Monarşi kavramı üzerine yazılmış, tüm boşlukları bilgi ile dolduracak bir metin.


 

Ülkemizde demokrasi dışı yönetim sistemleri hakkında bilgi eksikliği ve kirliliği yaşanmaktadır. Monarşiyi, devlet başkanının iki dudağı arasında olan bir sistem olarak tanımlayanlara sıkça rastlarız. Peki bu gerçekten böyle midir? Şunu unutmamalıyız ki yanlış sorular doğru cevapları bulmamıza imkan vermez. Doğru cevaba ancak, doğru zaman ve doğru zemin içerisinde, kişiyi hakikate ulaştıracak derinlikte sorulan sualler neticesinde ulaşılabilir. Şimdi hep beraber monarşi mes’elesini hülasa edelim.

 

Bu yazımızda monarşiyi, parlamenter(anayasal) monarşi üzerinden inceleyeceğiz. Parlamenter( anayasal) monarşi bir hükümdarın devlet başkanı olduğu ve yetkilerinin ise anayasa ve halkoyuyla seçilen meclis tarafından kısıtlandığı yönetim biçimidir. Yani diğer adıyla meşruti monarşi, bir hükümdarın başkanlığı altında parlamento yönetimine dayanan yönetim biçimidir.

 

Parlamenter monarşinin bulunduğu Briton Monarşisi’ne bakacak olursak burada; başbakan, lordlar kamarası ve avam kamarası bulunmaktadır. Lordlar Kamarası’nı soylu tabaka (Bu kişilere monark tarafından Lord ünvanı verilir) oluşturur. Bu şekilde yönetimde elitizm sağlanır. Avam Kamarası ise TBMM’deki milletvekilleri gibi halkın seçtiği temsilcilerden oluşur.

 

Queen Elizabeth II, Lucian Freud (2000-2001)

 

Monarşi denince akla ilk gelecek soru şu olacaktır: Monarşi, diktatörlük müdür?

Tarihte kitleleri hipnoz edip ardından harekete geçirerek dünyaya kara bir leke süren çoğu diktatör, demokrasi yoluyla bu imkanları elde etmiştir. Örnek olarak Adolf Hitler, Mussolini, Salazar… Çünkü demokrasideki makamı sonradan görme psikolojisi, başa geçtikten ve istediklerini hayata geçirebilecek gücü elde ettikten sonra iktidar hırsına gebe kalmaktadır. Bu da demokrasi tiranlığına sebep olmaktadır. Ancak monark, başa gelmeden önce apolitik bir hal ve kendisinin değil, devletin çıkarına çalışma psikolojisi içindedir ve iktidar hırsından uzaktır.

 

Bir başka sual ise şöyle olacaktır: Monarşide halk ile monark arasında örülmüş duvarlar var mıdır ve monark halkın halinden habersiz midir?

Bu soruya verilebilecek en güzel örnek İngiltere kraliçesi Elizabeth’in 2.Dünya Savaşı sırasında orduda kamyon şoförlüğü yapmasıdır. Bu duruma demokrat sistem açısından bakıldığında ise yöneticiler halkın içinden çıkmakta değil, “halkın içinden kopmaktadır”  ve halkın halinden anlamayan bir halet-i ruhiye içerisine girmektedirler. Sonradan görme olmaları onları, geldikleri yeri unutan, açgözlü ve güç istenci dolu insanlar haline getirmektedir. Ve ne yazık ki bu vaziyeti törpüleyebilen şahıslar çok çok nadir çıkmaktadır.

 

Ayrıca demokrasi, demagogların sahasıdır. Yani yönetim işinin ehli olan değil, konuşmayı ve insanları etkilemeyi bilmek başa geçmek için yeterlidir ve oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Oysa yöneticilik de tıpkı bir sanatçı olmak gibidir. Nasıl ki herkes Mona Lisa’yı çizmeye ehil değildir, aynı şekilde herkes yönetici erklerini taşıyabilecek ve bunları yerine getirebilecek bir yapıda da değildir. Monarşide ise kişinin yetişme koşulları ve yönetici olma kaygısı gütmemesi bu açıdan kişiyi işe çok daha ehil kılacaktır. Şunu da unutmamak gerekir ki monarşide birine lider vasfı yüklemek için %51’den çok daha fazlası gerekmektedir.

 

Bir diğer konu sual ise şudur: Monarşi taraflı bir yönetim şekli midir?

Taraflı bir iktidar, toplumsal bölünmelere yol açmaktadır. Bu bakımdan tarafgir tutumlar, kişilerde benlik duygusunu körükler ve ezilen fikirler, ezilen kesimler devlete bağlılık açısından bir neden bulamayınca sonu ihanete varabilecek davranışlar benimseyebilecektir. Bu durumların doğması, taraflı bir iktidar vesilesiyle ortaya çıkar. İdeolojiden uzak bir iktidar organı ise bu vasfını elitlerin bulunduğu bir çevreyle desteklediği zaman, yönetim organı saat gibi işlemeye devam edecektir. Bu bakımdan monarşideki “mono” yapı, ideolojiden uzak, temelde devlete ve yasaya bağlılığın yattığı bir pozisyondadır.

 

Diğer bir sorumuz şudur: Monarşide tekdüze insan modeli yaratan bir yapıda mıdır?

Bu soruya cevabımızı ise üstat filozof Celal Şengör’den alalım: “Alman üniversiteleri neden iyi? Almanya parçalı, 1870’e kadar yamalı bohça; Württemberg var, Bavyera var. Her birinin başında ya bir dük ya bir prens var. Bunlardan her biri, ‘En iyi üniversite bende olsun’’ diyor. Göttingen, Heidelberg nasıl ortaya çıktı? Berlin’deki üniversiteyi nasıl kurdu; hepsi en iyi üniversiteleri istediler. Monarşi yüksek kültür getirir. “

 

Bir başka soru ise şöyle zuhur edebilir zihinlere: Monarşide adalet olur mu?

“Monarşinin ve cumhuriyetin tanımlanmasında mutlakıyet, despotizm, demokratiklik gibi unsurlar, bir tanım unsuru olarak kullanılamaz. Bunlar, monarşinin de cumhuriyetin de özelliği olabilirler. Yani, bir monarşi anti-demokratik olabileceği gibi, demokratik de olabilir. Bu önermenin doğruluğunu amiprik olarak kanıtlamak pek kolaydır. Örneğin Suudi Arabistan, Ürdün gibi birçok devletin anti-demokratik birer monarşi olduğunu kolayca söyleyebiliriz. Ancak bir monarşi demokratik de olabilir. Arend Lijphart’ın demokratik olarak kabul ettiği 21 ülkeden 10’u cumhuriyet, 11’i ise monarşidir.”1 Gayet tabii monarşi adaletin beşiği olabilecektir. İnsanlar genellikle demokrasi ile adaletin aynı şey olduğu şeyler olduğu yanılgısına düşmektedirler. Adil bir hükümdarı ülkenin çoğu sever. İngiltere tipi bir monarşide adaletten kim şüphe etmektedir? Örnek olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Lahey’dedir. Lahey ise Hollanda’ya ait bir vilayettir ve yukarıda da belirttiğimiz üzere Hollanda bir krallıktır. Aynı zamanda 2018 verilerine göre dünya üzerindeki en demokratik ilk 5 ülkenin 3’ü (Norveç, İsveç, Danimarka) monarşi ile yönetilmektedir. Yani monarşi, bünyesinde vazgeçilemeyecek bir demokrasi bulundurur.

Monarşizm hakkında ünlü düşünürlerin fikirlerini de gözden geçirmekte fayda var.

 

Sokrates’in Ölümü, Jacques-Louis David (1787)

 

Sokrates: “Eğer ki deniz yoluyla bir yolculuk yapmak isteseydin, geminin kontrolünün kimde olacağına nasıl karar verilmesini isterdin? Gemideki rastgele ve herhangi bir grup insan tarafından mı, yoksa deniz seyahatleri konusunda deneyimli, bilgili ve eğitimli insanlar tarafından mı?” (Platon, Republic, Cilt:6/10)

Burada Sokrates’e değinmekte fayda bulunuyor. Dünya tarihinde “Neden?” sorusunu ilk kez gerçekten sorarak, insanoğluna her şeyi sorgulatan Atinalı filozof,  M.Ö 399 tarihinde, gençleri yozlaştırma iddiasıyla yargılanıp, yapılan demokratik seçim sonucu (!)(%52-%48) idam edilmiştir.

 

Arthur Schopenhauer: “Öyle ki canlıların organizmaları bile monarşi prensibine göre kurulmuştur. Tek başına önderlik eden, idare ve sevk eden, üstünlüğü elinde bulunduran beyindir. Her ne kadar akciğer, kalp, mide, bağırsak da vücudun tamamının varlığı için çok büyük önem arz etse de bu ayak takımının önder ve yönetici olmasına izin verilemez.”
( İnsan Doğası Üzerine, sf:47)

 

Platon: “Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar, başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir. Demokrasi, bir eğitim işidir. Eğitimsiz kitlelerle demokrasiye geçilirse oligarşi olur. Devam edilirse demagoglar türer. Demagoglardan da diktatörler çıkar.”
(Devlet, Republic)

 

İsmet ÖzelDemokrasi Sokrates’i öldüren rejimdir. Winston Churchill’in şöyle bir sözü vardır: Demokrasinin ne olduğunu anlamak için, bir seçmenle sadece beş dakika konuşun. Yani demokrasinin hakikate ulaşabilmesi için önce demos olması lazımdır. Demokrasiyi, bizi ancak belli belalardan uzak kalması için seçeriz.”

 

Ali bin Ebu Talib: Bir insanı layık olmadığı yere koymak zulümdür.

 

Dünyada Monarşiler Üzerine


 

Demokrasinin beşiği(!) olarak kabul edilen Avrupa, çok köklü bir monarşi tarihine sahiptir ve dünya üzerindeki 29 monarşiden 10’u Avrupa’da yer almaktadır. Bu ülkeler: Birleşik Krallık, Andorra,  Liechtenstein,  Hollanda, İspanya, İsveç, Belçika, Danimarka, Norveç, Lüksemburg’dur.

Dünyanın en demokratik 5.ülkesi olan ve Avrupa’nın en uzun süredir monarşiyle yönetilen ülkesi Danimarka’da yapılan anketlerde halkın %70’inden fazlasının monarşiden memnun olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.

Ayrıca Japonya ve Kanada da monarşi ile idare edilmektedir.

Japon monarşisi, dünyada günümüze kadar devam eden en eski monarşi olup Japon tarih geleneğine göre İmparatorluk ailesinin 2500 yıllık geçmişi bulunmaktadır.

 


Kaynakça:

1Hukuk Açısından Monarşi ve Cumhuriyet Kavramlarının Tanımı Sorunu, Kemal Gözler

Monarchism Turkey – Instagram

Anlayış İçin Zam – WordPress