Aristophanes: “Sanat, ekmek peşinde koşarsa alçalır.” sözünden yola çıkarak bestecilerin/müzisyenlerin hayatında para ne kadar önemli?


 

Müzikte, şimdi klasik müzikten bahsedecek olursak klasik müzikte şöyle bir şablon vardır: Fakir besteci, fakir müzisyen; fakir yaşadı, fakir öldü. İşte bir türlü kazanamadı, bohem hayatı yaşadı, cebi para görmedi vs. Tabii bunlarla büyüdük, doğruluk payı da var. Şimdi şöyle bir tarihe bakacak olursak, para müziğe ne zaman girdi? Bunun üzerinde durmak lazım. Para müzikte kuşkusuz her zaman vardı, başroldeydi çünkü parasız hiçbir şey olmaz. İnsan geçinemez, müzik ortaya koyamaz. Bu insanlar peki bu parayı nereden, nasıl, kimden kazanıyorlardı?

 

Klasik müzikte bir Hamilik Kurumu var. Hamilik Kurumunun hami tarafı paralı olan taraf ve bu taraf, yüzyıllar geçtikçe kimlik değiştiriyor. Önce bakıyoruz kilise; kilise en büyük hami, en büyük işveren. Kilise bestecilere eserler sipariş ediyor, büyük dinsel eserler oluyor bunlar. Daha sonra işte burjuvazinin yükselmesiyle, tabii önce aristokrasinin daha sonra burjuvazinin ona katılmasıyla birlikte, bu hamilerin kimliğinde bir çeşitlenme meydana geliyor. Kilise geri plana düşüyor, aristokrasi ön plana geçiyor; daha sonra aristokrasi değişiyor, özellikle Fransız İhtilali’nden sonra 18. yy. sonundan itibaren burjuvazinin iyice bu aristokrasiden boşalan yeri doldurduğunu ve müzisyenlerin bir numaralı hamisi konumuna yükseldiğini görüyoruz.

 

Şimdi o zamanda baktığımızda evet fakir kalan besteciler, zenginleşen, çok zenginleşen besteciler, bunların hep örneklerini görüyoruz. Ben hep besteciler üzerinden gitmeyi severim çünkü çok sıra dışı yaşamları var. Çok eksantrik kişilikler, hemen hepsi. Özellikle böyle çok yaratıcı, dâhi mertebesinde olan insanlar var. Şimdi orada da değişik profiller karşımıza çıkıyor; yani kimileri paraya pek eyvallah etmeyen, böyle bohem hayatı yaşayan. İlk romantiklerden Franz Schubert, Avusturya’nın büyük Romantik Dönem bestecisi; o mesela çok fakir, çok yoksul bir hayat sürmüş çünkü biliyoruz ki kendine ait bir piyanosu bile olmamış falan. İşte Mozart, Mozart için hep söylenir: “Fakir yaşadı, fakir öldü; yoksullar mezarlığına gömüldü.” Artık bunun gerçekle çok alakası olmadığını, evet fakir öldüğünü ama yaşamında çok iyi kazandığı dönemlerin olduğunu çok iyi biliyoruz; parayı elinde tutamamış. Müzisyenler, besteciler genelde böyledir; parayla sağlıklı bir ilişkileri olduğu söylenemez. Parayı çok seven bestecilerin başında Richard Wagner geliyor. Para için adeta ölen, “para, para, para” diyen Napolyon’un besteci versiyonu. O da mesela geliri kadar yaşayamayan bir adam, aynı Mozart gibi onda da o sendrom var. Daima böyle borç takan, kreditörlerini sürekli peşinden koşturan batak bir adam. Richard Strauss, Alman besteci; o da çok ünlenmiş, çok zenginleşmiş fakat cimri olmasıyla biliniyor. Bir eserini, o dönemin büyük bir alışveriş merkezinde seslendirtiyor, 19. yy. sonu – 20. yy. başı o dönemler. Adamı protesto ediyorlar. Diyorlar ki “Sen koskoca bir bestecisin”, tabii o dönemler pek alışıldık bir manzara değil, “Bir alışveriş merkezinde senin gibi bir besteci, nasıl eserini seslendirtir?” Ben diyor, “Çocuklarıma, hanımıma bakmakla yükümlü bir besteciyim; tamam, ünlüyüm Richard Strauss’um ama müsaade edin de para kazanayım.” demek istemiş. Bende bir kitap var; büyük bestecilerin yaşamları boyunca kazandıkları paralar. İşte hangisi zengin oldu, hangisi fakir yaşadı, fakir öldü? Çok ilginç bilgiler var. Eserlerinden çok para kazanan besteciler de var mesela Sergey Rahmaninov. Çünkü artık 20. yy.’a yaklaşırken telif hakkı doğuyor ve evrensel kabul görüyor. Dolayısıyla besteciler eserlerinden daha çok para kazanmaya başlıyorlar. İşte Rahmaninov bunlardan biri, Johann Strauss -vals kralı-o da bunlardan biri.

 

Bir de son olarak şöyle bir fenomen var: Zengin doğup zengin ölen besteciler. Anadan babadan zengin olan, tabii bunlar çok az, mesela; Felix Mendelssohn’da olduğu gibi çok meşhur, çok ünlü bir Yahudi banker ailesinde doğmuş; müthiş bir çocukluk geçirmiş ve zengin ölmüş. Giacomo Meyerbeer, büyük opera bestecisi. O da yine ilginçtir, Musevi kökenli yani tabii onda da malum ekonomiyle, ticaretle olan ilişkilerinden yola çıkarak söylüyorum. O da çok varlıklı bir yaşam sürmüş. Para ile olan ilişkiler böyle yani çok değişik profiller çıkıyor. Ama şu bir gerçek ki, ezcümle; müziğin her zaman parayla ilişkisi olmuştur.

 

Müzisyenlerin her zaman olmuştur, olmaması mümkün değildir. Her biri sonuçta bu dünyada yaşamaya ve iki yakasını bir araya getirmeye mecburdur. Kimileri kişilikleri, konumları, yaratıcılıkları, başarıları ölçeğinde daha az kazanmışlar, kimileri daha çok kazanmışlar; kimileri daha çok kazanıp batırmış. Kimileri de ömrü boyunca daha sabit bir çizgide, stabil bir hayat sürmüşlerdir. Bu anlamda dediğim gibi çok fazla örnek var.