Müzikte akademik kariyer yapmak size neler kazandırdı?


 

 

Konservatuvara girişim tabii ki ilkokulu bitirdikten hemen sonra oldu. O zaman konservatuvarlar Türkiye’de üniversitelere bağlı değildi. Daha sonra Yükseköğretim Kurulu kararı ile üniversitelere bağlandı. Bu iyi mi oldu, kötü mü oldu; onun muhasebesini belki daha sonra yapabiliriz ama o zamanın şartları gereğince bağlanması gerekiyordu. Bizim okulumuz da İstanbul Teknik Üniversitesi’ne bağlandı. Yani ben ilk iki sene konservatuvarda okudum, daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı olarak bu değişti.

 

Konservatuvarı bitirdikten sonra araştırma görevlisi oldum İstanbul Teknik Üniversitesi’ne. Çünkü yurt dışına gidebilmenin tek yolu buydu. Yurt dışında ben eğitimime devam etmek istiyordum. Doktora yapmam gerekiyordu ve yurt dışında gittiğim zaman Kraliyet Müzik Koleji’ni bitirdim ve daha sonra Londra City Üniversitesi’nde ben master ve doktora yapmaya başladım. Bu benim yurt dışında okuyabilmem için gerekli olan bursun alınması sayesinde gerçekleşti. Bu da araştırma görevlisi olmamı gerektiriyordu. Dolayısıyla Türkiye’de müzik alanında yurt dışına gönderilen ilk araştırma görevlisi benim. Bu anlamda mecburi olarak benim akademik derece yapmam gerekti.

 

Ben aslında düşünmüyordum bir akademisyen olmayı. Çünkü ben bir keman sanatçısıyım. Fakat kaderim böyle çizilmiş demek ki, böyle olması gerekiyormuş ve ben aynı zamanda master yaparken konserlerimi vermeye tabii devam ediyordum. Yani o zamanlar ben zaten bir konser sanatçısıydım. Her yerde konserler vermeye başlamıştım. Daha sonra doktorayı yapmaya başladım. Doktora yaparken de yine konserlerime devam ettim. O benim ayrı bir dalım olarak devam etti. Hatta oradaki Kemal hocam, kendisine bu durumları söylediğim zaman, “Hakikaten akademisyen olmayı düşünüyor musun?” dedi. Dedim ki “Aslında düşünmüyorum ama aldığım bursun gereği bunu yapmam gerekiyor ve ben bunu iyi yapacağıma inanıyorum.” Dolayısıyla bu konularda da çalışmaya başladım. Hakikaten doktoramı bitirdikten sonra tekrar beni yurt dışına göndermiş olan İstanbul Teknik Üniversitesi içine dönerek konservatuvarda ilk önce araştırma görevlisi, daha sonra öğretim görevlisi, daha sonra doçent, yıllar sonra profesör olarak görev yaptım. Akademisyenlik tarafım bu şekilde devam etti.

 

Tabii akademik düşüncenin faydaları çok farklı, akademik düşüncenin size vermiş olduğu kazanımlar çok farklı. Akademik düşünceyle yapılmamış birçok çalışmayı farklı anlamda gözlüyorsunuz, farklı anlamda şeyler yapıyorsunuz. Kimsenin değinmediği şeyleri yapabiliyorsunuz. Bir de tabii ki bunun ne kadar yaygınlaşması gerektiğini düşündüğünüz zaman eğitim vermeye başlıyorsunuz. Üniversitenin güzel şartlarıyla da bunlar birleşince yapılabilecek birtakım hizmetleri, üniversitenin içerisinde yapmaya başlayabiliyorsunuz. Bu akademisyenlik anlamında sizin büyük kazanımız oluyor ve bu kazanımları siz, toplumun faydasına birleştirdiğiniz zaman, kurumların da lehinde iyi işletebildiğiniz zaman ortaya güzel çalışmalar çıkıyor tıpkı İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yaptığımız Müzik İleri Araştırmalar Merkezi gibi.

 

Müzik İleri Araştırmalar Merkezi 1999’da kuruldu Kamran İnce ile benim tarafımdan ve 20. yılını kutladı. Bu anlamda biz Türkiye’de modern müziğin adeta bir Mekke’si gibi faaliyet gösterdik ki dünyada tanınan bir kurum haline geldik ve Türkiye’de bir üniversite bünyesindeki ilk müzik kütüphanesini oluşturduk. Bu anlamda ilk ses kayıt stüdyolarını oluşturduk bir üniversite bünyesinde. Buradan ses kayıt alanında, dublaj alanında, müzik yönetmenliği alanında, müzik işletmeciliği alanında çok yeni yetenekler yetişti, yeni insanlar yetişti. Beyin göçünü önlemek amacıyla biz aynı zamanda yurt dışından buraya profesörler davet ettik. Yabancı dilde eğitim verdik çünkü bizim çocuklarımız buralarda eğitim gördükten sonra yurt dışına gidip oralarda kalmak istiyorlardı. Ama yurt dışındaki imkanları buraya getirince çocuklarımızın çoğu, %90’ı yurt dışına gitmek ihtiyacını hissetmeden burada ilk çalışmalarını yaptılar. Daha sonra yurt dışına gitseler de orada post doktora yaptılar veya doktora yaptılar. Bazıları kaldı, bazıları döndü ama artık yurt dışındaki standartın da bizim ülkemizde yapılagelirliğinin tescili olan Müzik İleri Araştırmalar Merkezi’ydi ve biz bunu kurduğumuz için çok büyük bir iş yaptığımıza inanıyorum. Faydalı bir iş yaptığımıza inanıyorum daha doğrusu. Bu gibi faydaları oldu akademisyenliğin.

 

Ben aynı zamanda konservatuvarımızın müdürlüğünü yapmış ilk mezunuyum, ilk öğrencisiyim. Bizim konservatuvarımız 1975 yılında, Profesör Ercüment Berker tarafından kuruldu. Türk Müziği Devlet Konservatuvarı hakikaten çok önemli çünkü ülkemizin diğer konservatuvarlarında Türk Müziği eğitimi verilmemekteydi. İlk defa Türk Müziği’nin resmî anlamda eğitimi bizim konservatuvarımızda verilmeye başlandı. Bu demek değildi ki “Sadece Türk Müziği öğreneceksiniz.” Hayır. Klasik Türk Müziği, Türk Halk Müziği, çok sesli Batı Müziği; bütün bu kültürleri bir tek konservatuvar çatısı altında öğrenince çok zengin bir dünyaya sahip oluyorsunuz. İşte ben bu bakımdan çok şanslıydım. Münir Nurettin Selçuk nağmeleri yankılanırken Beethoven’ın eserleri de seslendiriliyordu. Biz Aşık Veysel’in türkülerini de öğreniyorduk. Dolayısıyla bu çok kültürlülük benim hayatımda çok önemli bir rol oynadı. Bu çok kültürlülük sayesinde çok büyük kazanımlarım oldu.

 

Bütün hayatımda konser sahnelerinde halk türkülerimizi de kemanla beraber seslendirdim. Bunun için beni zaman zaman eleştirdiler, belki hâlâ bile eleştiriyorlar ama ben bunun hakikaten kendi özümüzden, kendi kültürümüzden kopan parçaların dünya yüzünde daha fazla yer alması gerektiğini savunduğum için buna ısrarla ve inatla devam ediyorum ve bunda da başarılı olduğumuzu görüyorum. Çünkü çok büyük bir yekûn, çok büyük bir kitle benim bu halk müziği uyarlamalarımdan sonra kendileri de kemanla beraber halk müziği icra etmeye başladılar. Çok üstün düzeylere getiren çalışmalar oldu bunlar arasında.

 

Şimdi konumuza dönecek olursak, akademik anlamda ben bir öğrenci olarak terk ettiğim okulumu yurt dışında master ve doktora yaptıktan sonra geri dönerek araştırma görevlisi oldum. Daha sonra Anasanat Dalı Başkanı oldum. Kendi yetişmiş bir eleman olarak, kendi okulumdan yetişmiş bir eleman olarak konservatuvarımızdaki akademik ve sanatsal işlere hakim olmaya başladım. Daha sonra yönetim kurulu üyesi oldum konservatuvarda. Daha sonra Bölüm Başkanı oldum ve en son da konservatuvarın 2008 ve 2012 döneminde müdürü olan ilk öğrencisi ben oldum. Bu benim için çok büyük bir gururdu. Biz bu anlamda çok büyük bir atılım yaptık. İlk defa mezunlarımızı bir araya getirdik, buluşturduk, pilav günleri düzenledik. Konserlerle, aktivitelerle konservatuvarımızı hakikaten Türkiye’nin en iyi müzik okulu ödülünü alacak kerteye getirdik. Bunun için de, yapmış olduğumuz başarılı kariyer çalışmaları akademik anlamda, bunun için de hakikaten gurur duyuyorum ve çok mutluyum.