Stephen Hawking ölmeden önce Dünya’yı bekleyen en büyük felaketin asteroitler olduğunu ifade etti. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz, mavi soluk noktayı neler bekliyor?
Halktan bir insan olarak bütün bunları düşündükten sonra ne duyuyorsun, ne hissediyorsun? Korku mutlaka vardır. Bilgisizlikten dolayı kaynaklanan korku daha çoktur. Bu bizim halkımızda olabilir açıkçası. Çünkü 2028 yılında bir göktaşının dünyaya çarpacağı şu anda hesaplanıyor. Bu yeni çıktı ve henüz birazcık daha vakit var. İnsanlar düşünüyorlar, bir sürü senaryo üretiliyor; ne olacak, ne bitecek? Şimdilik Atlantik Okyanusu’na çarpacakmış gibi görünüyor. Bizden uzaktır, diye düşünmemek lazım. Çünkü çarpacak göktaşının büyüklüğü birazcık fazla ve kilometre büyüklüğünde bir çapı var. Dolayısıyla Stephen Hawking, Dünya’yı bekleyen en büyük felaketin asteroitler olduğunu ifade ettiği zaman, aslında en basit olasılığı da söylemiş oldu. Bugün Dünya üzerinde çok gelişmiş teleskoplar, sırf bu iş için ayrılmış vaziyette ve çapları yüz metreden büyük olan her şeyi görebilecek durumdayız. Bunları izleyebiliyoruz. Bunların bir listesi var. İngilizce bilenler için, Yere Yakın Cisimler diye bir site var: Near-Earth-Object(NEO). Burada bunlar listelenmiş ve yörüngeleri belirtilmiş vaziyettedir. Bunların tehlikeli ve tehlikesiz olanları da o listelerde belirtilmiş vaziyettedir. Ama yeni keşfedilen bazı asteroitler, bu çapları gerçekleştirebilir diye de düşünebiliyoruz. Nitekim bunlardan bir tanesi 2028.
Asteroit dediğim şey; gezegenler bir gaz ve toz bulutundan oluşurlar. Güneşin etrafındaki bir diskte oluşuyorlar ve o diskin içerisindeki bütün malzemeyi temizliyorlar ve kendi üzerlerinde bunlar sıkışarak gezegenleri oluşturmuş oluyorlar. Ama hâlâ kalıntılar var hatta güneş sistemiyle gezegenler arasındaki bazı çarpışmalar bu kalıntıları arttırmış olabilirler. Bir de güneş sisteminin dışında Oort Kuşağı dediğimiz bir kuşak var: Kuiper Kuşağı ve Oort Kuşağı. Buralardan asteroitler içeriye çekilebiliyorlar yani temizlenmemiş o bölgeler. Dolayısıyla bunlar Güneşin çekimine kapılıp da Güneş’e doğru yol alırken önlere eğer Dünya veya bir başka gezegen çıkarsa bunlara çarpabiliyorlar. Çarpmışlar mı? Geçmişte bol miktarda çarpmışlar. Gezegenlere de çarpmış, Dünya’ya da çarpmış. Bundan 65 milyon yıl önceki bir çarpmanın dinozorların ölümüne sebep olduğu düşünülüyor. Dinozorlar etçilleri var, otçulları var. Ama bu çarpma ciddi miktarda toz ve çamuru atmosfere kaldırıyor ve atmosferi karartıyor. Bu süre uzun sürebiliyor. Bu sırada bitkiler ölüyor. Bitkiler ölünce onu yiyenler ölüyor; onu yiyenler ölünce, onu yiyenler de ölüyor. Böylece çok malzemeye ihtiyaç duyan büyük bedenler yok oluyorlar. Dinozorların bu şekilde bir yok oluşundan söz ediliyor. Ama mesela sivrisinekler, fareler ve hamamböcekleri gibi çok daha küçük ama çok daha dayanıklı yaratıkların, bu felakette rahatlıkla sağ kalıp günümüze kadar yaşamlarını sürdürdüklerini düşünüyor, farklı dallardaki bilim insanları.
Stephen Hawking haklı aslında, haklı olduğu da en son örnekle ortaya çıktı. Peki şimdi ne yapmalıyız? Burada çok dikkat edilmesi gerekilen bir konu var. O da şu: İnsanların umutsuzluğa kapılmaması lazım; bilinçli olması lazım; bilimsel olarak araştırıyor olmamız lazım ve ister istemez bilimsel olarak gelişmiş ülkelere güvenmememiz lazım. Bunun yolunu değiştirebilecekler mi, bunu parçalayabilecekler mi, Dünya’yı en az zararla kurtarabilecek miyiz, diye. Ama oturup beklemektense bir taraftan da çalışmaya başlamak lazım, süreler çok kısa. Teknolojiyi ona göre geliştirmek lazım. Bu o kadar ilginç ve garip bir konu ki çok tartışılması lazım, bence. Diyelim ki teknolojisi yeterli olan ülkeler ABD, Rusya ve Avrupa Birliği’ndeki ülkeler, bunun ne zaman ve nereye çarpacağını belirledilerse bunu söylerler mi acaba? O zaman durum nasıl olacak? Diyelim ki onlara çarpmadı ama kesinlikle onları etkileyecek, deprem olarak veya başka açılardan. Diyelim ki Türkiye’ye çarpacak, bunu söylerler mi? Korunmamız için önlem almamız için yardımcı olabilirler mi? 82 milyon insanın taşınması gerekiyor, bu mümkün mü? Böyle bir insan hareketi olduğunda nereye gidecek bu insanlar? Suriye örneğini görüyoruz. Şu anda 6 milyon insan var. Toplumsal yaşantımızı etkiler hâle geldi. Ama böyle bir küresel felakette herkes kendi kaderine razı olmak zorunda. Zorlayarak bir ülkeye gidemezsiniz, ne kadar gideceksiniz? Hemen komşuya geçtiğinizde bu etkiden kurtulduğunuzu düşünemezsiniz: Ne kadar büyük bir çarpma olacak, ne kadarlık bir etkisi olacak? Şimdi konuştuğumuz aslında science fiction yani bilim kurgu filmi gibi bir şey ama önünde sonunda böyle şeyler Dünya’da olmuş, olacak da. Bu 2028 tarihi ne kadar politik, ne kadar doğru, ne kadar bilimsel bu her geçen yıl çok daha iyi anlaşılacak. Ne yapmamız gerekiyor? Ortaya koca koca sorular çıkıyor. Bu arada Dünya’da toplumsal yaşantı da bozulabilir. ‘‘Nasıl olsa öleceğiz, nasıl olsa şu kıyamet olacak’’ diyerek ahlâkî çöküntü de yaşanabilir. İnsanların birbirilerine kıyması ve yağmalamalar da söz konusu olabilir. Birçok şey söz konusu olabilir. Sakinlik de söz konusu olabilir. Gerçekten toplum yapılarını da ayakta tutabilmek çok zor olacak. Bakın astronomiyi, uzay bilimlerini görüyor musunuz? Ne kadar muazzam bir sorunun ve problemin aslında çözülebileceği bir alan ve haber verilebileceği bir alan. Fakat 1996 yılında, gene böyle bir olay gerçekleşecekti. Bir göktaşının Dünya’ya çarpması hesaplanmıştı. Sonra o hesaplar, kontrol edile edile bunun çarpmayacağı anlaşıldı ama gerçekten göktaşı geldi. Yani bir kuyruklu yıldız olarak geldi. Adı Hyakutake olan bir kuyruklu yıldızdı. Biz bu göktaşının -Jüpiter çok daha büyükleri olduğu için- onun tarafından çekildiğini gördük. Kuyruklu yıldız, Jüpiter’e doğru yönlendi. Jüpiter’in çekimine yaklaştıkça kendi içinde parçalandı ve yirmi üç parçaya ayrıldı. Parçalardan bazıları daha hızlı, bazıları daha yavaş düşmeye başladı. İnce uzun birçok noktadan oluşan iz şeklinde, bunların fotoğrafları Hubble Uzay Teleskopu tarafından çekildi. Bunlar bir makinalı tüfekten çıkan mermiler gibi kendi etrafında yaklaşık dokuz saatte dönen Jüpiter’in üzerine çarpmaya başladılar. Jüpiter katı bir gezegen değil; çekirdeği çok küçük bir katı gezegen. Onun dışında çok büyük gaz gezegen ve çarpmalar, o gaz tabakalarının arasında siyah lekeler oluşturdular. Bütün bunların artık izleri var. Bu resimler görünüyor ve bizim tarafımızdan biliniyor. Jüpiter’in böyle bir özelliği var, çok şükür. Güneş sisteminde bir elektrikli süpürge gibi çalışıyor. Kütlesi büyük olduğu için, güneş sisteminde dağılan böyle kuyruklu yıldızlar önce asteroit diyoruz ama daha sonra Güneş’in etkisiyle üzerlerindeki kirli gaz buz tabakası buharlaşmaya başlayınca, uzun beyaz bir kuyruk oluşturabiliyorlar. Bu beş milyon kilometreye kadar uzanabiliyor, biz buna kuyruklu yıldız diyoruz. Bu kuyruklu yıldızlar ve diğer asteroitler, Jüpiter tarafından toparlanıyor. Sürekli emiliyor. Kimin çekimi fazlaysa oraya gidiyorlar ama bazen Jüpiter’e gidemeyecek bir pozisyonda olabilir. Dünya’nın çekimi daha fazladır, daha yakından geçiyordur. Dünya’ya düşebilir ve burası yaşayan bir gezegen. Buraya saatte yirmi altı bin kilometre hızla, bir kilometreden büyük çaplı bir cismi -bunu bir mermi olarak düşünün- çarptırıyorsunuz ve katıya çarpıyor. Bunun yaratacağı felaket öncelikle atmosfer bozulması, depremler sonra kirli gaz ve toz, atmosfere yayılan toz… Dünya’da nereye çarparsa çarpsın o, Dünya’nın etrafındaki atmosfere dağılacak bir etki bırakacaktır. Nitekim geçtiğimiz yıllarda İzlanda’daki bir yanardağ patlaması, bütün Dünya’nın çevresini dolaşırken bir gazın sebep oluşuydu. Belki seyreliyor ama bu vardır. Bunda çok daha felaketli olacaktır yani bir çarpma sırasında. Şimdi bu konuyu bu kadar rahat, bu kadar özgün konuşuyoruz, sebebi de şu: Henüz bu bir ihtimâl ama bir hesap meselesi. Bunun değişmesini umuyoruz. Değişilemeyecek duruma gelecekse eğer bu çarpma, önlemlerin alınabilmesi lazım. Dünya ülkeleri bugün Uzay’a nükleer başlık çıkartabilecek teknolojiye sahip, elimizde bir tek o var. Bu başlıkları, bu roketleri çıkartarak o zaman da ona gönderebilirler. Parçalayabilirler. Binlerce, yüz binlerce küçük parçaya ayrılabilirler. Bu kez tek büyük bir taş yerine, birçok göktaşı düşebilir, dünyanın her tarafına saçılabilir. Evet, birçok felaket yaratabilir ama çok büyük bir felakete göre çok daha az bir felaket olabilir. Bu düşünülebilir. Yönü değiştirilebilir mi? En güç işlerden birisi yani bize çarpması ama bu kadar yakına gelip bize çarpmadan yönünü değiştirdiğimiz bir göktaşının, bir sinek gibi dönüp dolaşıp tekrar size gelme ihtimali çok yüksek. Sadece olayı geciktirmiş oluyoruz. Bunun gibi şeyler. Dolayısıyla bunları biliyor olmak lazım. Korkmamak, okuyor olmak ve öğrenmiş olmak lazım. Bilmiyorum sorularınız arasında olacak mı ama bu konuda kitaplara başvurmak gerekiyor, sadece internet bilgisi değil.