Aralık 2019’da yayınlanan rektörlerin akademik profilleri araştırmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kötü, yani şöyle bir şey; bir kişinin yönetici olması için illaki iyi bir araştırmacı olması gerekmez. Ama bir üniversite yöneticisi olması için kendi araştırma verimi çok yüksek olmasa bile araştırmayı bilmesi, hiç olmazsa bir miktar araştırma yapmış olması lazım. Bir miktar araştırma yapmışsa, yaptığı yayın sayıları çok yüksek olmasa bile bir miktar yayını olması beklenir. O yönetecek, araştırma imkanları verecek.
Kendisi araştırmaya değer vermiyor, araştırmanın yapılıyor olduğunun farkında değil; yapılıyorsa da “Canım bunu Amerika’da, NASA’da yapıyorlardır; Türkiye’de zaten ne uğraşacağım, yapılmaz.” falan… Spekülasyon yapıyorum ama rektörlerle ilgili genel bir psikolojik şey var: Kendisi bunu yapmaz. O zaman bunu bir şekilde haklı göstermeye kalkacak. “Zaten canım yani bunlar Batı’da yapılıyor, Türkiye’de yapılmıyordur.” der. İyisini yapanı teşvik etmez, görmezden gelir. Çünkü onu gördüğü zaman kendisi için bir karşılaştırma standardı çıkacak, o yapıyor aynı imkanlarla, belki o üniversitede yapmıyor ama.
Türkiye’nin önde gelen araştırma üniversitelerine bakarsanız, onların yöneticileri arasında şu şartla, eğer o üniversite kendisi kendi dinamikleri rektörü içeriden seçtiyse onların araştırma katkıları daha yüksektir. Ama tepeden atanma usulü geliştikçe, orada idareci olacak ve hiyerarşik sisteme adapte olacak, dışarıdan söylediğini yapacak yönetici öne çıkarılır, istenir. Orada da bir paradoks var. Yani o tür bir yönetici, zaten bir yandan da araştırmada çalışmış etmiş de üç beş tane makale yazmış bir kişi olmaz.