Meritokrasi ve demokrasi bağlamında seçimlerin nasıl yapıldığını ve nasıl yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?


 

 

İnsanlar seçim yaptıklarında; ülkenin yöneticisini, işte başbakanını, cumhurbaşkanını falan filan seçtiklerinde doğru olan kişiyi seçmiyorlar. Çünkü konu eğer doğruyu seçmek olsaydı zaten bu şekilde bir sistem kullanılmazdı. Burada amaçlanan şey gerçekten doğruyu seçmek değil. Harari’nin kitabında bununla alakalı harika bir detay var. “21. Yüzyıl İçin 21 Ders” adlı kitabında. Demokrasi aslında bir doğrunun olmadığı üzerine inşa edilmiş ve aslında duygularımız üzerine bir sistem. Yani “Bizim iyi hissettiğimiz şey doğrudur.” üzerine, “Doğrular yoktur. İyi hissettiğimiz şey doğrudur.” üzerine bir yaklaşım. Çünkü eğer hakikaten bir de doğru varsa o zaten asla insanlara sorulmaz. Mesela bir hesap makinesi vardır, orada hesaplanır, o zaten çıkar yani. Bazı görevler vardır, mühendislik görevleri falan filan; oradan çıkarken diplomasına bakarsın, iş bitirmelerine bakarsın, liyakat zaten orada otomatikman bir öne çıkar. Ama ülkeyi yönetecek kişi falan filan dendiğinde orada başka bir sistem kullanıyoruz, bunu anlamamız lazım. Yani doğru kişiyi seçmeye çalışmıyoruz. Duygularımızla seçiyoruz ve orada aslında doğru kişi olmadığını kabul etmiş durumdayız.

 

Burada yapılması gereken şey şudur aslında: Bu şekilde seçilen kişilerin aslında bizim duygularımızı beslemekle ilgili görevleri olduğunu ve daha teknik konulara bulaşmamaları gerektiği. Eğer demokrasiyle seçiyorsan zaten liyakata esas işlerle uğraşmamaları gerekir. Yani bir nevi manevi liderlik. Bizlerin böyle babası, annesi; akşamları televizyonda, yatarken bizim bir millet olduğumuzu, bizim kardeş olduğumuzu birbirimize ihtiyacımız olduğunu, bize iyi çalışmamız gerektiğini tavsiye eden, o nasihatleri veren, düzenli olarak bizi bir arada tutan şeyi, o kişiyi seçiyoruz aslında. Sonra kararlar almak değil, bize kararları doğru almamızı tavsiye eden kişiyi seçiyoruz. Bize aslında liyakatın önemli olduğunu geri hatırlatacak kişiyi seçiyoruz ama bizzat kendisi kalifiye birisini seçmeye çalışıyorsak demokrasiyle öyle şeyler seçilmez zaten. Kesinlikle seçilmez.

 

Meritokrasiyle peki ülke yöneticisini seçelim mi? Yani bırakalım artık oylamaları; birtakım kalifikasyonlar, birtakım checkpointler (kontrol noktası) koyalım falan filan olayını yapalım mı? Aslında gitgide bu konu daha da ciddiyetle tartışılan bir şey olmaya başladı. Algoritmalar iyileştikçe insanların kendisi ile ilgili kararları almalarında gitgide birtakım takım big datadan (büyük veri) faydalanmaya başlıyoruz. Bazı şeylerde gitgide daha belirleyici olmaya başlayacaklar. İnsanlar hani şimdi şundan bahsediyor çok masum bir şekilde, soruyorsun Siri’ye: “Bugün mont giyeyim mi?” falan diyorsun “Bugün hava şöyle olacak mont giy/mont giyme.” falan diyor. İşte bunlar yine Harari’nin en son kitabından benim çok feyzaldığım, çok mantıklı bulduğum şeyler. Kesinlikle o kitabın özellikle ilk kısmını tavsiye ederim. Teknolojinin, algoritmaların nasıl da aslında bizi bizden iyi tanıyacağını ve bizim ihtiyaçlarımızı bizden iyi karşılayacağını anlatıyor ve böyle giderse aşama aşama bir gün şunu da diyeceğiz: “Acaba kime oy vereyim?” Bir algoritmaya soracağız. İşte o gün senin zaten oy vermene gerek kalmadı. Çünkü artık algoritmalara güvenmeye başladıysan o zaman şuna dönüşecek: “Tamam o zaman. Bu algoritma bütün big datadan faydalanıp bana ayrı, ona ayrı, ona ayrı cevap vermeyecek ki. Hepimize aynı cevabı verecek. O zaman bırakalım biz demokrasiyi, bu algoritma karar versin. Bu algoritma hangi kriterlere göre karar verdi? İşte neyse o, ona verdi. O zaman bitti demokrasi, bitti liberalizm, şunlar bunlar bitti ve yepyeni bir dünya düzenine doğru gidiliyor olunabilir. O zaman bu algoritmaya kim sahip olacak? Neyse… Güzel konular var gelecekte. Çok çok heyecanlı konular var. Sizlerin ömründe göreceği, yaşayacağı çok enteresan şeyler olacak. Ama şimdilik dediğim gibi eğer bir şeyi liyakata esas görüyorsanız ve teknik bilgi gerektirdiğine inanıyorsanız onu seçimlerle seçemezsiniz. Seçimlerle seçiyorsanız o sadece manevi bir liderdir. Bir annedir, bir babadır. Ondan öte işlere de karıştırmamak gerek.

 

 

Öğrenmeyi öğrenmek sizin için ne anlama geliyor? 


 

 

Aslında yine kendi başına amaçlanacak bir şey değil, “Ben böyle bir hedef koyuyorum kendime.” falan. Bu aslında hayattaki tutumunuzu doğru tutturursanız yanında gelen bir hediyesi, bonusu aslında öğrenmeyi öğrenmek. Aslında bilgicilik yapmak yerine çözümcülük yaptığınızda, aslında amacınız okula gidip iyi not almak falanda filanda değil aslında hayatta birilerinin işini çözmek olduğunda çözümcü oluyorsunuz. Çözümcü olmak; yani o anda sormak, araştırmak, bir şey bilmeseniz de zaten çözmek zorunda olduğunuzu fark etmek. Bilmediğiniz şeyleri çözmek zorunda olursanız gidip öğrenmek zorunda oluyorsunuz ve ondan sonra diyorsunuz ki: “Bakın. Bilmeden girdim ve çözdüm. Bilgiyi gerektiği anda aldım ve hangi kaynaklardan alacağımı aldım. Google’da search (arama) yapmayı öğrendim vesaire vesaire ve şunu fark ettim: Aslında ihtiyacım olan bilgi hep parmaklarımın ucundaymış. Uzaklarda değilmiş. Benim hepsini kafama depolamama ve oradan büyük bir şey çıkartmama da gerek yokmuş. Bunu anladığın anda aslında işte öğrenmeyi öğrenmiş oluyorsun. Buna artık yatırım yapıyorsun, buna güveniyorsun yani. Ondan sonra artık sen bilginin peşinde koşan bir şey olmaktan çıkıyorsun. Sen artık çözümün peşindesin ve ondan sonra her daim, her şey karşına çıktığı zaman tam onu çözecek kadar bilgiye ulaşıp onu tatbik edip devam ediyorsun. Mesela ben şu dönem öğrenmeyi öğrenmiş olmam sayesinde işte yeniden kuruluyorum ediyorum; podcastimi, YouTube kanalımı falan hazırlarken… Yani hakikaten aslında konu şuna gelmedi mi: Ne merak ediyorsan sor, yaz oraya. Ondan sonra yazdığın şeyi okurken içinde bazı anahtar kelimeler çıkacak. Anahtar kelimelerle ilgili ayrı birer arama yap. O aramaların içerisinden de biraz daha detayına iniyorsun falan filan. Bu kadar artık her şey oradayken bir şey öğrenmenize gerek kalmadı. Sadece her şeyin orada olduğunu öğrenmenize gerek kaldı. Öğrendiniz. O zaman konu bu.