VIVIAN MAIER’I KEŞFETMEK | FINDING VIVIAN MAIER – 2015


 

Görsel sanatlarla uğraşan birçok insanda bir hastalık vardır; kitap karıştırma hastalığı. Bu hastalık öncelikle okuma ve yazma bilmediğimiz çocukluk döneminde başlar. Metinleri anlayamadığımız için mi yoksa gerçekten resimlerin gözümüze metinlerden daha eğlenceli mi geldiği bilinmez ama bilinen bir şey var ki insan daima kendini anlayabileceği içerik türüne yönlendirir ve bu konulara da yatkınsanız bunlar hep kitap içerisindeki resimler olur.

Şimdi “Bu adam bunları neden anlatıyor” sorusunu sorduğunuzu duyar gibiyim, merak etmeyin başlıyoruz. Ben de kendimce çocukluktan bu güne hep görsel sanatlara ilgi olmuştur tıpkı yukarıda bahsi geçen tespit de olduğu gibi. Küçükken bu okuma bilmediğim için resimlere bakmaktı şimdi ingilizceyi tam bilmediğimden kaynaklı.

 

 

Neyse efenim geçen gün issue.com’da kitap karıştırırken, içlerinde bol resim olabileceğini tahmin ettiğim bazı eserlere denk geldim. Bu kitap dünyada ki hatrı sayılır fotoğrafçıları sıralıyordu ve ben de 3-4 senedir fotoğrafçılıkla uğraştığım için birçoğunun ya kendisini tanıyor ya da eserlerini biliyordum. Sayfaları birer ikişer çevirirken bir kadın sanatçı ilgimi çekti; Vivian Maier. Daha önce ne adını duydum ne de eserlerinden birine denk geldim. Sanatçının eserlerinin inanılmaz doğallığı ve ışık, kompozisyon ustalığı beni gerçekten çok heyecanlandırdı. Orada yazılan biyografisini çatpat anladımsa da bununla yetinmeyip hakkında daha çok araştırma yapmaya karar verdim.

İnternet, ki bu bahsettiğim “Google Türkiye” de Vivian Maier yazdığım zaman karşıma birçok yazı çıktı. Hemen en çok hit alanından başlayarak, ekşisözlük gibi platformlardan hakkında ne yazılıp ne çizildiği üzerine bilgi edinmeye çalıştım. Sanatçının gündelik hayatında bir dadı olması ve fotoğraflarını yaşadığı hayat boyunca kimseye göstermemesi heyecanımı kat be kat arttırdı. Araştırmalarım hızla ilerlerken karşıma “Finding Vivian Maier” isimli bir belgesel çıktı ve hiç düşünmeden, hiç saate bakmadan açıp izlemeye başladım.

 

 

Belgeseli hazırlayan aynı zamanda Vivian Maier’i keşfeden kişi olan John Maloof. Kısaca John’dan bahsetmek istiyorum. John, “Bir tarih kitabı yazıyordum ve tarihi fotoğraflara ihtiyacım vardı” diyerek bir müzayedeye katılıyor. Hiç vakit kaybetmeden söylemeliyim ki John’un babası ve hatta dedesi bile bu tip müzayedelere ve bit pazarlarından hayatlarını idame ettiren insanlar. Neyse efenim John’un katıldığı bir müzayede de bir kadının ölümünden sonra satışa çıkarılan eşyaları ve negatifleri satılıyor. John’da büyük parçalardan birini 390 dolara satın alıyor. Eve gidip kutuyu açtığında bir çanta dolusu negatif ile karşılaşıyor. Önceleri iyi olduklarını düşündüğü eserleri ne yapacağını karar veremeyip bir süre dolaba kaldırıyor. Daha sonra bu işin böyle çözülemeyeceğine karar verip negatifleri daha yakından incelemeye başlıyor ve gördüğü şey karşısında şaşkınlığa uğrayıp bir an önce Google’a “Vivian Maier” diye arama yapıyor ama karşısına kendisinin belgeselde de ifade ettiği gibi “Hiçbir şey” çıkmıyor. Ama elinde ne olduğunun yavaş yavaş farkına varmaya başlayınca bu konunun üzerine daha fazla zaman ayırıyor.

İşe müzayede gecesi satılan diğer eşyaları almak için müzayede salonuna gidiyor ve alınan eşyaları birer birer satın alıyor. Şimdi elinde bir oda dolusu kutu ve ne yapacağını bilmeyen bir genç var. İlk olarak 200 fotoğrafı bir blog açıp internete koyarak yayınlamaya başlıyor. İnsanlardan çok iyi tepkiler alınca ve bu kadar eşyanın altından kendi başına kalkamayacağını anlayıp birer ikişer müzelere ve sergi salonlarına başvuruyor. Ama ne yazık ki hiçbiri bu büyük keşfi ilk anda anlayamıyor ve John’a olumsuz yanıt veriyor.

 

 

John bu büyük keşfin mimarı olarak “Kendi işimi kendim yaparım. Gerekirse kendi başıma bir sergi, gerekirse bir kitap çıkarırım ama bunu dünyaya gösteririm” diyerek başlıyor çalışmalara. Elinde ki fotoğraflardan bir miktarını belirleyip onları bir güzel çerçeveleyip, sergiye hazır hale getiriyor. Daha sonra Şikago Kültür Merkezi ile anlaşıp orada bir sergi açıyor: “Finding Vivian Maier, Chicago Street Photographer” adıyla.

Sergi beklenmedik şekilde çok kişi tarafından ilgiyle karşılaşınca ulusal basın ve neredeyse tüm sektör “Vivian Maier” ismini duyuyor. John hiç hız kesmeyip çalışmalara devam ediyor. Hatta sergi sonrasında evine gelen muhabirlerden biri, “Bu konuda ki amacın nedir?” sorusuna yanıt olarak “Benim görevim Vivian’ı tarih kitaplarının içerisine katmak” diyerek kendi gayesini ifade ediyor. Artık elinde büyük bir keşfin olduğuna emin bir şekilde 100.000 negatif ve hiç banyo edilmemiş 2000 filme daha yoğun bir şekilde çalışmaya başlıyor. Ama o an için asıl büyük sorun bu kadının aslında kim olduğu?

Vivian bir koleksiyon delisi olduğu için kutuların içerisinde ki yüzlerce eşyayı ayrı ayrı kategorilendirmiş. Mektuplar, tren kartları, otobüs kartları, bozdurulmamış vergi çekleri, ayakkabılar, şapkalar… John ilk etapta bir adres bir telefon numarası arıyor ve sonunda bir tane buluyor. Aradığında telefona çıkan kadına Vivian Maier’i tanıyıp tanımadığını soruyor ve kadın tanıdığını söyleyince kadın ona “Evet onu tanıyorum, kendisi benim dadım olurdu” diyor. John şaşkın bir şekilde “Elimde Vivian Maier’in negatifleri var” diyor ve kadında bende de bir sürü eşyası var, bütün bunları atmak istiyorum istersen çöp kamyonu geldiğinde istediklerini alabilirsin diyor. John kadına ikaz edip hiçbir şeyi atmamasını gelip alacağını söylüyor ve ne kadar eşya varsa alıyor. John’un artık Vivian’ı çok daha yakından tanıması gerektiği elinde onlarca kutu yüzlerce negatifi olduğu için adeta mecburileşiyor. Artık o an için tek amacı kime ulaşabiliyorsa onlardan Vivian’ı dinlemek oluyor.

Elinde ki adresleri ve telefon numaralarını iyice didikledikten sonra birer birer insanlara ulaşıyor ve birçok kişinin dadısı olduğu ortaya çıkıyor. Hepsiyle Vivian hakkında konuşuyor, onlara nasıl bir insan olduğunu, nasıl davrandığını ve fotoğrafçılığı hakkında bilgi alıyor.

 

 

Aslında herkes onu bir avrupalı olarak tahmin ediyor ama John’un doğum kayıtlarından incelemelerinde New york’ta doğup büyüdüğü söyleyince hepsi şaşkına dönüyor. Annesinin Fransız olmasından kaynaklı fransız aksanı onu bu şekilde tahmin etmelerinde önemli bir faktör.

John fotoğraflar arasında gezinirken 10 yıl arayla aynı köyde çekilmiş fotoğraflara rastlıyor ve buranın neresi olduğunu köyün içerisinde ki bir kilisenin kulesinden kaynak alarak araştırmaya başlıyor ve uzun uğraşlar sonucu köyü buluyor. Köy 250 nüfusa sahip ve Fransa’nın epey uzağında kalan dağlık bir yerde. John eğer buraya gitmezsem “Bu keşif tam anlamıyla gerçekleşmeyecek” fikriyle atlıyor ve o köye doğru yola çıkıyor.

Köyde ki birçok insan Vivian’ı tanıdığını kendisinin bir fotoğrafçı olduğunu biliyor. Çünkü köyde genellikle düğün ve sünnetlerden başka hiçbir zaman fotoğraf çeken birileri olmazken Vivian’ın varlığı onu unutulmaz kılıyor köy ahalisince. Köyde ki fotoğrafçı ile konuştuğu zaman Vivian’ın kendisine banyo ettirmek için birçok kez filmlerini getirdiğini ve yapılması gerekenler hakkında kesin bir talimatları olduğunu söyleyince John, Vivian’ın öylesine bir fotoğrafçı olmadığını ve yaptığı işin derinliklerini iyi bildiğini ilk kez öğreniyor.

 

 

Belgesel esnasında röportaj yapılanlardan biri de ünlü fotoğrafçı Joel Meyerowitz. Onun Vivian hakkında görüşleri gerçekten Vivian’ın değerini anlamımız için önemli bir kaynak görevi görüyor.

 

 

Sokak fotoğrafçıları girişken insanlardır ve sokağın havasını iyi bilirler. Ama girişken olmakla beraber tuhaf bir şekilde, yalnız insanlardır da.

Joel Meyerowitz

 

Evet Meyerowitz haklıydı. John araştırmalarında Vivian’ın hiç evlenmediğini hiç çocuğu olmadığı ve hiç ailesi olmadığını öğreniyoruz. Kendi hayatı boyunca mutlak bir yalnızlığın insanı nasıl da bu kadar yaratıcı kılması altında eminim büyük sebepler vardır. Dadılık yaptığı süre boyunca bulunduğu ailelerin fotoğrafları, kendi öz portreleri ve en önemli alanı sokak fotoğrafçılığı ile geçen bir ömür.

 

O fotoğraf çekerken, birisinin alanına ne kadar yaklaşabileceğine bakıyordu ve sonra fotoğrafı çekiyordu. Bu bana onun hakkında çok şey anlatıyor. Tamamen yabancı olduğu insanların dünyasına girebildiğini gösteriyor. Böylelikle onların oldukları gibi görünmesini sağlıyor.

Joel Meyerowitz

 

Hani yazının bir kısmında demiştik ya Vivian bir koleksiyon delisi diye, işte o eşyalarından birisi de kendi fikirlerini söylediği ve hatta diyebiliriz ki kendi iç dünyasını kaydettiği kasetlerle bitiyor belgesel. Ve Vivian diyor ki:

Sanırım hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Başkaları için alan açmanız lazım. Bu bir çark. Bindiğinde sonuna kadar gitmek zorundasın. Vee sonra bir başkası sonuna kadar gitmek için aynı imkanı bulur ve böyle devam eder. Ve birileri onların da yerini alır…

 

 

Bu büyük sanatçıyı daha yakından tanımanız gerektiğini artık apaçık anladığınızı düşünüyorum ve sizin için Vivian Maier hakkında bilgi edinebileceğiniz kaynakları aşağıda bulabilirsiniz.