20. yüzyılın ilk çeyreğinde dünyada yaşanan hızlı gelişmelerin beraberinde gelen başkalaşım, modernist görüşün de yerini açmıştı. Bu başkalaşım haliyle sanat dünyasına da sıçramış ve değişen algının, sanatın algısal ve niteliksel olarak başkalaşımına da sebebiyet vermişti. Modernist görüşün yerinin sağlamlaştığı dönemde karşımıza çıkan Marc Chagall, Kübizm, Fovizm, Sürrealizm vb. gibi çeşitli modernist üslupları denemiş olsa da kendini figüratif sanattan ayıramayıp geleneksel sanat üslubuna bağlı kalmıştır. Chagall, Hasidik Yahudisi bir ailede Hasidik öğretilerine bağlı büyütülmüş, dönemin politik yasakları dolayısıyla Rus Yahudileri için zorunlu olan yerel Yahudi din okullarında İbranice ve Eski Ahit eğitimleri almıştı. Chagall’ın büyüdüğü ve etkisinde kaldığı bu öğretiler, resimlerinde, gravürlerinde ve diğer pek çok çalışmasında içerik ve motifler bağlamında kaynaklık edecektir. Chagall, kuşaklarındaki Yahudilerin aksine Yahudiliğe ve geleneğine bağlı kalmış ve bu bağı gizlemeye çalışmamıştır. Yaşadığı ve yolunun geçtiği her yerde kökenlerinin ve inançlarının izlerini taşımıştır. Bu izlerden birisi de şimdi konuşacağımız Marc Chagall’ın “The Creation of Man” adlı eseridir.

 

Marc Chagall — The Creation of Man, 1958


 

Chagall, The Creation of Man adlı eserinde kendine has üslubunun yanı sıra ham ve canlı renklerin ön planda tutulduğu modernist tarzlardan fovizmin de bir denemesini sergiler. Mavi, sarı ve kırmızı renklerinin çiğ kullanımı ile iki metreden daha yüksek bir karton üzerine yapılan resim bir hayli canlı fakat karmaşık bir görüntü sunar. Karmaşık ve efsanevi dinamizmiyle resim, başlığını yansıtan bir içerikle bize insanın yaratılışının hikayesini tasvir eder. Lakin bu hikâye Chagall’ın farklı bakış açısıyla Kutsal Kitap’tan yolunu ayırmakta ve bir rüya gibi gözlerimizin önüne serilmektedir.

 

“Ve Tanrı der ki: Kendi sûretimizde kendimize benzer bir insan yaratalım. Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, sığırlara, bütün yeryüzüne ve yeryüzünde sürünen her şeye egemen olsunlar.” (Yaratılış 1:26)

 

Chagall, kendi iradesinin ve yaratıcı gücünün aracılığıyla Tanrı’nın sûretinde yeni bir insan resmeder. Resmine Tanrı’nın insanın egemen olmasını beklediği diğer yaratılanları da ekler. Burada “sûret” olarak kastedilen Tanrı’nın fiziksel özellikleri değil, karakteristik özellikleridir (irade, duygu,akıl vs.).  İnsan, Tanrı’nın temsilcisi olmak üzere yaratılmış ve bir nevi ondan pay almıştır.

 

Chagall, kompozisyonun merkezine kanatlı bir yaratık veya bir melek ve onun kollarında bir insan figürünün uzanışını resmeder. Denilene göre, bu meleksi varlığın kollarında yatan Chagall’ın ta kendisi olmakla beraber meleksi varlık, yaratıcı ve hayat veren gücü temsil etmektedir. Dikkat çeken kanatlı yaratığın benzerlerini eserin belli kısımlarında da görebiliyoruz. Bu uçuşan meleksi yaratıklar, Chagall’ın kompozisyonuna ruhani bir hava katan dokunuşlarıdır.  Kompozisyonun sağ üst kısmında görsel bir kaos hakimken birçok hikâyeyi de içinde barındırmaktadır. Uçuşan meleksi yaratık, karışık insan figürleri, at üzerine binmiş insanlar, ters dönmüş bir tekne ve altındaki yerde çarmıhtaki İsa hikayesi…  Kompozisyonun sol üst tarafında ise uzanmış ellerin tutuğu bir kitap, ters yüzen balık, bağıran insan figürleri ve yine uçuşan meleksi yaratık görmekteyiz. Chagall’ın yorumuna göre, kaostan yeni bir başlangıç, bir yaratılış doğar; kuşlar insanın başında uçar, balıklar altındaki suda yüzer ve parlak beyaz bir örtü cennet ve fanilerin dünyasını bir sınır gibi ayırır.

Sanat Harmonisi’ne kulak ver:

 

semanur çelik