Andante macerası nasıl başladı ve gelecekte biz okurları neler bekliyor? Ayrıca İZTV belgesellerinden bahseder misiniz?


 

Andante macerası 2002 yılı Ekim ayında başladı. Benim öteden beri ilgi alanım olan bu okuma, işte dergilerden yararlanma, klasik müziği süreli yayınlardan öğrenme,  eleştiri metinleri okuma vs. alışkanlığımın bir tezahürü. O dönemde de Türkçede maalesef bu konuda kaynak yoktu, çok sıkıntılıydı. Kitap anlamında zaten ortada doğru, dürüst bir şey yoktu. Dolayısıyla -güncelliğe de hep meraklıyımdır- mesela; bende müzikoloji ve güncellik / popülarite böyle at başı gitmiştir.  O dönemde biraz daha güncel olana merak duyuyordum. Örnek olarak güncelden ne kastediyorum; müzisyenler, kayıtlar -onların çıkardığı kayıtlar- efendim işte konserler, orkestralar, operalar, ödüller, yarışmalar vs. bunlara ilgi duyuyordum.

 

Dergici olacağım herhalde o günlerden belliymiş veya dergilerin içinde çok büyüdüğüm için onlar bende bu dergiciliği tetikledi, böyle düşünüyorum. Andante 2002 yılında işte yakın çevremden birkaç arkadaşı örgütlememle başladı. Tabii bu anlamda zevkimi, ilgimi paylaşacak fazla bir insan da yoktu ama “Açık Radyo” deneyimi bana geniş bir çevre kazandırdı, 2001 yılında başlamıştım, bir yıl önce. Orada bir yıl içinde çok güzel bir arkadaş çevresi edindim; klasik müzik radyocuları vardı, klasik müzik tutkunları vardı. İşte halka gittikçe genişledi ve çok güzel, büyük bir aileye dönüştü Andante. Bu yıl 16. yaşımız ve kesintisiz devam ettik. Önce iki aylık çıktık sonra aylığa döndük. Tabii günümüzde çok zorlaştı. Onlar ayrı bir hikâye, artık şu dönemde dergi çıkarmak inanılmaz zor.

 

Bizim portalımız da devam ediyor; andante.com.tr.  Bir yandan onu sürdürüyoruz, bir yandan da dergiyi her türlü olumsuz koşula rağmen sürdürme yolundaki kararlılığımız devam ediyor. İşte arkadaşlarımız ve benim bu konudaki sonradan ortak olduğum ortağımla birlikte çıkartıyoruz; Ahu Ünalp, eşim Melike Bali, asistanım Onur Aydın. Biz böyle küçük çekirdek bir ekibiz ve bize emek veren, yazı veren, destek veren yazarlarımız / dostlarımız sağ olsunlar. Ve tabii ki de sadık okur kitlemiz, onların desteği çok önemli.

 

İz TV belgeselleri 2014 Şubat’ıydı, yanılmıyorsam o zamanlar başladı. Savaş Karakaş, burada onun ismini anmak isterim. Savaş Bey çok sevdiğim, saygı duyduğum bir yapımcıdır ve o zaman bizim Donizetti Klasik Müzik Ödülleri törenimiz vardı, orada sunuculuk görevini üstlenmişti. Savaş Bey’in de İz TV programcısı olduğunu biliyordum, bu törenden sonra kendisiyle görüştüm ve dedim ki, “Ben bir program yapmak istiyorum ne zamandır, böyle bir istek var içimde; pek bir örneği yok, Batıda da örneği yok.” Gerçekten de öyle, bugün de yok-bestecileri ele alıp onlar üzerinden giden bir program hazırlamak-. “Tamam.” dedi ve benim İz TV ekibiyle tanışmama vesile oldu. Şansım benim İz TV işte Genel Müdürü Murat Toy’un, sağ olsun, o da iyi bir klasik müzik sever olması, tutkulu bir dinleyici olması. Çünkü klasik müziğe bu kadar ilgi duyan biriyle kanalda karşılaşmasaydım, herhalde bu projeye o kadar sıcak yaklaşmazlardı veya bu kadar sahiplenmezlerdi diye düşünüyorum. 18 program, 18 bölüm çektik zannediyorum. Çok sadık ve iyi bir izleyici kitlesine ulaştı. Türkiye’de tabii daha önce yapılmamış ve hâlen de yapılmayan bir belgesel türü olduğu için insanlarımız çok güzel bir ilgi göstermekte, hâlâ da gösteriyorlar ve benden yeni bölümler bekliyorlar. Tabii kanalda sürekli tekrarlanmasının da bu anlamda etkisi var pek çok kişi izleyebiliyor. Biz de 2019’un ikinci yarısında yeni bölümler çekmeye hazırlanıyoruz.