Sanatın hakikat ile nasıl bir ilişkisi var?


 

 

Yani, hayatın değil, sanatın gerçekle ilgili bir yaklaşımı var. Belki sanat hayatı o gerçeklerden biraz -çünkü hayat her zaman mutluluk, neşe, özgürlük, yaratıcılık, coşku, sevinç değil bir de madalyonun ter bir yüzü var ve bu ter yüzündekiler oldukça hayat tahammül edilmez bir hale geliyor. Zannediyordum Moliere’in bir eserinde onu Minür Özkul çok iyi oynamıştı. Diyor ki işte “Birazdan sahne kapanacak ve herkes evlerine dönecek. Şimdi dönünüz evlerinize, dalınız düşüncelerinize. Düşünmek, hayatı daha tahammül edilir bir hale getirir.“ Sanatın hayatı anlamlı kılmak, daha tahammül edilir bir hale getirmek gibi bir işlevi de var gibi geliyor bana ve ben o yüzden kendi sanatımın temellerini; bir an benim resimlerime baktıkları zaman insanların mutlu hissetmesi üzerine kurgulamaya çalışıyorum. İstiyorum ki insanlar baktıkları zaman derin bir yaşam sevinci hisseden mutluluk nefesi alsın. Ben bir kişide, on kişide, yüz kişide, bin kişide ayrıca milyonlarca insanda uzun yıllar bu heyecanı yaşatıyorsam dünyaya gelmemin bir anlamı vardır diye düşünüyorum.