Kamera ile küçük yaşta başlayan ilişkinizin KKYMN Film Okulu’na ve hatta gelecek dönemlerde görmeyi umduğumuz uzun metraj filmlere olan serüveninizden bahsedebilir misiniz?


 

 

Evet, yani benim hakikaten çok genç, çok ufak, çocukluk yaşımda elime bir üretim enstrümanı geldi. Çocukların eline oyuncak veriyorlar, çocukların eline tüketim ile alakalı şeyler veriyorlar ya da işte boya setleri falan veriyorlar ama gerçek, o ressamların kullandığı boyaları vermiyorlar. Böyle dandik dandik şeyler veriyorlar ya da oyuncak hesap makinesi…  Şimdi artık gerçek cep telefonu vermeye başladılar ama yakın geçmişe kadar çocukların önüne oyuncak laptoplar falan bile koyuluyordu böyle sadece tuşuna bastığın zaman saçma sapan şeyler yapan. Her şeyin bir çocuk versiyonu var ve gitgide bu artıyor hayatta.

 

Ben çocuk yaştayken yetişkin bir insanın kullanacağı ve hatta ondan böyle yeri gelirse para kazanacağı, düğünlerde falan kullanacağı profesyonel bir kamera elime geçti. Eline geçtikten sonra etrafındaki büyükler de genelde “Aman ona dokuma!”, “Aman kırarsın!”, “Bozarsın, fazla uğraşma!” falan derler. Bir yarım saat en fazla izin verdikten sonra kaldırırlar. Benim hem o elime geçti hem de ondan sonra onunla ne yaptığımı da kimse takmadı yani. Bu ne yapıyor çocuğu? Bir yandan hem bu eline geçiyor bir yandan da başka oyuncak falan da yok. Yani bizim evde oyuncak yoktu ne yalan söyleyeyim. Ben çocukluğumda öyle çok oyuncakla oynamadım. Tabii ki de meraklısın, uğraşıyorsun. Ivır zıvır ile uğraşıyorsun, bu merakına bir de yanına bir üretim cihazı geldiği zaman sen gerçekten de üretici olmakla alakalı…  Çünkü vakit bol, yapacak bir şey yok ve en hızlı öğrenebildiğin yaştasın. Bütün bunlar bir araya geldiği zaman çok enteresan bir şekilde seni bir konuda ilerletiyor yani.

 

Ted Talks’ta falan yine çocukların aslında öğretmenlere ihtiyacı olmadığını, çocukların bir teknoloji ile baş başa bırakıldıktan sonra onun ustası oldukları ile alakalı çok inanılmaz case studyler (vaka analizi), araştırmalar var. Yetişkinlerin hiç anlayamadığı konseptleri ve çözemediği problemleri çocukların o cihazlar verildiği takdirde çözebildiğiyle alakalı çok güzel hikayeler var, örnekler var. Yani onun böyle evin içerisinde bir versiyonu oldu benim için. Bu çok önemli gerçekten. Çünkü niye? Çocuğa çocuk yaşta vermiyor. Ondan sonra “Aman ona değme, aman buna değme ” falan filan. Esas kabiliyetini kazanamıyor çocuk. Sonra zihinsel plastisitesini kaydediyor. Sonra diyor ki: “Hadi şimdi öğreneceksin.” Yani hem kendin ziyan ediyorsun, ondan sonra kendin yakınıyorsun gibi bir şey oluyor. Bu çok önemli. Bu çocuklara gerçekten de en profesyonelini, yetişkinlerin kullandığı versiyonları vereceksin. 

 

Tabii bu nasıl bir serüvene sebebiyet verdi? E tabi yani… Şimdi ne oluyor? Gençler hiçbir şeye el sürmüyorlar. Onlar böyle; her şeyden biraz… Değil mi? Öyle bir şey var. “Aman çocuğum her konuda bilgili olsun.” Yani işte, “Biraz sanattan… Biraz gitar kursuna gitsin. Orada drama kursuna da gitsin.”, “Çok yönlü olsun çocuğumuz.”, “İşte biraz o konuyla ilgilensin, biraz ‘Maker’ atölyesine gitsin, biraz kod yazmayı da öğrensin.”, “Her şeyin tadına baksın.” falan. Bu mantıklı… Yani, evet, mantıklı gibi geliyor değil mi? “Opsiyonunu açık tutmak” dendiği zaman bu aklına geliyor insanların: “Her şeyden biraz bilsin. Sonra ileriki yaşlarda bir tanesini seçsin, desin ki: ‘Ben bunu yapmak istiyorum.'” Öyle bir şey değil aslında hayat. Eskiden böyle değilmiş. Eskiden böyle değilmiş. Eskiden insanlar kendini bir şeyin içinde bulurmuş ve öyleymiş. Annesi, babası o işi yaparmış; o da onu yaparmış. Böyle doğuştan o mesleğin içinde bulurmuş kendisini. Böyle insanlar daha mı mutsuzmuş? Daha mı beceriksizmiş? Emin değilim. Şu anda çünkü çok mutsuz ve çok beceriksiz insan var. Bu opsiyonlarını açık tutma hastalığı ve her şeyden biraz bilmek yerine…

 

İşte şey var ya, şimdi bakıyorsun bazıları böyle uçmuşlar, aşmışlar. Bir bakıyorsun onlar bebek yaşta başlamış yani sporda almış götürmüş, bir bakıyorsun 3 yaşında antrenmanlara başlamış. Birisi demiş ki “Yelpaze yapmayacağız biz bunu.” demiş, “Biz bunu uzman yapacağız, 3 yaşında bunu yapacak.”, “Bu sadece sabahları antrenman yapacak.”, “Piyano öğrenmesin, tenis sporunu yapmasın. Bunu yapacak.” Öbürü piyanonun başında, direkt işte müzisyen ya da bazen bakıyorsun, ne yapıyor, kod yazmayı öğretiyor çocuğuna harıl harıl, falan filan. Artık gerçekten de bugün dünyada uzmanlık çok önemli ve öncelikle bir konuda çok çok iyi olmak çok önemli.

 

Ben; bana bütün seçeneklerin verilmemesi, onun yerine elime bir kamera geçmesi ve benim o kamerayla böyle meşgul olmam ve her şeyimi, eğlencemi, üretimimi, tüketimimi, arkadaş bulmamı, her şeylerimi, hayatımdaki tüm ihtiyaçlarımı onun üzerinden çözmeye çalışmış olmamın çok ciddi katkılarını, faydalarını görüyorum.

 

Tabii ki insanlar özellikle anne ve babalar öyle bir baskı altındalar ki “Çocuğunuz için spesifik, ‘Benim çocuğum şöyle olacak, böyle olacak’ demeyin.” Ya anne babalar iyice “Evladım şu bölümü oku.” falan tavsiyesi bile vermeye korkmaya başladılar. Çocuklar öyle bir kafada ki “Bana karışmayın, kendi bildiğimi yapacağım.” falan filan… Bizim gerçekten de, yine de bu işte kantarın topuzunu kaçırmamamız gerekiyor. Biraz, uzmanlaştırma konusunda gerçekten yönlendirmemiz gerekiyor. Çocuğa erkenden çok çeşit vermek yerine belli bir konuda   hemen onu hayata sokmaya çalışmak gerekiyor. Ondan sonra… Ondan sonra ya da önce değil ama bir şeyde uzmanlaşma konusunda böyle bir “atmak” gerekiyor. Şimdi diyeceksiniz ki: “Ama olur mu ya? İnsanlara seçim… Bir küçücük çocuğa seçim hakkı vermek gerekir. Yani onu bir şeye ‘Sen şu konuya odaklanacaksın.’ falan filan diye iteklemek ona bir haksızlık değil mi? İnsanlar hürdür, liberal bir dünyadayız. İnsanlar kendi seçim haklarına sahiptirler.” falan filan. Bu, dediğim gibi her şeyde olduğu gibi avantajı, dezavantajı olan bir şey. Buradaki dezavantajları da görmemiz lazım, ondan bahsediyorum. Evet insanların hür olması “Ben ne istiyorum?” mücadelesine, kendi hayallerinin peşinden gitme haklarına sahip olmaları gerekir. Ama bunun dezavantajları da vardır. Çocuklar çok zaman kaybediyorlar. Dünyada, küçücük yaşta uzmanlaşmaya başlamışların şu anda dünyanın şekline karar verdiği yerde, öyle rüzgarda savrulan yapraklar gibi, böyle hiçbir şeye tutunamamış, her şeyden biraz anlayan sürülere dönüşüyorlar. O yüzden bu konuda da dikkatli olmak lazım. Çocuğu yatayda da farkındalıklı yaparken bir tanesinde, belki kumardır, ama bir tanesinde de gerçekten derinleştirmek, eline sanki o konuda profesör olmuş gibi o konuyla alakalı en iyi cihazları, en iyi bilgiyi vermek, onu bu işin ustası olmuş gibi ortamlara sokmak, bir yerde uzmanlaştırmak lazım. Çünkü hep görüyorsunuz; annesinin, babasının peşinden gidenler başarılı oluyorsa aslında konu çocuk yaşta başlamalarıdır. Bununla alakalı tam istediğim cevabı, doğru şeyi verdim mi bilmiyorum ama erken başlayın ve çok fazla daldan dala atlamayın. Bir şeye kendinizi emanet edin, teslim edin. O da iyi bir stratejidir. Bende çalıştı, pek çok kişide çalıştı; belki sizde de çalışır.

 

Şimdi şöyle bir durum da var; benim elime erkenden bir sürü seçenek yerine bir tane konuyla alakalı uzmanlaşma fırsatı geldi. Ben çocukken, işte 89 yılında, ailem yurt dışından, tatilden geldiler. Bavulda kamera vardı. O kamera çıkmasaydı bavuldan, ne bileyim, başka bir konuyla ilgili bir şey çıksaydı… Aslında küçük bir de org çıkmıştı, şu anda çok da güzel klavye çalarım; size belki birkaç şey de çalarım. Ama ne çıktıysa o bavuldan, onlarla yıllarca uğraştım yani, anlatabiliyor muyum? Başka bir şey çıkmış olsaydı başka bir konuyla uğraşıyor olurdum.

 

Şu garip geliyor insanlara; yani bir şekilde opsiyonlarını kapatmak, bir şeyde karar kılmak. O kadar böyle insanlara şey geliyor ki; yani büyük. “Ya daha iyi bir şey olamaz mıydı? Daha iyi birisi yok mudur? Hayat bu, her şeyi denemen gerekmez mi? Her şeyin tadına bakman gerekmez mi, ondan sonra bulman gerekmez mi? Çünkü doğrusunu başka türlü nasıl bulacaksın?” şeyi var ya. Belki doğrusu falan yoktur ya. Belki hiçbir şekilde doğrusu yoktur. Belki de olay önüne çıkan neyse onunla uğraşmaktır. Çünkü bir yandan da şunu unutmayalım: Meslekten bahsediyorsanız meslek aslında sizin için, yani kendiniz için yaptığınız bir şey değildir. Meslek, geri kalan insanlar için yaptığınız bir şeydir. Zaten özünde, nasıl söyleyeyim, hani herkes çok takıyor ya “Mesleğimden keyif almam lazım, zevk almam lazım.” ama belki de meslek başka insanlara keyif yaşatmak, başka insanları mutlu etmek üzerinedir. Belki de değil yani kesinlikle öyle. O şekilde bakıldığında zaten birileri mutluysa sizin mesleğinizden, tamam işte, doğru meslektesiniz. Sizin mutlu olmanız değil, birileri mutluysa mesleğiniz görevini yerine getirdi demektir.

 

Siz peki fırsatlar mı kaçırdınız? Hayır. Siz mesleğinizi doğru yerine getirdiyseniz, birilerinin hayatını mutlu edebildiyseniz işten çıktıktan sonra zaten bütün insanlar da size bütün o seçenekleri veriyor. Hani sizin bütün her şeyin tadına bakmanız gerekiyordu ya; onu mu seviyorum, bunu mu seviyorum; zaten işten çıkın, kapıdan çıktıktan sonra herkes zaten her şeyi takdim ediyor. “Böyle bir yaşam mı istersin, şöyle bir yaşam mı istersin?”, “Bunun kırmızısından da yaptık, mavisinden de yaptık.”, “Şunun tuzlusundan da var, tatlısından da var.”, “Bunun yerden gideninden de var, havadan gideninden de var.” falan. Tamam ondan sonra ne ile meşgul olmak istiyorsan, neyi yapmak istiyorsan, ondan sonra bak. Ama başta meslek, dediğim gibi, böyle aramak taramak değil. Önüne bir şey çıktığı anda en erkenden tut ucundan ve durmadan yapmaya çalış. O yüzden benim için “O gün iyi ki de bir kamera çıkmış.” demiyorum, “O gün iyi ki bir şey çıkmış.” diyorum karşıma ve ben erkenden bir şeyler yapmaya başlayabilmişim.