Bilinç akışı üzerine felsefi bir bakış açısı ile kaleme alınmış, duru bir metin.
Günümüzden 2500 yıl önce Milet’te(Didim) Thales adında bir bilge yaşadı. Kendisine bilge diyebilmemizin kısaca iki sebebi vardır. Sebeplerimizden birincisi ve en çok bilineni, kendisinin evrenin ana maddesi(arkhe) üzerine sorgulamalar yapıp buna bir cevap vermesidir. Evrenin temelinin su olduğunu düşünen Thales, bu varsayımına “hiçbir şeyin yoktan var olamayacağı” hipotezi üzerine varmıştır. Su, her şeyde bulunmaktadır ve her şeyin yaratılışının temel maddesidir. Madde ayrımını canlı ve cansız olarak değil, etkin ve edilgin olarak yapan Thales’e göre etkin ve edilgin tüm maddeler doğası gereği canlıdır. Bazı maddeler etkin yani hareketli bazıları ise edilgin yani durağandır. Dolayısıyla Thales’e “Nasıl olur da cansız bir madde(su) canlı maddelerin ana maddesi olur?” gibi bir soruyu soramamaktayız.
Evrenin ana maddesi olarak suyu seçmesinin açıklaması yapılabilir. Öncelikle yaşadığı yer bir ticaret kentidir. Dolayısıyla deniz, geçimlerini sağladıkları en önemli kaynaktır. Bununla birlikte denize baktığında onun uçsuz bucaksız manzarası ve güzelliği karşısında hayli etkilenmiş olduğunu düşünmek yerinde olacaktır. Kendisi ayrıca bir gezgindir. Mısır’a yaptığı seyahatinde Nil Nehri’nin nasıl bir şehri ayakta tutabildiğini gördüğünde de suyun kutsallığını kendi içinde düşünmüş olsa gerek. Tüm bunlara ek olarak kendisinden önce yaşamış eski şairler-bunlara Homer dahil- şiirlerinde okyanusun her yeri kapladığını ve bizim yaşadığımız yerin sadece ufak bir kara parçası olduğunu ifade etmişlerdir. Muhtemelen Thales bu yaşantılarından hareketle evrenin su ile başladığını düşünmüştür.
Thales’in yaşadığı dönemde doğa olayları mitoslarla açıklanıyordu. İnsanlar, gördükleri ve bilmedikleri her olayı tanrılar vasıtasıyla açıklama gereği duyuyorlardı. Açıklama gereği duymaları, yaşadıkları felaketlerin korkunçluğuyla ilgiliydi. İnsan psikolojisi, kendisini kaygı duyabileceği her türlü durumdan koruma üzerine programlıdır. Örneğin bir deprem olduğunda, neden böyle bir şeyin yaşandığını bilmemek insanlarda büyük bir kaygı oluşumuna neden olacaktı. Onlar da bu kaygıyı kendilerinden uzaklaştırmak için “Yüce Poseidon bu depremi bizlere gönderdi… Demek ki onu kızdırdık ve o da yeryüzünü salladı…” gibi usa aykırı bir açıklama düzenlemişlerdir. Bahsettiğimiz gibi psikolojimiz, bilmediği her şeyi bir anlama kavuşturmak amacıyla çalışır. Bilme isteği de buradan ileri gelir. Doğru veya yanlış bilmek psikolojimiz için çok büyük bir önem taşımaz doğrusu. Bu yüzden Thales’in yurttaşlarının “depremi Poseidon gönderir” çıkarımı yanlış bile olsa insanların psikolojileri için faydalıdır. En azından bir açıklamaları vardır ve depremin kaynağını bilmektedirler. Daha doğrusu bildiğini zannetmektedirler. İşte tam bu noktada Thales’e bilge dememizin ikinci sebebini açıklamalıyız.
Thales, Mısır’a yaptığı seyahatlerinde Mısırlıların gündelik hayatlarında bazı hesaplamalar yaptığını gözlemlemiştir. Bu hesaplamalar da belirli başlı kurallara dayalı gerçekleşiyordu. Geometri ve matematik kurallarıydı bunlar. Thales, temel geometri ve matematiğin ne olduğunu burada öğrendi. Geometri ve matematik kurallarının evrensel olduğunu görmesi, insan aklının bazı şeyleri tanrı olmadan da keşfedebileceğini düşünmesine sebep olmuştur. Milet’e döndüğünde doğa olaylarını bu mantıkla açıklamaya çalışmış ve insan usunun önemini öğrencilerine aktarmıştır. Yurttaşları doğa olaylarını tanrılar vasıtasıyla açıklarken o, us ve gözlem aracılığıyla olayları anlamlandırabilmek için çaba sarf etmiştir.
İnsanlar depremlerin Poseidon tarafından yaratıldığını düşünürken Thales, depremlerin oluşumunun kuvvetli rüzgarlar olduğunu düşünmüştür. O dönemde kara parçalarının altında geniş su tabakası olduğuna ve karaların bu su tabakasının üzerinde gemi gibi yüzdüğüne inanılıyordu. Bu yüzden Thales, kendi içerisinde tutarlı bir mantık kurup şu senteze ulaşmıştır: “Madem ki üzerinde durduğumuz karalar suyun üzerinde yüzüyor, o halde büyük rüzgarlarla oluşan fırtınalar depremleri yaratıyor olabilir.” Daha sonra kurduğu bu mantığın varsayımdan ibaret olduğunu da kendisi fark edip bir şeyin doğrulanabilmesi için sınamaların yapılması gerektiğini düşünmüştür. Ona göre eğer doğru olduğunu düşündüğümüz varsayımın yanlış tarafları varsa bunlar elenmeli ve yeni varsayımlar üretilmelidir. Bu fikirleriyle kendisine ilk filozof ve bilimin öncüsü sıfatlarını vermek yerinde olacaktır. Modern bilimin temelini atan tutarlı fikirleriyle kendisine büyük bilge diyebilmemizin ikinci sebebini de böylece açıklamış olduk.
Thales’in yazılı hiçbir metni bize ulaşmasa bile kendisini Heredot ve Diogenes gibi antik yazarlar sayesinde tanıyoruz. Elimizdeki veri kısıtlı da olsa onun hakkında bildiklerimiz, Thales gibi düşünebilmemiz için bizlere rehber olabilir. Çizdiğimiz yolumuza ışık tutabilir.
Thales gibi düşünebilmek sözüyle kastettiğimiz şey yeni bir şeyler keşfetmek veya filozof ya da bilim insanı olmak değildir. Onun gibi düşünebilmek için önce onun yaşadığı döneme gidelim. 2500 yıl öncesini düşünün. Antik bir kenttesiniz. Bilim denilen bir kavram yok. Doğayla ilgili herhangi bir gerçeklik ispatlanmamış. Anlayacağınız her yer dogmalarla dolu. Etrafınızdaki herkesin bu dogmalara inanmakta olduğunu bir düşünün. En yakınınızda bulunan aileniz, arkadaşlarınız ve tüm sevdikleriniz… Hepsi doğru bildiği şeylere inanıyor ve bunları size öğretiyor. Tüm bunlara rağmen siz, bu dogmaları reddederek acaba diyorsunuz. Şüphelenmek… Gerçeklere ulaşmanın ilk adımını herkese ve karşılaşabileceğiniz tüm bedellere rağmen atabildiğinizi düşünün. İşte Thales gibi düşünebilmekten anlamamız gereken nokta burasıdır. Doğru bilinen yanlışlara itiraz edebilmek, Thales’in ve ardından gelen tüm filozofların yolundan gitmektir. Erdemli olmak ve bilmeye meraklanmaktır.
Bilim diyor ki: “Ben elimdeki verilerden, bütün, daha önce teklif edilmiş dini inançları bir tarafa bırakarak, bir şey çıkartmaya çalışıyorum. Bu benim çıkarttığım şey dinle uyuşmalı mıdır, değil midir? Bu şimdilik beni alakadar etmiyor.” diyor. “Benim yapmak istediğim…” diyor, “Anlamak!” “Ne oldu acaba? Ben bunu anlamaya çalışıyorum ve sadece eldeki verilerden hareket ediyorum. Eldeki verilerden, gözlem yapabildiğim yerlerden, mantıki çıkarım yapabildiğim yerlerden hareket etmek mecburiyetindeyim.”
– Celâl Şengör
tevfik taha taş
Thales’in bilim çevrelerince ve meraklılarınca bilinen bu yönünü tertemiz bir dil ile doğru noktalara dikkat çekerek harika bir eser ortaya koymuşsun tevfik, kalemine sağlık.
Kıymetli yorumunuz için teşekkür ediyorum. Filozofların ve bilim insanlarının ışığında daima aydınlık yolları takip etmemiz temennileri ile, tüm aydınlarımızı ve aydın olmaya çabalayan parlak bireylerimizi bu vesileyle selamlıyorum…
Enfes bir yazı olmuş. Teşekkür ederim.
Rica ederim, kıymetli görüp okuduğunuz için ben teşekkür ederim.
“Doğru veya yanlış bilmek psikolojimiz için çok büyük bir önem taşımaz doğrusu.” yazdığınız bu cümleyle anlatmak istediğiniz ile çelişiyor gibi. Bana göre yanlış bilmenin psikolojisi daha ağır olduğundan insanda bilme arzusu ortaya çıkıyor.