Spinoza’nın “İnsan, tam da çepeçevre belirlendiğini kavradığı ölçüde özgürdür.” sözü hakkında ne düşünüyorsunuz?


 

Spinoza’nın benim yaşantımda önemli bir rolü oldu. Yani bir Mevlana’nın bir de Spinoza’nın… Ben hatta Spinoza, Mevlana’yı biliyor muydu acaba diye Spinoza’nın kütüphanesini açtırdım ve kütüphanesini taradım. Aşağı yukarı o dönem için önemli sayılabilecek bir kitap sayısı var kütüphanesinde. 183 ya da 184 kitabı var Spinoza’nın. Bunlara baktığımda Rumî ile, Mevlana ile alakalı herhangi bir şey görmedim. Ancak 80 tane mektubu var Spinoza’nın. Bunlardan bir tanesinde Şeyh Bedrettin’den bahsediyor. İlginç. Ama Spinoza’nın benim açımdan esas rolü “Conatus” denen bir kavramdan bahseder Spinoza. Herkesin de yorumu benim gördüğüm kadarıyla farklı farklı. Böyle tanınmış Spinozacılarla da konuşmaya gayret ediyorum ben, amatör bir Spinozacı olarak. Tabi Ulus Baker’i de anmadan geçmemek lazım. Türkiye’de Spinoza’yı ilk tanıtan kişiydi. Kendisi ile tanışma şansım olmadı ama okuyorum kendisini.

 

Spinoza anlamaktan doğan sevinçten bahseder. Anlamaktan doğan sevinç. Bilimin zaten esas temeli budur, anlamaktan doğan sevinç. Yani bilim herhangi bir kabullenişi reddeder ama bilimin esas motivasyonu bu dünyayı değiştirebileceğimize olan ümidimiz. Bu ümit esasında Spinoza’nın tarif ettiği bu anlamadan doğan sevinç. Bu anlamadan doğan sevinç bağlantısallık kültürü içerisinde değeri arttırılmakta olan bir kavram. Bunun bu var olan tümdengelim ya da tümevarımdan farklı bir bağlantısallık modeli içerisinde kıymeti var, anlamaktan doğan sevinç. Bu nedenle Spinoza’yı okumaktan zevk alıyorum doğrusu ki gençlere de öneririm. Etika okunması en zor metinlerden biri ama yılmasınlar. Etika’yı başladıktan 10 yıl sonra bile olsa bitirsinler. Etika önemli bir metin. Orada tahmin ettiklerinden daha fazlasını bulacaklar. Okuması zor olsa bile.

 

Tabii özgür irade Spinoza’nın da en fazla üzerinde durduğu noktalardan bir tanesi ve özgür irade insanın içinde bulunduğu ağı anladığı kadar geniş. O cümlede söylediği ya da benim onun söylediğinden anladığım şey bu.


Spinoza’nın diğer ilginç bir lafı var: “Bir taş havaya atıldığında ona sorulsaydı yere düşmenin kendi seçimi olduğunu söylerdi.”


Gerçekten de bu önemli bir şey. Biz bir çoğumuz, içinde bulunduğumuz ağ içerisinde sanki kendi seçimimizmiş gibi yaşadıklarımız aslında bir nöron gibi içinde var olduğumuz beynin zaten kendiliğinden ortaya çıkan bir oluşumu tarzında yaşıyoruz. Ama az önce konuştuğumuz gibi bu orman içerisindeki her yaprak kendini farklı bağımsız bir birey olarak algıladığı için şu anda, az önceki analoji doğrultusunda da her nöron kendisini beyinden farklıymış gibi görüyor. Sanki bütün beyni idare eden o nöronmuş gibi bir algımız var. Özgür irademiz böyle. Yani özgür irade dediğimiz şey esasında özgürleşmek demek, benim gördüğüm kadarıyla içinde bulunduğumuz zihinsel ağı genişletmek demek. Çünkü artık burada karşılıklı bağımlılığın, bağımsızlık diye bir şey yok böyle bir şey yok, karşılıklı bağımlılığın ve bunun farkındalığının özgürlük demek olduğu bir döneme doğru gidiyoruz. Bu farklı bir anlayış. Bu yavaş yavaş yaprağın ormanın farkına vardığı ve yanındaki yaprağı farklı bir bakış açısıyla, ormanın bakış açısıyla görmeye başladığı yeni bir anlayış. Yaprağın yaprağı ne şekilde gördüğüyle ormanın yaprağı ne şekilde gördüğü çok farklı şeyler. Yani beynin nöronu ne şekilde gördüğü ile nöronun nöronu ne şekilde gördüğü farklı farklı şeyler olsa gerek. İşte Spinoza bu özgür irade kavramının tarifi ile bana bunu anlattı. Bu bende bir rahatlamaya yol açtı. Çünkü yani malumun, bu neoliberal düzenin bir mottosu var.  Bu motto da yüreğinin götürdüğü yere git. Yani biliyorsunuz yüreğinin götürdüğü, yani gönlünden ne geçiyorsa onu yap. Bunlar, bu neoliberal düzenin yaprağı sanki yanındaki yapraktan çok farklı bir şeymiş gibi beslendiği bir edebiyat yaratıyor. Bu tehlikeli bir şey. Bu beyinde limbik sisteme hizmet eden bir şey. Kortekse değil, sürüngen beyne değil, limbik sisteme hizmet eden bir şey. Yanlış bir şey. Yani yüreğinin götürdüğü yere git. Böyle bir özgürlük yok ama yüreğini o kadar genişlet ki bu bütün ormanı kendinden gibi algıla. Bu başka bir şey. Ben Spinoza’da daha çok böyle bir şey görüyorum. Spinoza benim açımdan bu nedenle önemli.