Eğitim hayatınız boyunca Halil İnalcık ve Gábor Ágoston gibi önemli tarihçilerle çalıştığınızı biliyoruz, sizce tarih bilimi açısından hoca-öğrenci ilişkisinin önemi nedir? 


 

 

Ben iki hocama da müteşekkirim. Onun dışında Georgetown Üniversitesi’nde Faruk Tabak’ı tanımaktan çok memnunum, Allah rahmet eylesin. John R. McNeill ve James B. Collins de benim hocamdı. Bunlardan ve başka hocalardan da çok şey öğrendim. Halil Hoca’dan metot anlamında birçok şey öğrendiğimi düşünüyorum. Bir de nasıl çalıştığını görmek öyle bir tarihçinin… Dışarıyı nasıl phase out ettiğini, yani onları nasıl konuşlandırdığını görmek, o enteresan bir süreçti. Bir sürü öğrencisi var Halil İnalcık’ın, sürekli onunla ben gündeme gelmektense onunla doktora yaptığı, aralarının benden daha iyi olduğu veya daha çok onunla teşrikimesai yapmış öğrencileri de var. Aslında onlara da sormak lazım bu soruyu, ben sadece bir master (yüksek lisans) tezi yazdım Halil İnalcık’la. Enteresan bir süreçti, benim tecrübem çok değişik oldu. Genelde çok söylenenler oluyordu ama ben hiç problem çekmedim, birçok şey öğrendim.

 

Beni çok etkileyen bir şey: Venedik’e gideceğim, 1535 Tunus Seferi, Osmanlı arşivine gideceğim. Bana herkes Osmanlı arşivine git diyor ve ben de gittim, bulamadım tabii. Hoca da “Niye gittin, orada onunla ilgili bir şey olmaz ki.” dedi. Çevremde herkes bana konuşuyordu, hocalar da dahil, oraya git dediler. 1535’le ilgili Mühimme Defteri falan yok. Sen tavsiye alıyorsun, onlar düşünmeden oraya yolluyorlar sizi. Mesela o çok etkilemişti beni. “Sen İtalya’ya git.” dedi 2005’te. Daha sonra orada konferans oldu, o kaynağı öğrendi insanlar ama o biliyordu, bu işin uzmanları bile bilmiyordu ve onun için önemli değildi o kadar çünkü esas konusu o değildi. Venedik kaynaklarına bile ne kadar hâkim olduğunu gördüm, o etkilemişti beni.

 

Gábor Hoca çok iyi bir insandır, ondan çok şey öğrendim ama insan olarak hakikaten hocalık nasıl yapılır ondan öğrendim. Öğrencileri için bu kadar fedakârca davranan biri az bulunur. Onu tanımış olmaktan çok memnunum, onunla teşrikimesai yapmak güzeldi.

 

Bunun dışında, hocalarıyla insanın ilişkisinin dışında, kendisinde de bir şey olacak. Çünkü bir sürü insan, öğrencisi var hocaların ve bunların arasında bazıları iyi bazıları kötü. Hoca bir rol model olarak bulunabilir ama bu çağda her şeyi de hocadan beklememek lazım. Birebir ben her şeyimi kontrol ettirmezdim. Ben kendi işimi yapardım, sonucu götürürdüm onlara. Bazen benim öğrencilerim “Hocam şunu da göstereyim, bunu da…” diyorlar. Hayır, ben kendi çocuklarıma da öyle yapmıyorum. Bana sonucu üret, bana takıldığın yeri sor. Öyle olmuyor, onu sizinle yaşamak istiyorlar. İyi öğrenciyle kötü öğrenci arasındaki fark budur. Sizle sürekli o anın heyecanını yaşamak istiyorsa biraz işler sakattadır. Gidecek, yapacak. Deliver (teslim) etmesi lazım. Ben öyle bir öğrenciydim, bazı yeni şeyleri de yapmayı seven biriydim. Ben doktora tezimi yazarken Avrupa’da üç dört yerde yaşayıp, o arşive girip bu kütüphaneden çıkıyordum. Onu kontrol etmek için ne yapacak, her gün mail mi atacak, her şeyi mi görecek…

 

O tip çok yakın çalışanlar sonradan yazmıyorlar. “Bugün benim hocam yok ne yapayım, neden kitap yazayım?” Birçok insanda bu problem olabiliyor. Öğrencilerde de böyle, sadece akademi değil. Çok yakın denetim altında çalışmaya alışan insanlar denetim ortadan kalktığı zaman çalışmıyorlar. Dolayısıyla, ben hocanın bir rol model olarak; virajları dönerken yardımcı olan ve sizi tarihçiliğin networküne de tanıtan biri olarak çok önemli olduğunu düşünüyorum. İkisine de müteşekkirim bu anlamda. Gábor Hocayla hâlâ da görüşürüz, haberleşiriz. Halil Hoca’yla haberleşemiyoruz tabii, Allah rahmet eylesin. Ama onun dışında sizin onu örnek almanız lazım, onu o size veremez, siz ondan alacaksınız. O örneklerden çalışkan, disiplinli ve ciddi bir insan, tarihçi veya akademisyen çıkarmanız lazım.