Eski bir dolabım şimdi odanda. Çiziklerine toz zerreleri dolmuş uzun süre havalandırılmamış bu oda, koskoca bir ömür çürütmüşüm oysa. Neler görmüştüm, neler duymuştum tek kelime edememiştim. O güzel kitap sayfalarında betimlenen en eski dolaptım ben. Yanı başımda bir sandalyeye oturmuş, bana tutunmuş ağlayan çocuk kadar masumdun. Neden ağlardın neden öylece dururdun bilinmez. O küçük parmaklarla hep bir şeyler söyledin bana, öyle anlamlandım ben. Öyle ya ben bir dolaptım işte sadece eski bir dolap. Eski bir dolaba ne kadar anlam yükleyebilirsin ki? Ben de o kadar anlamlıydım işte. Oysa belki bir deniz feneri olmak isterdim veya bir kayık, balıkçıya eşlik edebilmek için. Belki de insan olmak için çabalayan onca kalabalığın içinde bir balon olmak isterdin sen. Gökyüzüne kavuşmak için onca kargaşanın arasında bulutlara değebilmek için. Ne sen bir balon olabildin ne de ben bir eski dolap. Her eşyaya canlıya anlam yüklemeye çalışan biz sadece benliğimizi kabullenemedik.

 

2019 MART – TEVKİFİYE, ÇANAKKALE

Not: Koleksiyona adını veren cümle Dostoyevski’ye aittir.