Tavsiye edebileceğiniz kültürel ve sanatsal ürünler nelerdir?


 

 

Bilgi kaynakları bakımından ben, evet besleniyorum. İnternet zaten muhteşem bir kaynak. Onların içerisinden beni şu ana kadar en çok besleyen TED Talks oldu. Yani yeni bir şey söyleyemiyorum, sürpriz bir şey değil; kusura bakmayın. TED Talks zaten herkesin internette karşısına çıkan bir şey. Ama ben böyle bir ara, yıllarca, çok yoğun TED Talks izledim yani. Binlerce izledim. Tekrar tekrar izlediğim çok şeyler oldu. O bana çok geniş bir spektrum kattı. Çünkü bir kitap okumak hakikaten audiobooklara (sesli kitap) falan bakınca böyle 8 saat, 10 saat, 15 saat falan sürüyor. Etrafımda bir sürü kişi kitap da okuyor. Ben on sekizer dakikalık TED Talks’lar izledim çok fazla. Önce bir genel fotoğrafını çekiyorsun bu sayede. Hani böyle spektrumu görüyorsun. Ama böyle elemeyeceksin. “Sırada bu.” diyecek, ona basacaksın, izleyeceksin; sonra bitince “Sırada bu.” diyecek… Seçmeden öyle bir şey yapmak uçları görmeni, spektrumu görmeni sağlıyor. Bu şekilde TED Talks izlemeyi tavsiye ederim.

 

Ondan sonra aslında konu biraz şuna geliyor; zaman zaman bazı kaynakları buluyorum, çok heyecanla tüketiyorum. İnternete yazıyorum, çıkıyorlar. Burada galiba önemli olan… Ben şimdi bu kaynağı size söylerim, benim kadar heyecanla tüketmezseniz bir anlamı yok yani. Benim kadar heyecanla tüketirseniz çok işinize yarayacak. Aslında biraz benim o anda heyecanlanmama sebebiyet veren şey de şu oluyor genelde, o kaynağı kullanacağım için yani: Hemen orada bir işim oluyor, o işimde kullanacağım için o kaynak o anda bende heyecan yaratıyor. O yüzden zaten bir işim oluyor, bir problemim oluyor, çözmem gereken teknik bir şey olabilir ya da şu ara işte YouTube’tayım, YouTube’da aslında bazı konuları biraz daha böyle “O öyle miydi, bu böyle miydi?” falan diye eşelemek istiyorum ya da bazen birisi bana bir kitap önerdiği zaman o kitabı “Acaba buradan anladıklarımı yine hikayeleştirip geri bir yerde anlatabilir miyim?” heyecanı… Yani nedir? Hepsi “Ben buradan aldığımı geri müşterime nasıl vereceğim?” heyecanı olduğu zaman o benim için güzel bir kaynak oluyor. Onun dışında zaten iyi kaynak yoktur. Güzel kaynak, hemen kullanacağın kaynaktır. O yüzden ben burada tavsiye verirken eğer zaten şu anda işinde gücünde olmayan insanlar varsa, hani böyle “Hayatta ne yapacağımı bilmiyorum. Bana öyle güzel kaynaklar öner ki onları okuyayım, sindireyim ve hayata hazır olayım.” falan filan. Kaynak önerisi öyle olmaz. Senin zaten şu anda deli gibi “Benim şu anda bunu çözmem lazım. Bunu nasıl çözerim?” diyor olman lazım. O zaman da zaten benim diyeceğim kaynaklara ihtiyacın yok. Zaten internetten sana akıyor kaynak. O yüzden iyi kaynak nedir? Müşterinizin problemini çözen kaynaktır. Müşteriniz yoksa hiçbir kaynak sizin için iyi bir kaynak değildir. Müşteriniz varsa da zaten o kaynak da sizi bulur. Problem oradan, müşteriden gelir; çözüm de oradan, bilgi olarak internetten gelir. O yüzden iyi kaynak arayışı yerine müşteriye hemen bağlanın. Müşteriye bağlananlar da zaten, biliyorum, onlar şu anda bir sürü şeyler okuyorlar, izliyorlar zaten.

 

Ben sadece TED Talks ya da o meşrepte şeyleri çok güzel bir genel dünya fotoğrafı çekmek için tavsiye ederim. Hakikaten illa “Boş zamanda kendimi en az zamanda en çok nasıl geliştiririm, dünyaya açarım kafamı; dünya nereye gidiyor, nasıl anlarım?” diyorsanız, odur. Çünkü bakın Harari’nin üç tane kitabı var. 15 saat, 15 saat, 15 saat; 45 saatte dinlersin. Ama o adamın 18 dakikalık bir TED Talks’u var, inan hap gibi; onu dinle, geç yani. Esas önemli olanı orada anlatıp geçiyor çünkü. Yani onun dışında da o meşrepte birtakım diğer şeyler insanların hayatlarını özetleyen, bilgi ve tecrübelerinin en önemli kısımlarını özenli şekilde odakladıkları işler daha etkilidir, daha önemlidir. Bunları tavsiye ederim.

 

+ Müzik, film ya da dizi var mıdır hocam?

 

Eğer işte iyi vakit geçirmek içinse, yani konu kişisel gelişimse; hayatta başarılı olmak değil, hakikaten böyle eğlenmek için içerikten bahsediyorsan peki, güzel. Eğlenmek için içerik… Müzik… Ben son dönem işte radyo, podcast döneminde yerli müzikte ne kadar ilerlediğimize uyandım. Orada birkaç tane… Mesela işte Nova Norda, Büyük Ev Ablukada gruplarını… O grupları Spotify’da açtıktan sonra onların herhangi bir şarkısından radyo açıyorsunuz, oradan çok güzel alemlere dalıyor.

 

Şu anda müzik çok fazla sevgiliye söylenen bir şey olmuş durumda ya, bu az önce verdiğim örneklerin müziği sevgiliye söylenen bir şey değil; sizi hayatı anlamaya, hayatta motive olmaya sevk eden müzikleri var. Çok güzel, zinde tutuyor yani. Ben biraz bıktım devamlı aşk meşk üzerine şarkılar, şeyler… Biraz böyle sorgulayan şarkılar, müzikler bana iyi geliyor. Onlardan motive oluyorum, dinleniyorum.

 

En son Better Call Saul diye bir dizi izlemiştim. O nahif şey hoşuma gitti; o karakter inşası, o kimsenin iyi ya da kötü olmaması, herkesin haklı ve haksız olması. Hayatın bir açmazının çok güzel fotoğrafını çekmişti. Güzel bir diziydi.

 

Ondan sonra film olarak… Ben zaten Christopher Nolan filmleri… Yani Hollywoodcu adamım ve size böyle Fransız sineması bilmem ne ya da birtakım elit ya da entelektüel sinema öneremeyeceğim. Ben de oradan takip ediyorum. Ama gerçekten bir Inception‘dır yani değil mi? Sizin de öyle… Ayrı böyle etkilendiğim son dönem, feyzaldığım… Yine Joker. Bir şey yok yani, üzgünüm. Nuri Bilge Ceylan’ın bir tane çok sevdiğim, Üç Maymun‘u sanırım izledim ve çok keyif aldım yani.

 

Yani sinema ile uğraşmış, senaryo yazmış, efendime söyleyeyim hayatının bir aşamasında film yapmaya merakı olmuş insanların sinemayla olan bağlantısı çok farklı oluyor. Onlar film izliyor gibi de izleyemiyorlar ki. Başka bir kaygı ile izliyorlar yani. Kimisi kapışma, kimisi başka bir maça hazırlık falan gibi izliyor yani. O yüzden genelde sinema tüketicisine tavsiye verirken şey kalır Nuri Bilge Ceylan değerlendirmesi falan da açıkçası…

 

Şu çok değerli: İnsanlara “Sinema öyle bir şey değil de böyle bir şey de olabilir.” seçeneğini sunmak büyük bir cesaret, büyük bir özgüven. Ama ticari kaygısı olan insanların böyle şeyler yapmasını hiç tavsiye etmiyorum. Hayatta önce yapmamız gereken şey diğer insanların beklentilerini karşılamak. Diğer insanların beklentilerini karşılarken de ana akımdan iyi feyzalmak lazım. O yüzden Christopher Nolan gibi… Mesaj kaygısı vardır ve aslında çok derin bir hikaye anlatımı vardır. Bir yandan da halen silahlar patlar, millet dövüşür, kavga olur böyle aksiyondur falan, Matrix de öyledir. Yani Matrix’te hiç felsefesini anlamasan bile yine de “Ne güzel kafasına kafasına vurdu!” diye böyle şey yaparsın yani “Of Kung-Fu’yu gördün mü!” falan. Bu işte ana akımı iyi anlayıp sonra içine mesajı koymak… Bunları çok daha saygı duyulacak, daha akılcı, daha profesyonelce buluyorum. Yoksa ana akımdan tamamen kopan eserleri şöyle görüyorum, bu kişiler tabii ki de varoluşlarını, kendilerini keşfetmeye çalışıyorlar ve aslında sanat için sanat yapıyorlar. Ama işte onu öyle bilmek lazım. Onların öyle olduğunu kabul ettikten sonra zaten ben ne diyeyim ki ona? Çünkü o zaten kendisi için bir maceraya çıkmış. O filmle onun kendi hikayesi var. Yok “Beğendim.” yok “Beğenmedim.” O zaten galiba benim için çekmemiş gibi geliyor bana. Anlatabildim mi? Ben de mesela öyle filmler çekmek istiyorum. Yani çekeyim sonra yorumlara bile bakmayayım yani. IMDB’de kaç yıldız almış, ona bile bakmayayım. Çünkü benim derdim onu yapmaktı; ben o macerayı yaşamak, onu oluşturmak istiyordum, belki de. O da çok büyük bir tabii şans. Kime nasip olur göreceğiz.

 

Ben son dönem kendim de podcast üretmeye başladıktan sonra podcast dinlemeye de başladım, orada daha da ağırlık verdim. Kendi ürettiğim podcast de zaten eski Radyo 521 onun bölümleri geri gelecek mi bilmiyorum ama YouTube’da var. Onun dışında Bir Proje Bir İnsan diye şu anda yeni bir podcast yapıyorum. Çok da tanıtmıyorum, duyurmuyorum kimseye. Orada girişimcilerle sohbetler var. Şu ana kadar 13-15 bölüm falan oldu. Ondan sonra zaten Sıfır podcasti var yine benim her gün böyle 10-15 dakikalık konuşmalar paylaştığım.

 

Şu anda geri kalanlara tavsiye etmekse söz konusu olan, dediğim gibi eğlence üzerine tavsiyede bulunabilirim. İş üzerine zaten herkes kendisi önce işini bulsun, sonra çözümünü bulur. Ayça ile Ev Hali çok güzel, bayılıyorum. Dinlediniz mi onu? O kadın ve eşi yani çok müthiş, ilaç gibi geliyor. Durmadan dinlemiyorum ama haftada bir 10-15 dakika açıyorum, çok dinlendiriyor gerçekten. Onun dışında ne bileyim… Adlarını bilmiyorum işte. Şuradan bakayım. (Telefonundan bakıyor.) Adlarını hatırlayayım. Abone olduklarım… Library… Bahri Karaçay ile Bilim’i dinliyorum. O çok güzel, derli toplu bölümler yapıyor. Onun diksiyonuna hastayım, onun tonlamasına hastayım.

+Bir de yurt dışında olmasına rağmen, Amerika’da ya şu an…

Evet o da eğitim işte yani vaktinin bir kısmını bu projeye ayırmış. Harika bir şey. Teknoloji ve Bilim Notları Ara sıra takip ediyorum. Çok eskiden Adaptasyon diye bir grup vardı. Şimdi onlar gittiler. Onların böyle arşiv kayıtları var. Yıllar yıllar önce yapmışlar, sonra küsmüşler, bırakmışlar ama orada duruyor. Çok güzel Adaptasyon diye bir eserleri var, yani podcast serisi. Yine 521 gibi tatlı, sorgulamalı muhabbetler geçiyor orada. Onları dinliyorum. Podcastte de öyle. Ama hakkıyla da search yaptığımı söyleyemem. Popülerlerin içinden “Şu neymiş, şu neymiş?” diye dedim. Zaten öyle ya. Böyle en iyisini bulma çabası çok saçma. Karşına çıkıyor, al işte ya. Al, dinle, tadını çıkart, sindir.