoksa niye B’ye ihtiyaç kalsın? B’nin çıkmasına ihtiyaç olmazdı, A zaten söyleyeceğini söylemiş, bitirmişti. Ama B diyor ki, “A’nın söylemediği hâlâ bir şeyler var, ben de onları söylemek için bu piyasaya, bu dünyaya geldim.” Ve o da hakikaten, A’da istediğini bulamayanlara hitap eder konuma geliyor.  A, B, C, D, E, F… O kadar geniş bir yorumlar manzumesi ile karşılıyoruz ki. Çünkü bu müzik; çok farklı okumalara, yorumlara çok açık.

 

Zannediyoruz ki, klasik müzik notaları yazılmış, bitmiş; kemikleşmiştir. Öyle bir şey yok. Notadan dışarı çıkamazsınız, evet ama çok ince nüanslar var. Onları da; bu müzik üzerine bol bol düşünerek, okuyarak, dinleyerek, sadece müziği değil, başkalarının da dediklerini dinleyerek,  seminerlere katılarak. Türkçe, yabancı dilde İnternet üzerinde artık o kadar geniş olanaklar var ki. Yabancı dili olan arkadaşlarım, mutlaka interneti bu amaçla da kullanmalarını; YouTube üzerinden var olan, yapılan dersleri; pek çok konseri,  dinlemelerini ki ben de dinliyorum. Ve dinlerken de bunlar sayesinde, bilmediğim pek çok şey öğreniyorum veya daha farklı nasıl ifade edilebileceğini öğreniyorum; İnternete, YouTube’a bu anlamda dadansınlar diyeyim, çünkü çok zengin bir kaynak, bir cevher. Görecekler ki dinleme deneyimleri daha da çeşitlenecek ve zenginleşecek.