Amatör astronomi kuruluşlarına çok destek verdiğinizi biliyoruz. Amatör gözlem yapmak isteyen meraklılara önerileriniz nelerdir?


 

 

 En basit soru, en basit başlangıç, en basit devam ettirme yöntemi burada. Astronomi, dünyada en çok amatörü olan bilim dalıdır. Astronomi yapabilmek için bir laboratuvara ihtiyacınız yok, gözünüz yeterlidir. Göz ile gökyüzünü gözlemeniz bile size amatör astronom olduğunuzu gösterir. Yeter ki anlayarak bakmaya çalışmak lazım. Sonra küçük bir dürbün alabilirsiniz, sonra bir teleskop alabilirsiniz. Sonra teleskopu biraz daha büyütebilirsiniz. Çok da keyiflidir bu malzemeler. Ama bu konudan bahsederken, işin içerisine alet edevat girince hemen bir uyarı yapmak lazım, o da şu: Çıplak gözle, bir büyüteçle, bir gözlükle, bir dürbünle, bir teleskopla Güneş’e bakılmaz. Baktığınız anda kör olursunuz. Kör olurken de acı duymazsınız. İris tabakanız hemencecik pişer ve bu 1/125 saniye, yani saniyeden çok çok küçük bir zamanda gerçekleşir. Ameliyatla da düzeltilecek bir körlük değildir, kalıcı körlüktür. Şaka için bile insanları şaka olsun diye Güneş’e baktırmamak lazım. Bak Güneş’in üzerinde leke var, dememek gerekir. Doğrudan doğruya bir cinayettir aslında. Öncelikle bunu söylemek lazım. Bunun dışında amatörlük çok basittir. Yıldızlara bakarsınız, yıldızlara dürbünle baktığınız zaman hayal kırıklığına uğrarsınız. ‘‘Aaa bu muymuş?’’ dersiniz. Çünkü yıldız, gene yıldızdır. Küçük parlak ışık noktasıdır. Biraz daha parlaktır, canlıdır, cıvıl cıvıldır. Hanımlar çok iyi anlayacaktır. Yıldızlara teleskopla baktığınız zaman bir tektaş yüzük gibidir. Yıldızların kümeleri var, onlara bakabilirsiniz. İyi bir dürbünle veya iyi bir teleskopla Ay çok daha detaylı görünür. Ay’ın üzerindeki kraterleri detaylı görürsünüz. Başka bir dünyaya bakmış olursunuz. Bize en yakın uydu olduğu için mükemmel olur. Gezegenleri gözleyebilirsiniz. Jüpiter’in uydularını, üzerindeki çizgileri görürsünüz. Satürn’ün halkalarını görürsünüz, bu çok daha güzeldir. Uzun saatler boyunca bu gözlemi yaptığınız zaman ve kendi kendinize kalıp düşündüğünüz zaman gerçekten büyük bir evrenin parçasına teleskopla dalmış olursunuz. Bir de baktığınız şeyler gerçek değil. Işığınız sınırlı olduğu için -ki ışık bir saniyede Dünya-Ay kadar mesafede gider, ışık böyle bir şeydir- dolayısıyla evren o kadar büyük ki örneğin, Kutup Yıldızı’na baktığınız zaman, Kutup Yıldızı daha Kanuni Sultan Süleyman zamanında, oradan çıkan ışığın bize ulaştığı hâliyle görünür. Yani biz aslında zaman makinasına girmiş gibi oluruz, astronomiyle uğraştığımızda. Hele bir teleskop kullandığımızda, hep geçmişe bakarız. Ay’a baktığımız zaman bile bir saniye önceki hâlidir. Bir şekilde göz ucuyla çıplak gözle Güneş’e baktığınızda, Güneş’in nerede olduğunu biliyoruz. Onu hayal ettiğimizde bile Güneş gerçek değildir. Işık hızının sınırlı olmasından dolayı sekiz dakika önceki hâlini görüyoruz. Eski bir Güneş aslında bizim gördüğümüz. Şu etrafımızda gördüğümüz ışık bile öyle. Bütün bu ışık, hep eski ışık, Güneş’ten sekiz dakika önce çıkıp buraya gelmiş. Yıldızlar da işte bir Kutup Yıldızı için öyle, Kanuni Sultan Süleyman zamanında kalma. İyi bir yere giderseniz, karanlık bir gökyüzü bulabilirseniz ve yerini de biliyorsanız, yeri size öğretilmişse o zaman Andromeda Gök Adası veya ingilizce adıyla Galaxy’i görebilirsiniz. Bu bizim kendi galaksimiz yani içinde iki yüz elli milyar yıldızı barındıran, bunlardan birinde Güneş olan sistemimizin uzayda daha sonraki bir sistemi Andromeda. Arada büyük bir boşluk var. Bunu çıplak gözle, silik soluk bir yıldız görüntüsü görme imkânımız var. Görünebilen en uzak gök cismidir, çıplak gözle. E bundan gelen ışık ne kadar zamanda geldi? Madem yıldızlardan bu kadar geç geliyor. İki buçuk milyon yıl önceki hâline bakıyoruz, belki de daha Dünya’da yaşam başlamamış. Şimdi bütün bunlar astronominin ne kadar mükemmel ve güzel bir şey olduğunu söylüyor. Herkesin kendine özgü düşüncesi ve düşünce bulutu var, yapabileceği şeyler var. Herkesi astronomiyle tanıştırdığınız zaman insanlar ne kadar mükemmel düşünmeye başlayacaklar. Dolayısıyla dünyada her gün amatör ya da profesyonel olsun, her gece gökyüzünü gözleyen on bin insan ayaktadır, dünya yüzeyinde. On bin kişi, minimum. Bu bilinen bir sayıdır. On bin kişi astronomik olarak gökyüzüne bakarlar amatör veya profesyonel olarak, her gece. Binlerce amatörü vardır ve Türkiye’de de amatör astronomi çok gelişti. Bu bizim istediğimiz bir şeydi. 1996’dan beri okullara gidiyoruz. Okullarda seminerler veriyoruz. Bunu yapabilen bir avuç  insanız. Toplasanız yüzü geçmeyiz, hiçbir zaman da geçmedik yüz sayısını. Ama bir başka programda söylediğim sayı, yedi milyon insana ulaşmışız yaklaşık olarak. Eğitim verebilmişiz. Bu şunu gösteriyor, Millî Eğitim Bakanlığı bunu bir ders olarak koymamış olabilir, bir öğretmen atamamış olabilir. Bu konuda yaygınlaştırma yapmamış olabilir ama bilinmesi gereken bu konuyu, biz amatörce ve yarı-profesyonelce sürekli topluma aktardık. Bunlardan birisi de yazdığımız kitaplar. Mesela ben ve Mehmet Emin Özel hocamla beraber yazdığımız bir ‘‘Gökyüzünü Tanıyalım’’ kitabı var. TÜBİTAK yayınlarından çıkmış. Bunu burada söylemem lazım, çok önemli çünkü, amatörler için özellikle. 7-77 yaş aralığını kapsıyor, her yaştan insan rahatlıkla okuyabilir ve anlayabilir. En son bu yıl çıkan 16. baskısı 484 sayfa oldu. Çok kaliteli bir kâğıdı var, Hollanda kâğıdı kullanılıyor. TÜBİTAK’ın görevi o aslında, TÜBİTAK’a devlet diyor ki: ‘‘Bana çok güzel kitaplar hazırla ama satışını topluma, halka satarken yalnızca maliyetini sat, onun üzerinden kâr yapma.’’ Dolayısıyla TÜBİTAK’ın kitapları çok kaliteli ve çok ucuz oluyor. Rastgele bir şey değil bu. Bizim Gökyüzünü Tanıyalım kitabı da 1993’ten beri orada çıkıyor. 16. baskısı geçen sene Haziran ayında çıkmış oldu. Bir roman değil ama bir astronomi kitabı; şu ana kadar baskı sayısı 48 bine ulaşmış vaziyette, bu çok çok güzel bir şey. Bu kitap alınabilir. Sesli kitaptır aynı zamanda, yani âmâlar için de okuduk biz bu kitabı. Normal insan da dinleyebilir. İçinde adresi var, doğrudan doğruya ücretsiz olarak indirilebilir ve sesli olarak da dinlenebilir. Bunun içerisinde hiç kimseye bir şey sormadan veya internette bazen yanılgı sayfalarına bulaşmadan doğrudan doğruya astronomi bilgilerini elde edebiliyorsunuz. Bir de istediğiniz gece, istediğiniz mevsim size rehberlik edebilecek özelliği olan bir kitap; yani o gece gökyüzünde ne varsa size onları anlatıyor ve mitolojik hikâyeleri var. İçinde Eski Türkler’den, Osmanlı’dan, Batı’dan ve Greek’lerden bir sürü mitoloji var. Kimler çalışmış, neler yapmış, neler bulmuşlar, nerelere varmışlar, nasıl tanımlamışlar, yıldızların isimleri, onların mitolojik hikâyeleri… Türkiye’de geçen birçok mitolojik hikâye var bunların arasında; Altınpost’un bulunması, Şile sahilleri, Trabzon, Ordu… İçi çok çok güzel, bir romandan, bir bilim kitabından ziyade popüler bir bilim kitabıdır. Herkesin anlayabileceği düzeydedir. Onun yanında bol miktarda resimleri var ve her resim kendini açıklıyor. Başka kitaplar da var. Belki bunu başka bir yerde soracaksınız ama ben şimdiden cevaplamış olayım. Derin Uzay diye bir kitabımız da var. O kitabı da bilimsel metnini denetleyerek yayımlandı. Bir çeviri kitabıymış, TÜBİTAK tarafından yapılan. Gezegenler var ve 2019 yaz ortasında çıkacak Güneş Sistemi var. Çıkmış olan Güneş Sistemi Kartları var. Bunların hepsi gerçek anlamda çok ucuz kitaplar ve bu kitaplara sahip olduğunuz zaman, rahat rahat keyifle okuyabilirsiniz. Bu kitaplar ileride mirastır. Siz büyüdükçe ve bunları anladıkça çocuğunuza, yeğeninize veya bir başkasına hediye edebilme imkânınız da var. Teleskop da öyledir. Teleskop alırsınız, bir süre sonra sıkılırsınız, daha büyüğünü alma ihtiyacı duyarsınız ama o teleskopunuz mutlaka birine hediye edilebilecek durumdadır. Bunu yapmak gerekir. Amatörlük konusunda Türkiye’de çok iyiyiz. İki gündür bir fenomen yaşıyoruz, bir olay yaşıyoruz. O da şu: Mars 2020. Amerika’nın Mars’a göndereceği bir alet var; bir rover, küçük bir rover. Bunun içerisine bir çip koyacak, bütün Dünya’ya şunu duyurdu: Mars’a isminizi göndermek istiyorsanız, şu sayfadan girin ve isminizi, e-mail adresinizi ve posta kodunuzu yazın. Yazıp gönderiyorsunuz. Size hemen bir biniş kartı gönderiyorlar. Türkiye’de bu bir olay oldu ve Dünya’da bütün ülkelerden daha fazla müracaat Türkiye’den var. 1 milyon 200 bin kişiye mi ne çıktı, bilemiyorum, bir anda. Amerika gerimizde kaldı. Amerika’daki insanların ilgisi geride kaldı. Neyse biz birinciyiz, ilginç bir şekilde açık ara birinciyiz. İkinci ABD, üçüncü ise Hindistan. Şimdi bu da çok ilginç bir şey, biz gerçekten çok iyi bir astronomi farkındalığı mı sağladık da böyle oldu? Ki zannetmiyorum, bu kadar yoğun bir etki olmaması lazım. Yoksa çok mu boşuz bu işlerle uğraşıyoruz? Yoksa medyayı çok daha iyi mi kullanıyoruz? Yoksa hakikaten canımız mı sıkılıyor? Yani biz artık kendimizi dışarı atalım duygusuyla mı Mars’a ismimizi gönderiyoruz, açıkçası bu çok ilginç. Sosyologlar için bir konu hâline geldi. Bence sosyologların bunu incelemesi lazım. Neden böyle bilimsel bir projenin içerisine Türk insanı bu kadar ismini koymak istiyor? Bundan daha iyi bir şey olamaz. Hatta bir doktora konusudur bence, bunun çok iyi incelenmesi lazım. Ama öte taraftan bir veri bankasında, bu kadar insanın adı-soyadı, e-mailleri ve yaşadığı yerin posta kodu duruyor; bu da ilginç. Bu açıdan da incelenmesi lazım. Yani günümüzde sosyal medya diyelim, o kadar enteresan bir noktaya geldi ki –ki internet doğal olarak- insanlar artık bütün dünyayla aynı anda yaşıyorlar, aynı anda duyuyorlar, aynı anda görüyorlar ve aynı anda düşünüyorlar. Bu iyi de kullanılabilir, kötü de kullanılabilir. Dileğimiz bunun iyi kullanılmış olmasıdır. Amatörlük böyle. Yani bir fizikte, bir kimyada, bir matematikte bu kadar amatör bulamazsınız. Bir müzik, resim sanatının bile bu kadar amatörünü bulamazsınız. Ki müzik, her şey bir şey söyleyebilir, mırıldanabilir ama astronomideki kadar amatörce şarkı söyleyen yani gözlem yapan –astronomiyle ilgili- insan bulabilme imkânı yok. dolayısıyla iyi bir uğraştır. Bence insanı yüceltir, güzelleştirir, iyileştirir ve dinginleştirir. Tavsiye ederim, izleyicilerimize.