Neden gerçeklik algısında duyular yerine aklı üstün tutuyorsunuz?


 

 

Ben yani çok akıllı bir adam değilim. Ama duyarlı bir adamım. Akıl öncülük etmezse yeniliklere sadece duyguyla da ulaşamazsınız. Aklın temel öğelerinden biri olan zekâ; 20. yüzyılın en önemli sanat olgusuydu. Paul Klee şöyle söyledi “İçinde zekâ olmak şartıyla ne istersen yap.”

 

Birçok sanatçı bu sözden cesaret alarak en çılgın resimler yaptı. Mesela Yves Klein Fransız bir ressam; bomboş tuvali maviye boyadı ve sergiye bu benim resmim diye astı. Herkes geldi, ”Ya bunu ben de yaparım” dedi. O, ”Ama önce ben yaptım, sen yaparsan beni taklit etmiş olursun.” dedi. Onun gibi, zekâ sanatın temel kriterlerinden biri olunca; zekâ ve akıl birbiri yanında gidiyor, duyarlılıksa onların peşinden geliyor. O yüzden aklın egemenliği sadece benim için değil, bütün sanatçılar için önemlidir. Siz yaptığınızda Aa! Bu da doğru ama ben bunu neden yapmadım diyebileceği şeyler.

 

Bizde de Yunus Emre’nin şiirlerinde öyledir. Yaratıcılığı çok güzel tanımlayan bir sözdür: “Bir söz söylemek gerek, melekler dahi bilmez ola” Meleklerin bile bilmediği bir söz söylediğin zaman sen yaratıcısın çünkü yaratıcılık sanatın temel ilkesidir. Yaratıcı zekâ da aklın yaratıcılıkla birleşerek zekâ olarak sunulmasıdır. O yüzden yani akıl derseniz yaratıcı zekânın resme girmesi anlamında alıyorum, yani o hiç yadsınmayacak bir özellik ama ben galiba bir duygu insanıyım.

 

O duyarlılık benim resimlerimde bir hayli egemen. Hatta Mehmet Ergüven çok değerli bir arkadaşım, çok önemli bir sanat yazarı “Duyarlığın Haritası” çok önceden bir kırk sene önce bir dergide; o duyarlığın benim sanatımdaki anlamı ve önemini vurgulayan bir yazı yazmıştı. Duyarlılık o kadar önemli bir hassasiyet ki, elinin yumuşaklığı, oraya koyduğun bir nokta, bir bakıştaki güzellik, rengi bir tonunda yakalamak gibi, bir sezgi, yaratıcılık. Yani siz olaya girdiğinizde siz onları düşünmüyorsunuz. Rönesans öncesi şunu söyleyenler çıktı ”Elimi ben hareket ettirmiyorum, kutsal bir güç bana çizdiriyor.” öyle şeyler de var. Ama işte o yaratıcılık, sizi yöneten içteki güç, zekâ, sezgi hepsi birden birleşiyor ve artık birikim, dolma hali onu deşarj olma halinde bırakıyorsunuz, bir suyun akışı gibi, bir rüzgârın esişi gibi siz orada sürüklenip gidiyorsunuz.