On binlerce kez operasyona girmiş birisi olarak deneyimin önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaşamla olan alışverişinizi geçmişe ait elde ettiğiniz verilerin zihninizde o ana özgü yeniden yapılanması belirler. Biz buna kabaca tecrübe adını veriyoruz. Ne kadar çok şey yaşadıysanız, zihninizde eskiden o işe ait ne kadar çok veri işlendi ise siz şu anı o ölçüde daha verimli, daha etkin değerlendirebiliyorsunuz. Bu, özellikle el ile yapılan mesleklerde ayrıca önem kazanıyor çünkü beynin bir zihni olduğu gibi elin de bir zihni var. O el melekesinin ne kadar yavaş geliştiğini herhalde sen de tahmin edersin. Düşünmek başka bir şeydir, ele hakim olmak daha başka bir şey. İkisinin de kendine özgü bir ayrı zihin dünyası vardır. Elin de kendine ait bir zihin dünyası vardır. Dolayısıyla cerrahi aslında doğaçlama bir şey. Her hasta ayrı, her ameliyat kendine özgü ve her ameliyat; o anda yeniden planlanması, her an yeniden bütün bu verilerin değerlendirip o an için, o ana özgü, o hastaya özgü bir çözüm bulunması gereken bir süreçtir.
O yüzden ameliyat klasik müzikten daha çok caza benzer.
Sen o anda bir çözüm üretirsin. Cerrahi eğitim aynen klasik müzik eğitimi gibidir ama belirli bir yer vardır ki ondan sonra sen kendine ait bir üslup geliştirirsin ve o hastaya özgü olan çözümü o üsluba göre bulursun.
Bu sene ben beyin cerrahisindeki on bininci günümü mayıs ayında tamamladım. Bu sene de bu konuda öğrencilerime ilk ders anlatacağım. Bu süre içerisinde dediğin gibi aşağı yukarı bir 16.000 civarında ameliyat yapmışım. Bir 10.000 civarında da Gamma Knife işlemi. Tabii tecrübe çok önemli. Şöyle ki bir eşik var. O eşiğe kadar kendine çok güvenemeyebiliyorsun çünkü bir insanın diğer insana emanet edebileceği herhalde en önemli şey beyni. Beyinden daha önemli bir şey var mı? Bana göre yok ve bir insan diğer bir insana bu organını emanet ediyor. Bu çok büyük bir sorumluluk ve bu çok büyülü bir şey aslında. Bu sorumluluğun yüklediği bir çalışma hissi ve gereğini yapma bilinci, gereğini yapma isteğiyle beraber oluyor. Bu öğrenme eşiğini insan kolay geçemiyor aslında. İnsanın iç dünyasının buna göre yapılanması lazım, insanın yaşantısının buna göre yapılanması lazım çünkü cerrahi bir meslek değil bir yaşam biçimi. O yüzden bunu bir meslek olarak algılamamak lazım. İnsanın yaşantısı buna göre şekilleniyor ve o öğrenme eğrisinden sonra, belirli bir yerden sonra yani, diyorsun ki: “Bunu çözebilmek için ben elimden geleni yaptım. Ben şu anda, bu konuda elinden geleni yapmış birisi olarak şu anki bu problem için, hasta açısından da, ben çözüm olabilirim ve zaten elimden gelenin hepsini de yapmış olduğum için bu durum hasta için de bir şanstır.” Bu eşikten sonra biraz daha rahatlıyorsun. Bu eşiğe ulaşıncaya kadar zor bir durum. Çalışarak onu gideriyorsun ama o eşikten sonra işte o artık yavaş yavaş klasik müzik eğitiminin caza dönüştüğü yer. Ondan sonra kendine özgü bir üslup geliştiriyorsun. Özellikle cerrahi alanını daha özgülleşiyorsun.
Cerrahide ilk on yıl nasıl ameliyat yapılacağını öğrenirsin. İkinci on yıl hangi hastayı ameliyat edeceğini öğrenirsin. Üçüncü on yıl hangi hastayı ameliyat etmeyeceğini öğrenirsin. Dolayısıyla tecrübe dediğimiz şey insan zihninin her an için yeniden yapılanışı ve bu geçmişteki anılara göre şekillenen bir şey. Bakın; hafızası silik olan kişilere, çeşitli ameliyatlarla veya çeşitli kazalarla hafızasını kaybeden kişilere sorduğunuz zaman “Nasıl bir gelecek düşüyorsun?” diye, bu kişilerin gelecek planı yok. Yani beyinde gelecek planını kurgulayabilmek için mutlaka geçmişin izinin olması lazım ve ne kadar çok geçmişe ait veri varsa o kadar net, o kadar uzun süreli ve doğru gelecek kurgulamasını yapabilmek mümkün. Hafızası bir şekilde silinen kişilerin geleceği de siliniyor. O yüzden tecrübe bu açıdan bakıldığında da önemli.