Muhafazakarlık kavramının bu topraklar üzerindeki çarpıcı etkilerini irdeleyen, derinlemesine bir çalışma.


 

1960 ile 1980 arası Adalet Partisi, Milli Görüş Hareketi ve Milliyetçi Hareket-Giriş

 

Türkiye’de halkın kullandığı muhafazakârlık tanımıyla batı terminolojisi içerisindeki muhafazakârlık tanımı pek uyuşmamaktadır. Türkiye toplumunun bir kısmı muhafazakârlığı dincilik olarak algılarken bir kısmı da bütünüyle tutuculuk-gericilik olarak tarif etmektedir. Dört kısımdan oluşan makalemin bu bölümünde; 1960 ile 1980 arasında merkez sağ ve muhafazakar liberal olarak adlandıracağımız Adalet Partisini, İslamcı hareketin temsilcisi Milli Görüş hareketini ve Türkiye’deki milliyetçi hareketin politik evrimini inceleyeceğiz. Keyifli okumalar.

 

Kır Atın Dirilişi: Adalet Partisi

 

 

27 Mayıs 1960 Darbesi sonrası ortaya çıkan siyasal konjonktür, Türk sağı açısından Adalet Partisini oluşturmuştur. Adalet Partisi genel itibariyle bakıldığında Demokrat Parti’nin siyasal mirasçısı olarak merkez sağ tabanını hedefleyen söylemler ve politikalar üretmiştir. Türk siyasal tarihinde bu mirasa 1980’lerde Anavatan Partisi(ANAP) ve 2000’lerde Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) talip olmuştur.

 

Adalet Partisi 1958-60 yılları arasında 3. Ordu Komutanı olan ve ardından kısa bir dönem Genelkurmay Başkanlığı yapıp emekli edilen Ragıp Gümüşpala’nın [1]önderliğinde 11 Şubat 1961 tarihinde kuruldu. Kuruluşundan itibaren diğer sağ partilerle DP’nin tabanını elde etme konusunda mücadele edilmiş ve kısa bir zamanda DP’nin eski teşkilatları Adalet Partisinde kendisini göstererek AP’yi sağın birinci partisi yapmışlardı.

 

Kır Atına Bin Gel Süleyman

 

 

Ragıp Gümüşpala döneminde Adalet Partisi temkinli ve sakin muhalefet imajı çizmekteydi. Gümüşpala’nın vefatı sonrası AP için yeni bir başlangıç zamanı gelmişti. Ya sakin muhalefet imajıyla 27 Mayısın getirdiği konjonktüre ses çıkarmayıp devam edilecek ya da sağ tabanın istediği söylemler ve politikalar üretilip direk iktidara yürünülecekti. Karar verilmiş sakin muhalefetten, atılgan bir muhalefet partisine yaratılması için Süleyman Demirel[2], Adalet Partisi’nin 2. Genel Başkanı seçilmişti[3]. Süleyman Demirel’in karizmatik liderliği ve Adalet Partisi’nin yeni imajı partiyi adeta ikinci baharını yaşatmaktaydı. Bunun en net örneği 1965 seçimlerinde Adalet Partisi’nin yaklaşık %53 alarak tek başına iktidara gelmesidir (https://www.ysk.gov.tr/tr/1950-1977-yillari-arasi-milletvekili-genel-secimleri/3007).

 

1969 seçimlerinde AP yaklaşık %6,5’lik bir düşüş yaşamışsa da sağın içerisindeki diğer partilerin oyları giderek etkisizleştiğinden, AP 26 milletvekili daha kazanarak tek başına iktidarına devam etmiştir. 1970 yılına gelindiğinde AP içerisinde bir bölünme yaşanmaktaydı. Parti içerisinde Demirel’e muhalif bir grup önce partinin karar mekanizmaları ve genel politikalarıyla ilgili bir uyarı ihtarı çekmişler ardındansa 11 Şubat 1970’deki bütçe oylamasında Demirel hükümetinin aleyhine oy vererek hükümeti düşürmüşlerdir. Ardından bir kısmı disipline verilerek partiden ihraç edildi, bir kısmı da istifa etti. Bunun sonucunda AP hem parlamentoda hem de senatoda çoğunluğunu kaybetmiş oldu.

 

Daha sonradan Türk siyasetinde bu grup için 41’ler hareketi denilecekti. 41’ler kısa bir sürede Demokratik Parti adıyla partileşerek siyasal arenada kendisini göstererek merkez sağın oyları epey parçaladı. Bu nedenle Adalet Partisi bir sonraki seçimde hem tek başına iktidarı kaybetmiş hem de oy oranını %30’lara kadar indiğinden iktidar yolu Ecevit’in CHP’sine açılmış oldu. Aynı zamanda Demokratik Parti(DP) merkez sağı bölerek siyasal etkisini azaltmış ve 1973 seçimlerinde CHP’nin birinci parti olarak seçimi kazanmasına fayda sağlamıştır. 1973 seçimlerinin galibi CHP ve MSP idi. CHP tek başına iktidar olamasa da yıllar sonra birinci parti olmuştu. Tabii Bülent Ecevit gibi karizmatik bir liderin CHP’nin başında olması ve netleşen sol-emek söylemi CHP’ye seçim başarısında fayda sağlasa da asıl etken Demokratik Parti’nin ve Milli Selamet Partisi’nin kurulmasıyla Adalet Partisi merkez sağın birleştirici gücü olma özelliğini yitirip sağın bölünmesi CHP’nin seçim başarısının nedenleridir. 1973 seçimleri sonunda CHP ile MSP koalisyon hükümeti kurdu. Aynı zamanda Kıbrıs Barış Hareketi, CHP-MSP koalisyonu döneminde yaşandı. Ecevit, Barış Harekatı sonrası elde ettiği sosyopolitik güçle hükümeti dağıttı ve erken seçime gitmeye çalışsa da meclis buna onay vermedi. Sonuç olarak CHP’nin 1977’de kısa bir süre tek başına iktidar olma süresi haricinde Türkiye’de 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine kadar Milliyetçi Cephe adı verilen sağ muhafazakar, milliyetçi, ulusalcı ve İslamcı partilerin bir araya geldiği koalisyon hükümetleriyle yönetildi.

 

 

Özetle Adalet Partisi ilk kurulduğunda DP’nin vârisi olarak, DP’nin oylarını yeniden kazanmak için bir performans sergilediyse de bu gerek merkez sağ tabanı bakımından gerekse parti içindeki gruplar tarafından sıkça eleştirilmiştir. Süleyman Demirel’in AP Genel Başkanı olmasıyla birlikte Adalet Partisi merkez sağın birleştirici gücü olmuş ve 1965 seçimlerinde %53 alarak tek başına iktidara gelmiştir. 1965-1969 seçimleri arasında AP, Türk sağı açısından ikinci kalkınma dönemini oluşturmuştur.

 

Dergâhtan Partileşmeye: Milli Görüş Hareketi

 

 

Milli Görüş hareketi 1960’ların sonuna doğru Türkiye’de ortaya çıkmış; ekonomik ve siyasal alanda üçüncü yol olma iddiası taşıyan politik bir harekettir. Açıkça İslamcı olduğunu söyleyemese de bilindiği üzere Milli Görüş; ıslahatçı bir İslamizasyonu savunmaktadır.

 

Dünyada 20. yüzyılın ortalarına doğru İslamcılık, emperyalizm ve sosyalizme karşı ciddi bir siyasallaşmaya evrilmiştir. Bunun Türkiye’ye yansıması 1950 sonrası ilk etapta DP’ye ardından AP’ye destek vererek gösterilmiştir. İslamcı taban ve sermaye AP’den istediklerini alamaması üzerine kendi güçlerini politik arenaya yansıtmak için ilk başta “Bağımsızlar Hareketi” adı altında siyasallaşma yolunu izlemiştir.

 

Milli Görüş hareketi, Milli Nizam Partisi adıyla partileştiği günden bugüne Türk siyasetine yön veren veya yön verme konusunda yardımcı rol üslenen bir siyasal hareket olmuştur. Yazımın bu kısmında DP sonrası sağ bloğun içinden çıkan İslamcı hareket olan Milli Görüş hareketinin 1980 Askeri Darbesine kadar olan zaman içerisinde partileşme sürecine değineceğim.

 

Cumhuriyet Modernleşmesine Karşı Bir Başka Reaksiyon: İslamcılık

 

  1. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı’da modernleşme süreci başladı. Bu modernleşme sadece teknik konuları kapsamakla kalmıyor, sosyal hayatı da düzenleyen reformlar gerçekleşiyordu. Osmanlı’da özellikle taşralar bakımından sosyal hayatın yönlendirilmesi dini grupların elindeydi. Modernleşme süreciyle birlikte dini gruplar hem yönlendirdikleri sosyal hayatla beraber elde ettikleri insan kaynağından hem de ekonomik güçlerini yavaş yavaş kaybetmekteydiler. Kurtuluş Savaşı sonrası gerçekleşen Cumhuriyet Devrimleri bu modernleşmeyi daha da hızlandırmış ve dini gruplar tamamen yer altına çekilmek zorunda bırakmıştır.

 

 

Osmanlı’dan itibaren modernleşme süreci içerisinde dini gruplar iki şekilde ayrılmaktadır: Bunların ilki, sadece dini yaşamlarını sürdürmek isteyip politikaya karışmayanlar. İkincisiyse, dini yaşamlarını taşra ve kentte bir araç olarak kullanıp buradan insan kaynağı üretip politikaya yön vermek isteyenler. Cumhuriyetle birlikte daha da ilerleyen modernleşme süreci ikinci grupla aktif bir şekilde mücadele etmiştir. Bu mücadele sonucunda büyük ölçüde dini cemaatlerin insan devşirerek bunu politik güç için kullanması engellenmiş, sosyal hayat kademeli bir şekilde laikleşmiştir. “Tek-parti döneminde tekke ve zaviyelerin kapatılması ve baskıcı uygulamalar İslamî kesim üzerinde etkili olmuş, sosyal alanda bunların yeri oldukça kısıtlanmıştır. Fakat bu kesim yine de camilerde -örgütlenme diyemeyiz ama toplanmaya devam etmişlerdir (Kara, s. 3).” İslamcılar göre, Mustafa Kemal ve çevresi Kurtuluş Savaşı’ndan elde ettikleri toplumsal krediyi kendi politik programları için kullanmışlardı. Kurtuluş Savaşı sonrası İslamcılar küçük isyan teşebbüslerine girişmişse de bunlar başarılı olmamış ve devrimlerin(özellikle laikleşme) bazı bölgeler ve bazı gruplar açısından daha sert uygulanmasına neden olmuştur. İslamcılar açısından en etkili muhalefeti sürdürenler yurt içinden ziyade yurt dışındaki sürgüne yollanan eski din âlimlerinin çıkarttıkları gazetelerdi. Bu gazeteler o kadar sert muhalefet yaparlar ki Kemalizm’le Bolşevizm’i aynı çizgide gösterip Sovyetlerde uygulanan dini hayattan bütünüyle silme programını Anadolu’da CHP’nin uyguladığını iddia edecek kadar ileriye giderler. “Kahire’ye iltica etmiş Hafız İsmail Efendi tarafından yine 1927’de yayımlanan bir başka İslamcı yayın organı olan Müsavat gazetesinin yayınında da görürüz böyle fantastik haberleri: Örneğin, Bolşevikleri St. Petersburg’u Leningrad yapması gibi, İstanbul’un adının Kemaliye’ye çevrileceğini yazarlar (Bora, 2018, s. 418).”

 

Cumhuriyet Devrimlerinin bir zorunluluk olarak getirdiği laikleşme, toplumun bütünüyle tüm katmanlarında beklenen ve arzu edilen bir şey olmadığı için tek parti dönemi dahil pek çok sorun ortaya çıkmıştır. Bu sorunlar CHP’ye 1946 sonrası yeniden çok partili seçimler döneminin başlamasıyla birlikte ciddi bir oy kaybına yaşatacağından muhafazakar-mütedeyyin oyları korumak için; Köy Enstitülerinin işlevinin azaltılması, Kur-an Kurslarının artırılması gibi pek çok adım atılmıştır.

 

Yazımın ilk kısmında da belirttiğim üzere Türkiye’nin devrimsel hızda modernleşme ihtiyacı olsa da taşralı Anadolu göre böyle bir ihtiyacı yoktu. Osmanlı’dan itibaren devam eden devlet eliyle milleti dönüştürme işi cumhuriyetin ilk dönemlerinde daha hızlı bir şekilde yapıldığı için modernleşme tabanın bir kısmında destek bulsa da bir kısmında bulmayarak karşı devrimin reaksiyonuna neden olmuştur. Karşı devrim tabanı tek parti dönemindeki bastırıcı güç nedeniyle çıkışlar yapamasa da çok partili seçimlerden itibaren CHP’nin karşısındaki en kuvvetli partiye oy vererek bunu önce bir politik güç olarak kullanmış, ardından kaybettiği politik gücü Demokrat Parti(DP) dönemi itibariyle parça parça geri almak için adımlar atmıştır. Dolayısıyla Cumhuriyet modernleşmesi önce bir takım dini grupları dışlamış sonra yaşam alanlarını minimuma çekerek onları önce uzun bir kış uykusuna çekilmeyi mecbur bırakmış. Ardından dini anlamda kimliksel bir reaksiyona itmiştir. Bunun sonucunda bir takım dini gruplar tek parti döneminde kaybettikleri sosyal ve ekonomik güçleri geri almak için çok partili siyasal yaşamda DP’ye destek vermişlerdir. 1950 ile 1960 yılları arasında DP’nin iktidarıyla birlikte Türkiye’deki İslamcı hareket resmen kış uykusundan uyanmışsa da bu uyanışı 1970’lerin sonuna kadar (DP’nin devamı olarak görülen) AP ‘ye destek vererek belli etmemişlerdir.

 

Milli Görüş Partileşiyor: Milli Nizam Partisi (1970-1971)

 

 

Çok partili siyasi yaşama yeniden geçilmesi ve CHP’nin DP karşısında muhafazakar-mütedeyyin oyları bütünüyle kaybetmemek için ılımlı politikalara geçmesiyle birlikte İslamcı harekette kendi partilerini kurmaya yeltenmiş fakat bu adımlar çok kısa ömürlü olmuştur. Bunlara örnek verecek olursak; 1946 yılında kurulan İslam Koruma Partisi kuruluşundan iki ay sonra kapanmış, dış politikada İslam Birliğini savunan Milli Kalkınış Partisi kurucu genel başkanı olan Nuri Demirağ’ın ölümü sonrası kendisini fesh etmiş, 1952’de kurulan İslam Demokrat Parti “dini siyasete alet etmekten” kapatılmıştır. Açıkça İslami bir renkte olmayıp muhafazakar-milliyetçi tonda söylem geliştiren Millet Partisi’de kuruluşu ile 1954’e kadar siyaset yaptığı dönemde İslamcı oylara göz kırpmıştır. Fakat kısa bir süre sonra DP kendi oy deposundan oy devşireceğini düşünerek MP’yi kapatmıştır.

 

İslamcı hareket, Cumhuriyet Devrimlerinin sonucundan on yıllarca süren derin bir kış uykusuna yatmıştır. Bu kış uykusu DP’nin iktidara gelmesiyle birlikte sona ermiş fakat direk kendisini göstermemiştir. İslamcı hareket CHP’ye karşı kötünün iyisi olarak gördükleri DP’yi 1960 Askeri Darbesine kadar desteklemiş. Ardından DP’nin devamı olarak görülen Adalet Partisine destek vermişlerdir. Fakat AP döneminde bu ortaklık bozulmanın ilk sinyallerini vermişti. AP yerli küçük Anadolu tüccarlarının desteklemek yerine İstanbul-Ankara-İzmir merkezli büyük sanayi şirketlerinin desteklenmesi ve İslami kesimin temsilcilerinin bürokrasi-sanayi odaları gibi önemli yerlerden dışlaması sağ siyaset açısından önemli bir kırılmaya neden oldu.  Bunun en açık göstergelerinden biri, ileride Milli Görüş hareketinin lideri olacak Necmettin Erbakan’ın [4]TOBB başkanı seçilip AP Hükümeti tarafından tanınmayıp tartışmalı bir şekilde görevinden el çektirilmesi gösterilebilir.

 

 

Milli Görüş hareketinin çıkışı itibariyle elbette bir dava boyutu vardır. Fakat kuruluş sürecini incelediğimizde AP Hükümetlerinin devrin İslamcı küçük Anadolu sermayesini dışlaması sonucunda İslami sermayenin partileşme yolunu izlediği anlaşılmaktadır. Tabii siyaset itibariyle hem anlatım hem söylem bakımından bu realite hiç dillendirilmeyeceği için arka planda tutulup dava ön planda tutulmuştur.  Gelin Milli Görüşün siyasi örgütlenme sürecine biraz daha yakından bakalım.

 

1970’lere doğru merkez sağın tek gücü olan Adalet Partisi’nin içinden Demokratik Parti’nin çıkması ve merkez sağın oy deposu içinden kendisine oy devşirmek isteyen CKMP/MHP, Adalet Partisini siyasi olarak eritmekteydi. İslamcılar yaşadıkları ekonomik sıkıntılar ve AP içerisinde yeterince temsil edilmediklerini düşünmeleri onları siyasetten bir şeyler yapmaları gerektiğini farkına vardırdı. İTÜ mezunu olan ve TOBB başkanlığına seçilip AP Hükümeti tarafından tanınmayıp tartışmalı bir şekilde görevden alınan Necmettin Erbakan ve arkadaşları, 1969 seçimlerinde Konya merkezli İskender Paşa cemaatinin desteğini alıp bağımsız aday oldular ve milletvekili seçildiler. Ardından AP’den istifa eden birkaç vekille birlikte 1970 yılında Milli Görüş hareketini Milli Nizam Partisi adıyla partileştirdiler.

 

 

Maddi ve Manevi Kalkınma

 

Milli Görüşü çok genel bir ifadeyle iki kalkınmayı amaçlar. Bunların ilki, maddi kalkınma olarak adlandırılan Anadolu’da kurulacak olan ağır sanayi hamleleridir. Bu hamlenin gerçekleşmesi sonrası kalkınmış Türkiye’nin İslam dünyasına önderlik edeceği düşünülmektedir. İkincisiyse, manevi kalkınma olarak bilinen yeniden İslami yaşama kademeli bir şekilde dönüştür. Milli Görüş için en öncelikli kalkınma maneviyattır. Maneviyatın güçlenmesi içinde din elzemdir görüşü hakimdir. Milli Görüş Türkiye’deki laikliğin maneviyata zarar verdiği ve laikliğin iddia edildiği gibi din ve devlet işlerinin ayrılması şeklinde değil devletin dini kontrolü altına alarak diğer dini görüşleri(radikal görüşler) yok etme şeklinde uygulandığını düşünmektedir. Dolayısıyla bu eksikliği gidermek için laikliğin (ilk etapta) doğru okunması ve manevi kalkınmanın temelini oluşturulacak zorunlu din derslerinin müfredata eklenerek ahlaklı ve inançlı bir nesil yetiştirilmesi planı hedeflenmekteydi.

 

 

Milli Görüş hareketi kimliğini açıkça İslamcı olarak deklare etmez çünkü bunu yapması halinde hem laiklik karşıtı eylem adı altında rejim tarafından kapatılabilir hem de AP’de olan muhafazakar-mütedeyyin oyları alamayabilirdi. O yüzden kuruluşundan itibaren kendisini “milliyetçi-mukaddesatçı” olarak konumlamaktaydı. Buradaki milliyetçilik ise klasik Türk milliyetçiliğinden farklı olarak daha çok ümmet ile milleti eş değer tutan hatta milleti, ümmet halkası içerisinde küçük bir halka gören bir anlayıştı. Dolayısıyla Milli Görüş için Türkçülük veya milliyetçilik MHP’deki gibi bir ideolojik kırmızı çizgi değildi.

 

Adında Milli’lik geçen Milli Görüş Hareketi milliliği daha çok Batı, Masonlar ve Siyonizm’e karşı siyasi-ekonomik antiemperyalizm olarak konumlandırmaktaydı. Ayrıca modernleşme ihtiyacı ile devrimler yaşayan ve batı karşısından kendisini ezik hisseden halka kendi tarihiyle ve geçmişiyle aslında ne kadar büyük bir şana ve şerefe layık olduğunu anlatarak rahatlama kuramı kapsamında milli orgazm yaşatmaktaydı.

 

İslam Birliği-Ümmetçilik (Müminler ancak kardeştir/El-Hucurat 49/10)

 

 

Müslüman ülkelerin; ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri olarak supranasyonel(uluslar üstücü) bir yapıya evrilmesini hedefleyen idealdir. Böylelikle ilk aşamada Müslüman ülkeler tıpkı AB gibi ortak pazar, ortak gümrük ve para birimi ardındansa siyasi anlamda işbirliği sağlayacak ve Müslüman ülkeler dünyada tek vücut olarak kenetlenecektir. İslamcılar için bu ideal 54. T.C. Hükümeti döneminde Necmettin Erbakan tarafından ilk etapta D-8 olarak denenmişse de devamı gelememiştir.

 

Milli Selamet Partisi (1972-1980)

 

Mayıs 1971’de 12 Mart Muhtırasının etkisiyle Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik karşıtı gerekçelerle kapatılan Milli Nizam Partisi 1972 yılında partiyi kapattıran askerler ve bürokrasi tarafından yeniden kurdurulmak istenmiştir. Bunun gerekçelerinden biriyse; artan sol rüzgar arkasında işçi ve sendikal hareketlerin güçlü bir sosyalist hareketlenmeye dönüşeceği endişesiydi denilebilinir. Anadolu’da düşük gelirli köylü, işçilerin sosyalist hareketlere kaymaması için İslam’ı bir sosyoekonomik engelleyici güç olarak kullanılabileceği düşünüldüğünden MSP kurdurulmuştur. Fakat sanılanın aksine MSP’yi Erbakan kurmamıştır. 1972 yılında Erbakan, İsviçre’den gelerek Milli Görüş hareketinin ikinci partisi olan Milli Selamet Partisi’nin başına geçmiş ve 73 seçimlerinde %11,8 oy alarak 43 vekil çıkartmış ve rüştünü ispat etmiştir. 73 seçimlerinde MSP Orta ve Doğu Anadolu’nun birkaç ilinde ve pek çok ilçesinde birinci parti çıkmıştı.

 

 

Anahtar Parti

 

1973 seçimleri sonrası oluşan siyasi tabloda merkez sağın AP’si ve merkez solun CHP’si tek başına iktidara gelememişti. Fakat uzun bir süreden sonra Ecevit’in partiyi tam anlamda ortanın soluna çekmesiyle CHP birinci parti çıkmayı başarmıştı. Birinci parti olmanın getirdiği koalisyon kurma göreviyle CHP, MSP ile hükümet kurma konusunda anlaştı. Bu iki taraf içinde büyük bir uzlaşı olarak anlatıldı. Çünkü Cumhuriyet Devrimlerini uygulayan ve ona karşı reaksiyonu gösteren İslamcı taban ilk kez bir arada olacak ve ülkeyi birlikte yöneteceklerdi. Burada önemli etkenlerden biri dönemin Ecevit CHP’si partiyi klasik Kemalizm’den ortanın soluna hatta zaman zaman sosyalist dalganın verdiği politik güçle sosyalist söyleme çekmişti. Milli Görüşse başından itibaren kalkınma hamleleri ile dış politika konusunda antiemperyalist konumda olduğu ve sağ-sol ayrımında kendi hareketinin alternatif 3. yol olduğunu iddia ettiğinden CHP ile koalisyon konusunda anlaşmıştı.

 

Ortanın solu CHP ve Milli Görüşçü MSP’nin antiemperyalist, milli, bağımsız politikaları Kıbrıs Barış Harekatında ortaya konmuş ve koalisyon hükümetinin politik iddiasının ana omurgası olmuştur. 

 

 

Harekat sonrası ulusal birlik artmış ülkedeki sağ ve sol çekişme belli bir süreliğine bitmişti. Koalisyonun başbakanı Ecevit, Kıbrıs Fatihi olarak anılmakta ve halkta politik karşılığı her geçen gün artmaktaydı. Harekatın sonucunda Türkiye net bir başarı sağlamıştı. Fakat koalisyon içerisinde başarı paylaşılamamaktaydı. Bir yandan hakta Kıbrıs Fatihi olarak anılana Ecevit bir yandansa tabanı tarafından Mücahit unvanı verilen Erbakan, Kıbrıs başarısını kendi hanelerine yazmak istiyorlardı. Bu politik çekişmeler koalisyona zarar vermekteydi. Ki ileride koalisyonun dağılma gerekçelerinden biride zafer karizmasının paylaşılamaması olacaktı.

 

Cumhuriyetin 50. yılı nedeniyle koalisyon hükümeti ülke genelinde genel af ilan etmeyi düşünüyordu. Fakat af kapsamı konusunda CHP-MSP koalisyonunda derin fikir ayrılıkları vardı. MSP’liler kendilerini muhafazakar-mukaddesatçı olarak konumlandırdıkları için komünistlerin ve anarşistlerin af kapsamına alınmalarına karşı çıkmaktaydı. Bunun kendi içlerinde de haklı karşılıkları vardı. Eğer bu af kapsamına komünistler ve anarşistler girerlerse bunu kendi tabanlarına ve diğer sağ tabana anlatamama gibi bir zorluk yaşayacaklardı.  Koalisyon hükümeti içerisinde derin tartışmalar sonucunda genel af ilan edilip affa tutuklu komünistler ve anarşistler alınmayınca Anayasa Mahkemesi bunu eşitlik ilkesine aykırı bularak genişletti ve affa komünistler, anarşistlerde dahil edildi. Bunun sonucunda tahmin edildiği gibi MSP diğer sağ partiler ve tabanları karşısında komünizmle mücadelede kararlı olmadıkları hatta tabiri caizse komünizmin ekmeğine yağ çaldıkları şeklinde karşı propagandaya maruz kaldılar. Neticesinde Nurcuların bir kısmı AP yerine MSP’ye destek verirken desteklerini çekerek geri AP’ye döndüler.

 

MSP 70’lerin ortalarına doğru ülkede her geçen gür adeta önce iç kutuplaşma ardından iç savaşı andıran sağ-sol olaylarında kendisini var eden muhafazakar-mütedeyyin tabanı elinde tutmak için 1. ve 2. Milliyetçi Cephe hükümetlerine ve AP’nin azınlık hükümetine destek vermiştir. Bu desteği verirken de “candan” bir destek yerine MÇ destek verilmezse tabiri caizse kışın komünizm gelir diye ehvenişer olarak görülüp MÇ desteklenmiştir. Ayrıca Milliyetçi Cephe sonrası kurulan AP’nin azınlık hükümetine de MSP kerhen destek verdiğini açıkça TBMM’deki güvenoyu toplantısında açıkça belirtmiştir. Bu tavır 12 Eylül 1980 Askeri Darbesine kadar devam etmiştir. Ve 12 Eylül’ün sonunda her siyasi parti gibi MSP ve kadrosu yargılanmıştır.

 

 

1960’la 1980 arasında İslamcı harekete yani Milli Görüşe fikren ve zikren destek veren pek çok kişi ve oluşum vardı. Bunların bir kısmı; muhafazakar, mütedeyyin sağ için bir üstat olarak anılan Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu ve radikal İslamcılığın ilk yerli filizi olarak anılacak Malatya Çeviri Okuluydu.

 

Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslüman: Millet Partisi’nden MHP’ye

 

 

Milliyetçilik, 2. Dünya Savaşının sona ermesiyle Avrupa’daki partiler açısından politik arenada kabuğuna çekilirken Türkiye’de yükselen antikomünizm dalgası ve çok partili hayata geçilmesiyle birlikte siyasi arenada kendisine yer bulmuştur.

 

Bu siyasi arenaya önce Millet Partisi çıkmış ve 1954’te kapatılmasıyla yerini Cumhuriyetçi Millet Partisi devralmıştır. Cumhuriyetçi Millet Partisi, 16 Ekim 1958 tarihinde Türkiye Köylü Partisiyle birleşerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ismini almıştır. Ardından 1969 yılında partide eski Albay Alparslan Türkeş ve arkadaşlarının ağırlık kazanmasıyla parti meşhur 1969 Kurultayına giderek hem ismini Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmiş hem de logosunu üç hilal yaparak yeni bir imaja bürünmüştür. MHP taşıdığı siyasi gelenekle ve mecliste CHP’den sonra en köklü ikinci parti olmasıyla Türkiye’deki kurumsal partiler arasındadır. MHP ve taşıdığı siyasi gelenek dönem dönem kendisini ideolojik olarak dar bir noktaya çekerek marjinalleşmiş, bazen de muhafazakar Anadolu halkı için birçok muhafazakar-milliyetçi kavramı içinde barındırarak sağ-milliyetçi bir şemsiye partisi olmuştur. Genel olarak MHP ilk kurulduğunda karşısındaki sosyalist-sol ve sosyal demokrat dalgadan korkan kitleler tarafından siyasi olarak beslendi fakat bu beslenme siyasi oy bakımından maksimum %7’de kaldı. 1980 sonrası kitlesel solun yok edilmesiyle solun içindeki bölünmeler ve ayrılıkçı hareketlerle Kürtler kendisini silahlı bir terör örgütü üzerinden meşru devlete karşı bağımsızlık mücadelesiyle adlandırmaya başladı. MHP’de 80 sonrası ve halen günümüze kadar anti-PKK, anti-Kürt milliyetçiliği ve milli beka söylemi üzerinden siyaset yaparak varlığını sürdürmektedir.

 

MHP’nin ana ideolojilerinden olan Türkçülük, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler ve enternasyonal sosyalizm tehlikesine karşı bir reaksiyon olarak yükselmiş gibi yorumlansa da Türkçülük, Osmanlının çöküş döneminden itibaren aydınlar tarafından dillendirilen bir siyasi kurtuluş programıydı. Bununla birlikte Türk milliyetçiliği geç bir milliyetçiliktir ve pek çok siyasi fikir gibi milliyetçilikte coğrafyamıza ithal yolla gelmiştir. Fakat 19. yüzyıl Osmanlı coğrafyası için milliyetçiliğin gelmesi bir imparatorluğun aşama aşama parçalanmasına ve doğal olarak en sonunda elde kalan Anadolu içerisindeki Türklerin de milliyetçilik ile kendi ulus devleti oluşturmasına neden oluşturmuştur.

 

Millet Partisinden CKMP’ye

 

Kurtuluş Savaşıyla birlikte halkın yükselen milliyetçi duyguları Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yeni Türk devletinin resmi ideolojisi haline gelmiştir. Atatürk’ün ölümü sonrası yaşanan İnönü döneminde bürokrasi ve devlet politikaları bakımından milliyetçilerin dışlanmasıyla ara dönem yaşanmıştır. DP’nin 1950 seçiminden galibiyetiyle muhafazakar-milliyetçi tabanın bir kısmı başta DP’yi desteklemiş fakat DP’nin Türk Ocağı ve diğer milliyetçi dernekleri kapatmasıyla bu destek sona ermiştir. Ardından Türk milliyetçileri örgütlü bir parti şeklinde siyasi arenada kendilerini küçük ve bazense kritik oy oranlarıyla göstermişlerdir.

 

1946’daki çok partili siyasi yaşama geçilmesiyle Türk siyasi denklemi 1960’a CHP ile DP arasında geçmiştir. Fakat 1948 yılına gelindiğinde DP içerisindeki parti içi muhalif grup olarak bilinen Mareşal Fevzi Çakmak, Osman Bölükbaşı, Kenan Öner, Osman Nuri Koni ve diğer isimler DP ile CHP’nin danışıklı dövüş oynadığı ve CHP’ye yanaşıldığı gerekçeleriyle Demokrat Parti’den istifa etti. Ardından Fevzi Çakmak [5]liderliğinde 20 Temmuz 1948 tarihinde Ankara’da Millet Partisi resmen kurulmuş oldu. Kendisini milliyetçi, sosyal anlamda muhafazakar ve halkçı olarak tanımlayan MP, 1930’ların CHP’sini dahil etmezsek Türkçü ilk partidir. Millet Partisi demokratik ilk seçim olarak anılan 1950 seçimlerine girmişse de hem oy oranı bakımından hem de seçim sistemi dolayısıyla etkisini gösterememiştir. 1950’de genel başkanlığını Yusuf Hikmet Bayur’un yaptığı MP oyların %4,6’sını alarak sadece 1 milletvekili çıkartabilmiştir. Bir sonraki seçimde Osman Bölükbaşı’nın liderliğini yaptığı MP devamı olan CMP oylarını %0,70 artırarak 5,30’a çıkartmış ve Kırşehir ilinde birinci çıkarak yurt genelinde 5 milletvekili kazanmıştır (https://www.ysk.gov.tr/tr/1950-1977-yillari-arasi-milletvekili-genel-secimleri/3007).

 

 

27 Ocak 1954’de laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle DP döneminde kapatılan ilk parti Millet Partisi olmuştur. MP kapatılmasından sonra yine aynı kadrolar tarafından 10 Şubat 1954 tarihinde Cumhuriyetçi Millet Partisi kurulmuştur. CMP, Osman Bölükbaşı genel başkanlığında girdiği ilk seçimler olan 1954 seçimlerinde yukarıda da değindiğim gibi yaklaşık %5,30’luk bir oy alarak Bölükbaşı’nın memleketi olan Kırşehir ilinde de birinci çıkmış ve toplam 5 vekil kazanmıştır. Ardından DP Hükümeti tarafından, Haziran 1954’de CMP’nin birinci çıktığı Kırşehir siyasi bir ceza olarak il statüsünden çıkarılıp Ankara’ya ilçe olarak bağlanmıştır. Yine CMP’yi cezalandırmak için meclise hakaret gerekçesiyle Osman Bölükbaşı’nın dokunulmazlığı kaldırılmış ve DP döneminde tutuklanan Bölükbaşı olmuştur (https://www.yenisafak.com/secim-1954/secim-sonuclari).

 

1957’de yapılan erken seçimlerde Kırşehir hızlı bir şekilde yeniden il yapılmış fakat DP yinede CMP karşısında Kırşehir’i kazanamamıştır. Cumhuriyetçi Millet Partisi bir önceki seçimlere göre oy oranını %6,5’e çıkartmışsa da milletvekili sayısı 5’ten 4’ düşmüştür. Bunun nedeniyse Kırşehir’i hızlı bir şekilde yeniden il yapan DP iktidarı Bölükbaşı’nın köyü ve yüksek oy aldığı Hacı Bektaş ve Kozaklı gibi ilçeleri Nevşehir’e bağladığından 1 vekillik nüfus sayısı Nevşehir’e geçmiştir. 1957’den sonra DP’nin dozu her geçen gün daha da sertleşmekteydi (https://www.yenisafak.com/secim-1957/secim-sonuclari).

 

Muhalefet arasında bir işbirliği olsa da DP’nin baskısı karşısında pek bir işe yaramamaktaydı. 1958 yılında Cumhuriyetçi Millet Partisi ile Türkiye Köylü Partisi arasında birleşme kararı alındı ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi oluşmuş oldu.

 

 

CKMP’nin en büyük seçim başarısı, askeri darbesinin ertesi yılında yapılan 1961 seçimlerinde %13,9 oy alarak meclisteki 54 sandalye alarak üçüncü parti olmasıdır. Bu başarının temel nedeniyse DP’nin son dönemlerinde yaşattığı baskı dönemi nedeniyle DP’nin devamı olarak görülen AP’nin oylarının erimesi ve sağda pek çok alternatifin olmasıydı (https://www.yenisafak.com/secim-1961/secim-sonuclari).

 

Fakat seçim sonuçlarına göre üçüncü parti olan CKMP içerinde birinci parti olan CHP ile koalisyon kurma konusunda bir kriz çıkmıştır. Bu kriz Türkçü gelenek için efsane lider olarak anılan Osman Bölükbaşı’nın partiden istifa ederek yeniden Millet Partisini kurmasıyla bölünmeye neden olmuştu. Partinin bölünmesinden sonra her geçen yıl CKMP kan kaybetmekteydi. 1963 yerel seçimlerinde il genel meclisi oylarında CKMP %3,06 oy alarak büyük bir hezimet yaşamış oldu. Osman Bölükbaşı’nın partisi olan Millet Partisiyse sadece üç bin oy daha fazla alarak CKMP’yi geçerek seçimi beşinci bitirdi. Bu sonuçlara bakıldığında iki Türkçü partinin toplamları dahi %7’i bulamamakta. Dolayısıyla her iki partide yaşanan bölünmeden hiçbir olumlu sonuç elde edememiş ve 1961 seçimlerinde kazandığı politik gücüde kaybetmişlerdir.

 

CKMP hem eski gücüne geri elde etmek için hem de en benzer rakibini pasifize etmek için yeni bir yola girmesi gerektiğini hissetti. Bu yol yeni bir genel başkan ve yeni bir parti örgütü modeliydi. 1964 yılında partiye Alparslan Türkeş [6]ve eski askerlerden oluşan ekibi girdi. Türkeş kısa bir sürede genel başkan oldu. Partiyi daha da sağa çekti ve parti örgütünü bir silahlı kuvvetlermiş(komando kampları) gibi eğitmeye ve o şekilde örgütlemeye koyuldu.

 

 

1965 seçimlerine gelindiğinde CMKP ikinci hezimetini yaşamıştı. Parti 1961’de elde ettiği %14’lere ulaşamadığı gibi 1963 yerel seçimlerinde dahi aldığı oyun gerisinde kalarak %2,24 aldı. Benzer rakibi olan Osman Bölükbaşı’nın MP’si oy oranını 1963 yerel seçimlerine göre artırarak %6,3’e çıkartmıştı. Bu hezimet ÇKMP için dönüşüme karşı yeni bir dönüşün gerektiğinin habercisiydi (https://www.yenisafak.com/secim-1965/secim-sonuclari).

 

Milliyetçi Hareket Partisi’nin Doğuşu

 

Türkiye’deki milliyetçi hareketin en önemli kırılma anı CKMP’nin MHP’ye dönüşme süreci olmuştur. Bu süreç Türkiye’deki milliyetçi hareket içerisindeki Türkçülerin bir kısmını küstürüp köşelerine yollarken bir kısım muhafazakar ve mütedeyyin insanları 1970’lerin ortalarına doğru partiye çekme konusunda başarı sağlamıştır.

 

 

1960 Darbesinin mimarları içerisinde yer alan ve belli bir süre sonra cunta ile anlaşamadığı için sürgüne yollanan Alparslan Türkeş’in siyasete CKMP’de girmesiyle partinin dönüşüm süreci başlamıştır diyebiliriz. Türkeş siyasete önce AP’den girmeye çalışmışsa da bu başarılı olmamıştır. Ardından CKMP girerek kısa bir sürede genel başkan seçilmiş ve partiyi fanatik ve Atsız çizgisindeki Türkçülükten çıkarıp(?) Türk-İslam sentezine çekmiştir. Bu konuyla ilgili CMKP’nin MHP’ye dönüşme süresinde partinin ana omurgasını oluşturan milliyetçilik teorik olarak bir ırkçı ve dışlayıcı şekilde değil çatı milliyetçiliği olarak tarif edilmekteydi. Fakat partinin o dönemlerde yaptığı açıklamalar, retorik ve eylemlerle pratikte bunun böyle olmadığı gerçeği gayet açıktır.

 

Partinin kimlik dönüşümünü retorik bakımından incelendiğinde MP’den beri devam eden antikomünizm politikasını da sertleştirmiş ve bunun yanına antikapitalizmi de ekleyerek kendilerinin Türkiye’nin siyasi ve ekonomik kurtuluşu için 9 Işık Doktriniyle birlikte üçüncü yol olduğunu iddia etmiştir.  9 Işık Doktrini temelinde politikada milliyetçi, yaşam tarzında milliyetçi ve maneviyatçı, ekonomide sosyal korportanist ve antikomünist bir Türkçü ideolojidir. Bu doktrinin ilkeleriyse şu şekildedir;

 

  1. Milliyetçilik
  2. Ülkücülük
  3. Ahlakçılık
  4. İlimcilik
  5. Toplumculuk
  6. Köycülük
  7. Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik
  8. Gelişmecilik ve Halkçılık
  9. Endüstricilik ve Teknikçilik

 

1969 öncesi laiklik ve daha ırki bir milliyetçiliği savunan CKMP, 1969 kongresi sonrası MHP’ye dönüşen yapı Türk-İslam Sentezi ve Ülkücülükle yeni bir parti ve düşünce kimliği yaratmıştır. Buna göre; Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’nın savundukları gibi Türklüğün İslamiyet’le birlikte taçlandırıldığı ve bunun inkâr edilemeyecek bir kimliğimizin parçası olduğu görüşü MHP için Anadolu’daki muhafazakâr oyların kapsını açan bir başlangıç oldu.  

 

Kısacası 1969 kongresi sonrası siyasi gelenekler bakımından milliyetçi ve Turancı olan CMKP’ye Türk-İslam senteziyle birlikte İslamcılıkta eklenmiş oldu. Ayrıca kongre öncesi partinin logosu olan terazi yerine parti içerisindeki Turancı grubun istediği Bozkurt yerine daha İslami tandanslı üç hilalle değiştirilmiş oldu ve kongre bittiğinde parti içindeki Atsız çizgisindeki ırkı-Turancı grup istedikleri Turancı parti yapısını elde edemedikleri gibi parti içerisindeki var olan siyasi güçleri kaybettikleri için parti kimliklerini fırlatarak kongreyi ve partiyi terk ettiler.

 

MHP’nin 1980’e Kadar Siyasi Performansı

 

 

Kongre sonrası değişen MHP, Türkçülük ve antikomünizm politikalarıyla AP’den seçmen hedeflerken yeni eklediği Türk-İslam senteziyle İslamcı tabanından oy hedeflemekteydi. Kongreden 8 ay sonra yapılan ilk genel seçimlerde MHP bir önceki seçimlere göre yaklaşık 0,76 civarında bir oy artırarak 275,091 (%3) oy almıştı. Fakat 1965 seçimlerine göre 10 vekil kaybederek sadece 1 vekil çıkartabilmişti. Ardından yine aynı siyasi gelenekten geldiği Millet Partisi % 3,2 oy alarak MHP’nin önüne geçmiştir. Aynı siyasi gelenekten gelen iki siyasi partinin yaklaşık %7,2 oyuyla toplam çıkardığı milletvekili sayısı 7’dir. Dolayısıyla MHP fikri ve imaj olarak dönüşümünü yaptığı büyük kongresi sonrası girdiği ilk seçimde istediği sonucu alamamış ve aynı siyasi gelenekten geldiği Millet Partisini dahi geçememiştir (https://www.yenisafak.com/secim-1969/secim-sonuclari).

 

1970’lere gelindiğinde yükselen sol ve işçi hareketlerine karşı MHP kendisini “milletin yanındaki” sokaktaki güç olarak konumlandırmış ve sol örgüt, dernek ve öğrenci kulüplerine karşı kimi zaman tedhişçi şiddete varan bir yıldırma işine girişmişti. İlerleyen yıllarda iki taraf arasında yaşanan bu sokaklara ve üniversitelere hakim olma mücadelesi nerdeyse bir iç savaşa varacak dereceye yükselecekti. MHP, sol ve işçi hareketlerini bir komünizm tehlikesi olarak algıladığından dolayı devletin sol hareketlere karşı amansız bir mücadele uygulaması gerektiğini söylemekteydi. Öyle ki 1971 Muhtırasına destek vermelerine rağmen muhtırayı hazırlayanlar sokaktaki anarşinin bir diğer kolu olarak gördüğü MHP’nin gençlik örgütü olan Ülkü Ocaklarını da diğer sol örgütler gibi kapatmıştır.  

 

 

1973 seçimlerine gelindiğinde MHP, %3,38 oy alarak sadece 3 milletvekili çıkartmıştır. Bu sonuçlara bakıldığında bir önceki seçimlere göre çok küçük bir oy artışı olmuşsa da hedeflenildiği gibi ne AP tabanından büyük bir oy koparılabilmiştir, ne de Milli Görüş tabanından oy alınabilmiştir. Hatta MHP, sokakta ve üniversitelerde anarşizmi neden göstererek uyguladığı sert ve çatışmacı politikalardan dolayı marjinalleşmiş bir siyasi parti olarak hafızalara kazınmıştır (https://www.yenisafak.com/secim-1973/secim-sonuclari).

 

Seçim sonuçlarına göre CHP ve MSP’nin koalisyon kurmuştur. 1974‘de gelen Kıbrıs Barış Harekâtı ve ardından ABD’nin uyguladığı ambargolar Türkiye’deki milliyetçiliği körüklemiş, MHP’de bu yükselen milliyetçi rüzgardan siyasi olarak nasibini almıştır. CHP ve MSP koalisyonunun dağılmasının ardından AP, MSP, MHP ve CGP’nin kurduğu Milliyetçi Cephe hükümetlerinde MHP, Alparslan Türkeş başbakan yardımcısı ve Mustafa Kemal Erkovan devlet bakanı olmasıyla iki adet bakanlık elde etmişlerdir. MHP devlet yönetimine dahil olmasıyla birlikte sahadaki gücü olan Ülkü Ocakları sokaktaki sol gruplara karşı daha da saldırganlaşmıştır. Yaşanan çatışmalar, faili meçhul ölümler ve üniversite işgalleri her geçen gün artarak devam etmiştir.

 

1977 genel ve yerel seçimlerinde solda; işçi ve ortanın solu şemsiyesi altında yükselen hareketin meyvesini CHP toplarken sağ açısından da MHP yükselen milliyetçi ve antikomünist hareketin meyvesini toplamıştır. Seçim sonuçlarına göre; MHP  %6,4’lük bir oy oranıyla 16 vekil kazanmıştır ve yerel seçimlerde Çankırı, Yozgat, Elazığ, Bingöl ve Erzincan’ı kazanmıştı.  Genel seçim sonrası kurulan ikinci Milliyetçi Cephe Hükümetinde 5 bakanlık alarak dahil olmuştur. Kısa bir süre sonra siyasi tarihimize Güneş Motel olayı olarak geçen AP’den 11 milletvekili AP’den istifa ederek CHP’nin azınlık hükümetinde bakan olmasıyla 2. Milliyetçi Cephe hükümeti düşmüştür. Ardından CHP’nin yanına CGP ve DP’yi de alarak kurduğu azınlık hükümeti de 11 ay sonra düşmüş ve yerine 12 Eylül Darbesine kadar Adalet Partisinin meclisteki diğer sağ partilerden aldığı kerhen güvenoyuyla azınlık hükümeti kurulmuştur (https://www.yenisafak.com/secim-1977/secim-sonuclari).

 

Genel olarak 70’li yıllardan 1980 Eylülüne kadar her gün artan çatışma, bombalama, faili meçhul cinayetler, üniversite işgali, memurların sağ ve sol olarak bölünmesi, mahallelerin sağ ve sol olarak bölünmesi ve kundaklanması, siyasal ve ekonomik istikrarsızlık en sonunda askeri darbeyi beraberinde getirdi. 12 Eylül Askeri darbesiyle diğer tüm siyasi partiler gibi MHP’de kapatıldı ve lideri tutuklanarak yargılandı.

 

Sebastien Thibault

  • ARPACI, İ. Söylemden İdeolojiye Erbakan ve Milli Görüş. Maarif Mektepleri Uluslararası Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi3(1), 16-37.
  • BEKTAŞ, A. (1993). Demokratikleşme Sürecinde Liderler Oligarşisi, CHP ve AP (1961-1980) İstanbul: Bağlam Yayınları.
  • BELGE, M. (2001). Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce – Milliyetçilik, İstanbul: İletişim Yayınları.
  • BORA, T.(2018). Cereyanlar: Türkiye’de Siyasi İdeolojiler, İstanbul: İletişim Yayınları.
  • BORA, T.(2018). Türk Sağının Üç Hali: Milliyetçilik, Muhafazakarlık ve İslamcılık, İstanbul: İletişim Yayınları.
  • Bulut, S. (2009). 27 Mayıs 1960’tan günümüze paylaşılamayan Demokrat Parti mirası. Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2009(19), 73-90.
  • COŞKUN, F. B., & AKIN, M. H. (2017). TÜRKİYE SİYASİ KÜLTÜRÜNDE SAĞ-SOL AYRIMI VE MİLLİ GÖRÜŞ HAREKETİ. Turkish Studies (Elektronik)12(8), 1-10.
  • İNCE, A. (2017). NAKŞÎLİK-SİYASET İLİŞKİSİ BAĞLAMINDA TÜRKİYE’DE DİNÎ GRUPLAR VE MİLLİ GÖRÜŞ. Electronic Turkish Studies12(10).
  • KARA, Y. (tarih yok). Millî Görüş Hareketinin Partileşme Süreci ve Refah Partisi (1970-1998). 1-30.
  • KARAKURT, G. (2016). Siyasi Partilerin Doğuş Teorileri, Parti Tipolojileri ve Kurumsallaşmaları Bağlamında Milliyetçi Hareket Partisi Üzerine Bir Değerlendirme. Uluslararası Politik Araştırmalar Dergisi2(1), 41-50.
  • LİMONCUOĞLU, A. (2018). Türkiye’de Üçüncü Yolun Başı; Millet Partisi (1948). Akademik Hassasiyetler, 5(10), 145-155.
  • MACİT, A. (2017). Milli Görüş ve Çağdaş İslam Düşüncesindeki Yeri. History Studies12(8).
  • ÖMER, Ç. A. H. A., & BAYKAL, Ö. (2017). Milli Görüş Hareketinin Kuruluşu: Türk Siyasetinde Milli Nizam Partisi Deneyimi. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi19(3), 788-806.
  • TÜRKEŞ, Alparslan,(2000). 9 Işık, Ankara: Berikan Yayınevi.
  • Ruşen Çakır, http://rusencakir.com/Milli-Gorus-hareketi-Dun-bugun-yarin/2020 , 02.01.2021 tarihinde alınmıştır.
  • Yalçın, Soner. “MHP’nin 40 Yıldır Bitmeyen Derdi.” Hürriyet, 2008.(http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/8299240.asp)
  • Yeni Şafak gazetesi, https://www.yenisafak.com/secim/genel-secim/
  • Yüksek Seçim Kurulu İnternet Sitesi, www.ysk.gov.tr.