Dijitalleşme sonucunda dünyada var olan milli ekollerin kaybolduğunu, çeşitliliğin azaldığını söylüyorsunuz. Sizce 21. yüzyıl, klasik müziği nasıl biçimde etkilemiştir?


 

 

Şimdi tabii ki teknolojinin gelişimi birtakım bilgilere ulaşmamızı kolaylaştırıyor. 100 yıl öncesine dönecek olursak ortada daha ses kaydı yok, gramofon yok. Ama gramofon icat olduktan sonra Enrico Caruso diye bir adam çıktı, bir İtalyan tenoru, bütün dünya onun sesini duydu. O güne kadar belki Ruslar biraz daha farklı söylüyorlardı işte İtalyanlar farklı, Almanlar farklı. Herkes Enrico Caruso’yu taklit etmeye başladı. Dolayısıyla teknolojiyi kullananın daima avantajı oldu, her zaman için. Tabii ki daha sonra radyo ortaya çıktı. Radyolardan elektrik vasıtasıyla bunlar bize ulaştı. Televizyon ortaya çıktı. Sinema ortaya çıktı. O dönemlerde bütün bu görsel teknolojinin çok önemli katkısı oldu birtakım haberlerin başka dünyalara gitmesine. Daha kolay gitmeye başladı. Etkileşimler başladı. Eskiden bilgi bir 10 yılda filan devrediliyordu. Şimdi artık bunlar 4, 5 yıla düşmeye başladı. Belki 5, 10 sene sonra her 3 ayda bir bilgisel devrim olacak değişik şeylerde. Bugün bunu hissediyoruz.

 

Mesela sosyal medya çılgınlığı son 10 senemize belki damgasını vuran en önemli etkinliklerden biri. Bu ortaya çıktıktan sonra insanların kendi üretimleri de birbirlerine benzemeye başladı. Yani çok çabuk etkilenebilen bir yapı var. Bugün Amerika’da, İngiltere’de, Almanya’da veya dünyanın herhangi bir yerindeki birtakım etkileşimleri bizim insanlarımız rahatlıkla görüp onları uygulayabiliyorlar ya da buradaki bir etkileşimi binlerce kilometre ötedeki insanlar görüp etkilenebiliyorlar. Birbirlerinden ilham alabiliyorlar. Bu güzel bir şey ama bunun kötü tarafı da açıkçası tekdüze bir bakış açısı oldu. Yani insanlar bütün bu teknoloji sayesinde gerçekten araştırmadan, gerçekten kütüphaneye gitmeden, en hazır bilgi neredeyse önüne gelen bilgiyi çok kısa bir hap gibi, draje hap gibi alarak onları kullanma peşinde oluyorlar. O tabii ki beyin tembelliğine yol açıyor. Mesela navigasyon cihazları var, müthiş. Onlara bakıyorsunuz, bir adresi yazıp kapısının önüne kadar gidebiliyorsunuz. Ama bu büyük bir kolaylık, büyük bir teknoloji fakat bu bizim beynimizi çalıştırmamızı da engelliyor. Mesela öyle bir alışkanlık yapıyor ki Beşiktaş’tan Eminönü’ne gitmek dahi artık insanlar navigasyon cihazına yazıyorlar; 2, 3 tane alternatif yol veriyor. Trafik için yapıyoruz hepimiz daha çok bunu ama baktığınız zaman bu bir zihin tembelliği yapıyor. Halbuki siz onları çalışmış olsanız, bilseniz kendi kendinize de birtakım alternatifleri bulabileceksiniz. Yani zihni çalıştırılmasını da engelleyebiliyor taklit yöntemi.

 

Instagram müzisyenleri çıktı ortaya mesela. Bir dakikalık bir süreniz var videoda. O bir dakikalık süre içerisinde en çok tıklamayı kim alacak diye bir yarışma var. O yarışmaya baktığınız zaman işte kırmızı kalbi en fazla alan ya da mimiklerini, suratını çok değişik şekillere getirip de vücut hareketleri ile artık insanları cezbetmeye çalışan bir kitle oluşmaya başladı. Bu tabii ki çok içi boş bir kitle diye düşünüyorum.

 

Biz teknolojiyi iyi kullanırsak çok verimli şeyler elde edebiliriz. Ama teknolojiyi kötü anlamda kullanırsak tabii ki bu verimsizleşir. Ama teknoloji varken bunu da kullanmak gerekiyor, yani teknoloji tamamıyla kötüdür ya da iyidir diyemem. Ortada olan değerler var. Ortada olan değerleri iyi amaçla kullanabilirsiniz, kötü amaçla kullanabilirsiniz. Bizim amacımız bu dijitalleşme, eğitim anlamında çok kişiye ulaşma, bunun tabii ki iyi anlamda kullanılması. Bugün sizler kameralarla artık YouTube’a veya farklı mecralara çok daha kolay röportajlar çekebiliyorsunuz. Amacınız bir yerlere ulaşmak, iyi anlamda kullanılması. Biz bunları hepimiz iyi anlamda kullandığımız zaman o zaman insanlık güzelleşecek. İnsanlara daha iyi mesajlar vereceğiz. Sadece iyi amaçlı kullanım çok önemli benim için. Bunu da tabii ki insanların kalitesi, sanatçıların kalitesi ve hangi amaca kullandıklarının ortaya koyulması ve sürekli iyi sanatçıların uyarması, tavsiye etmeleri gerekiyor. Yani nelerin yapılması gerektiği, nelerin yapılmaması gerektiği; bütün bunları biz genç arkadaşlarımıza öğütlemeliyiz, tavsiye etmeliyiz ki onlara yol gösterebilelim, ışık gösterebilelim. Çünkü bu bir ışık taşıma meselesidir. Siz taşırsınız ama arkanızdakileri aydınlatmazsanız o sadece kendinize yarar. Siz taşıyarak hem kendi önünüzü aydınlatacaksınız hem de arkadakileri aydınlatacaksınız onlar da sizin bulduğunuz yolları bulsunlar, daha kolay bulabilsinler diye.