Farklı fikirlerin önemini irdeleyen ve bu yolda ilk adım niteliğini taşıyabilecek bir metin.


 

Bir kişi; savunduğumuz fikirlere, sahip olduğumuz siyasi görüşe ya da inandığımız dine ters düşen fikirlere sahipse ve bunları bizlere aktarmaya çalışırsa onu gerçekten saygıyla dinler miyiz? Dinledikten sonra eleştirel bir bakış açısıyla hem karşımızdaki kişinin fikirlerini hem kendi fikirlerimizi sorguluyor muyuz? Ve nihayetinde tüm bunların üzerine düşünüp kendi fikirlerimizdeki yanlışları keşfediyor muyuz? Yoksa karşımızdaki kişinin fikirlerinin hiçbir değeri yokmuşçasına dinlemeye gerek duymayıp konuşmak için sıra mı bekleriz?

 

Bizden binlerce yıl önce yaşayan büyük filozof Sokrates, hem iyi bir dinleyici hem de iyi bir anlatıcı olmuştur. Kendisi ne kadar iyi bir hatip olmadığını düşünse de, bize kılavuzluk yapan değerli aforizmaları öğrencisi Platon sayesinde bugün daima hatırlıyoruz. Kendisinin yazılı bir eseri bulunmamasına karşın Platon aracılığıyla bugün Sokrates’i biliyor ve kendisinden ilham alıyoruz.

 

Yazımın başında sorduğum sorulara rehber olabileceğini düşündüğüm için büyük filozof Sokrates’in mahkemedeki savunmasını kısa bir şekilde özetleyerek yazımı genişletmeyi gerekli buluyorum.

 

İ.Ö 399 yılının ilkbaharında, dinsizlik ve gençlerin ahlakını bozmaya teşebbüs suçlarıyla mahkeme karşısına çıkarılan Sokrates, o tarihte yetmiş yaşındaydı.  Sokrates’e iftira atan davacıları Anytos ve Meletos’un iddia ettiklerinin aksine Sokrates tanrıtanımaz değildi. Savunmasının içerisinde tanrıya atıfları oldukça açıktır:

 

“Gitme saati geldi çattı, ben ölmeye gidiyorum, sizse yaşamaya. Ancak hangisinin daha iyi olacağını kimse bilemez, tabii ki tanrı dışında!”

 

Ona yapılan suçlamalardan ikincisi  “gençlerin ahlakını bozmak” veya “ gençlerin kafalarını karıştırmak” suçudur. Kendisi bu suçlamanın yersiz olduğunu, yaptığı tek şeyin  insanları düşünmeye yönlendirmek ya da kendi deyimiyle “hayatı sınamaya” davet etmek olduğunu bildirmiştir. Savunmasını yaparken mahkumiyetten korkmamış ya da ölümden çekinmemiştir. Hayatının son demlerini yaşadığını bildiği için, ölüm onun için korkutucu değildir. Sokrates’in tek amacı kendisini ifade edebilmek ve davacılarından en hararetlisi Anytos ile yüzleşebilmek olmuştur. Anytos ile oldukça sert bir yüzleşmeyi de gerçekleştirmiştir. Savunmasının bazı noktalarında Anytos’a sorular yöneltmiş ve bu sorular karşısında Anytos cevap verememiştir. Davasının sonlarına doğru jürinin fikrini değiştirmeye çalışmış olsa da savunmasını yaparken sonucunu tahmin etmiş olsa gerek. Kurduğu şu cümlelerden davanın gidişatını öngörebildiğini anlıyoruz:

 

“Beni mahkum edecek şey işte budur, mahkum edecekse eğer. Meletos ya da Anytos değil, başka pek çok iyi adamı mahkum etmiş olan bir dolu insanın iftirası ve hasedi beni de mahkum edecek, sanırım devam da edecek başkalarını mahkum etmeye. Hiçbir kötülük benimle son bulmayacak.”

 

Atina’nın gençlerinin ahlakını bozmanın tam aksine, onlara sorular sorup düşünmeye sevk eden bu saygıdeğer filozofun hikayesinin sonunu hepimiz biliyoruz. Davasının sonucunda yetmiş yaşındaki Sokrates baldıran zehri ile idama mahkum edilmiştir. Atina’nın en cesur kişilerinden biri olduğunu yine kendisinin cümlelerine bakarak anlayabiliriz:

 

“Mahkumiyetten ya da idam cezasından korkarak sizinle birlikte haksızlığa göz yummaktansa, yasanın ve haklının yanında daha fazla riski göze almayı uygun buluyordum.”

 

Jacques Louis David, The Death of Socrates, 1787

 

 

Sokrates’in hayatı işte böyle sonlanmıştır. Dönemin varlıklı ve önde gelen kişilerinden Anytos ve Meletos’un iftiraları ve haksız suçlamaları nedeniyle büyük bir filozof idam edilmiş ve bu olay tarihe kara bir leke olarak kazınmıştır.

 

Atina’da gerçekleşmiş bu elim olaydan yola çıkarak asıl sorularımıza dönelim. Hatta tüm soruları tek bir soru altında toplayalım. “Birbirimize gerçekten saygı duyuyor muyuz?” Eğer cevabınız hayır ise, birbirimize saygı duymamanın ne tür sonuçlara sebep olabileceğini Sokrates’in hikayesinden yola çıkarak görebilirsiniz. Eğer Sokrates, davacıları olan Anytos ve Meletos tarafından gerçekten saygıyla dinlenmiş olsaydı, belki hiçbiri onun hakkında iftira yoluna başvurmayacaklardı. Dolayısıyla masum filozof idama mahkum edilmeyecekti.

 

Sağlıklı bir iletişim başlatabilmek için bizim inandıklarımızla ters düşen fikirlere saygıyla yaklaşmayı bilmek zorundayız. Çünkü kendi düşündüklerimizin veya inandıklarımızın yanlış olma ihtimali daima vardır. Eğer kendi bildiklerimizin kesinlikle doğru olduğunu düşünerek iletişim kurmaya çalışırsak hiçbir konuda gelişim gösteremeyiz. Bilgiler, ancak ve ancak yeni bilgilerle genişler. Yeni bilgilere ulaşabilmek için de en sağlıklı yollardan birisi şüphesiz iletişimdir. İletişim kurmanın en önemli parçası dinlemektir. Konuşma yapmadan önce iletişime geçtiğimiz kişiyi saygıyla dinlemeliyiz. Günümüzde birbirimizi dinlemekten bile bazen çok uzak noktada durabiliyoruz. Birbirimizi dinlememek, iyi iletişim kuramamamıza neden olmakta ve dolayısıyla birbirimizi doğru anlayamamamıza sebep olmaktadır. Eğer birbirimizi doğru anlayamazsak ya da bunun için çabalamazsak kurduğumuz ilişkilerin de kötüye gitmesi muhtemeldir. Önce dinlemeyi sonra ise konuşmayı öğrenmemiz, hem kendimiz için hem de karşımızdaki kişiye gösterdiğimiz saygıyı iletmek için elzemdir. Saygılı bir iletişim kurulduğu anda iki taraf da anlaşıldığını hissedeceği için herhangi bir problem doğmayacaktır. Bu yol sayesinde iki taraf da hem kendilerini anlatmış hem de öğrenebilecekleri yeni bilgilere yer açmış olacaklardır.

 

Görüldüğü gibi saygı, birbirimizi anlayabilmemiz için en kıymetli önkoşullardan biridir. Her insana, daha doğrusu her canlıya ve cansız nesnelere dahi saygı göstermek zorundayız. Saygımızı yitirmek, bir yandan dünyaya olumsuz bakmak anlamına da gelir. Örneğin, karşımızdaki insana saygı duymadığımız zaman onu rahatça küçümseyip incitebiliriz. Bu bizi sevilmeyen bir insan yapacaktır. Sevilmemek ise bizi karamsar biri haline getirebilir. Böyle bir konuma düşmemek için etrafımızdaki her şeye-öncelikle kendimize- saygıyı iletmemiz bir mecburiyettir.

 

Yazımı son bir defa Sokrates’e atıf yaparak bitirmek istiyorum. Kendisi, gerçek bilgeliğin neyi bilmediğini bilerek başlayacağını savunmuştur. Ben ise Sokrates’e bir ek yapmak mecburiyetindeyim. Gerçek bilge; neyi bilmediğini bilen ve bilmediklerine karşı daima saygıyla yaklaşan kişidir.

 

 

tevfik taha taş


Kaynakça:

Platon, Sokrates’in Savunması, ALFA Yayınları

David, Jacques Louis The Death of Socrates, 1787