Giriş

Avrupa Hunları, Dünya tarihinde etkisi büyük olan bir devlettir. Doğu Avrupa’da bulunan kavimleri ittirmesiyle, bilhassa Avrupa’daki kültürel, sosyal ve siyasi yapıyı tamamen değiştiren bir süreç başlatmıştır. Haçlı seferlerinden önce ortaçağ tarihinin en kanlı savaşları, en buhranlı yılları bu zamanda gerçekleşmiştir. Avrupa Hunları bu dönemde etkin bir rol oynamış, kavimleri tebaası yapmış ve Roma imparatorluğunun çöküşünde katkıda bulunmuştur.

Hunlarla ilgili incelediğim kaynaklarda Batılı tarihçiler ağır ifadelerde bulunuyor, Hunları sadece bir göçebe barbar tanımına layık görüyorlar. Tabi bu inceleme tarzı biraz da günümüzün gözüyle bakıldığı için pek doğru olduğu söylenemez. Türkler göçebe kavimden çok, sayın İbrahim Kafesoğlu’nun da yazdığı üzere bozkır kültürüne sahiptirler. Türklerde bulunan devlet töresi, hukuk sistemi, ordu teşkilatı ve sosyal yapı sadece iktisadi yönden tanımı konulan göçebelerle kıyaslanamaz. Aynı zamanda Türklerin bozkır kültüründe iki unsurdan biri olan demir, göçebelerin kültüründe yoktur. Göçebelik daha çok iktisadi bir tanımlamadır, bu yüzden Batılıların bu tanımı pek doğru değildir.  Şunu da ifade etmek tarihçiliğimizin objektifliği açısından doğru olacaktır, Hunlar ve diğer kavimlerin istilası döneminde Roma medeniyeti büyük tahribat yaşamıştır. Bu tahribattan imparatorluğun dört bir yanında yaşayan insanlar nasibini almışlardır. Avrupa, tarihi boyunca ilk kez bu büyüklükte bir istilaya maruz kalmıştır. Bu istila sonuç olarak, binlerce yıl sürmüş Roma  medeniyetinin Batı kısmını ortadan kaldırmış, Doğu kısmı ise büyük bir zararla ayrılmıştır. Göçebelerin kültürel ve dini olarak sağlam dayanaklarının olmaması, din ve kültür değişimlerinde etkili olmuş, birkaç asır içerisinde göçebe kavimlerin çoğu Hristiyan dinine girmiştir. Türklerin tarihi açısından ele aldığımız bu olay, bizlerin ata mirası için önemli bir sayfadır. Türkler, ata mirası Hunlara ve Attila’ya iyisiyle kötüsüyle sahip çıkmak zorundadır. Bu ata mirasını eski Batı tarihçilerinin taassup dolu kaynaklarının eline bırakmamalıdır.

Objektifliğin sağlanması açısından Attila ve Hunlar hakkında gayet sert tenkitlerde bulunan, Edward Arthur Thompson’ın eseri Hunlar’ı kullandım. Aynı zamanda biraz daha tarafsız bir görüşe sahip olan Umberto Eco’nun Ortaçağ Tarihi’nden de yararlandım. Türk kaynakları olarak Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun Türk Milli Kültürü ve Prof. Dr. Ahmet Taşağıl’ın Kök Tengri’nin Çocukları’nı kullandım. 

Makalenin ilk kısmında Hun tarihi açısından büyük önemi olan Kavimler Göçü’nü ele aldım. Akabinde Hunların siyasi tarihini ele alarak Attila dönemine kadar inceledim. Attila dönemi geldiğinde Attila’nın seferleri, kişiliği ve yaşadığı olaylar hakkında bilgiler aktardım. Sonuç olarak Attila dönemi sonrası devletin çözülüşüne kadar yazdım ve makaleyi bu bölümde bitirdim.

 

Batı Hunları ve Kavimler Göçü

Asya Hun İmparatorluğu’nun yıkılması sonucu Kazakistan bozkırlarına ciddi miktarda Hun göçü yaşanmıştır. Bu göçü etkileyen unsurlardan biride Hsien-pi ve Çin hücumları olmuştur[1].
Hunlar 4. asrın ortalarında Alan ülkesini zapt ettikten sonra 374’te İtil (Volga) nehri etrafında görünmeye başladılar[2]. Bu dönemde Karadeniz havzasının kuzeyinde Germen kavimlerinden olan Gotlar, Ostrogotlar (Doğu Gotları), Vizigotlar (Batı Gotları) bulunmaktaydı[3]. Hun lideri Balamir, Doğu Gotları üzerine bir taarruz düzenledi ve bu taarruzdan galip çıktı. Bu taarruzun akabinde Hunlar Batı Gotları ile de mücadeleye tutuldular, savaşın sonunda galibiyet Balamir’in önderliğindeki Hunların oldu. Bu süreçten sonra tabiri caizse bir domino taşı etkisiyle kavimlerin göçleri başladı. Hunlar dehşet bir süvari gücüne ve hareket kabiliyetine sahiptiler[4]. Tabii burada iki asra dayanan bir hazırlık söz konusudur. Asya Hunlarının yıkılması Kazakistan sahasına göçleri arttırmış ve zamana dayanan bir gelişme başlamıştır. Başta bahsettiğimiz üzere Türkistan’daki diğer kavimlerinde baskısı Kazakistan’daki Hun popülasyonunu arttırma yönünde olumlu etki yaratmıştır. Balamir liderliğinde yürüyen Hunlar, Karadeniz havzasındaki ve Doğu Avrupa’daki diğer kavimleri de itekleyerek tarihin seyrini değiştirecek bir süreç başlatmış oluyordu ve böylece Avrupa kıtasının ortasında bir asırlık Türk hakimiyeti gerçekleşmiş olacaktı. Hunlar Doğu Avrupa’ya geldiği zaman, Karadeniz sahasında Gotlar, Ostrogotlar, Vizigotlar bulunmaktaydı. Karadeniz’in batısında Transilvanya ve Galiçya’da Gepidler, Macaristanın Tizsa nehri civarında Vandallar bu Germen kavimleri dışında İranlı ve İslav kütleler de bulunmaktaydı[5]. Aslında Gotlar ve diğer kavimler Hunlardan önce belirli göç ve hücum girişimlerinde -sırasıyla şu tarihlerde: 166, 169, 248, 258, 269- bulunmuşlardır[6]. Hunlar Ostrogtları ve Vizigotları yıktıktan sonra, Gotlar göç ederek İmparator Valens’e sığınırlar, Got popülasyonu bölgede huzursuzluk yaratınca İmparator Gotların üzerine yürümeye karar verir. Bu savaş imparatorun ölümü ve  Adrianopolis’teki büyük yenilgiyle sonuçlanır. Yeni imparator bu sorunu çözmek amacıyla Vizigotlarla Foedera antlaşması imzalanır. Bu antlaşma dahilinde Vizigotlar Thracia (Trakya) ve Mesia bölgesine yerleştirilir. Burada da rahat durmayan Vizigotlar Balkan coğrafyasında bir sürü akınlar düzenlediler.  401 yılında Alaric’in komutasında İtalya seferinde muvaffak olamadılar, ardından 408’de yeniden taarruza geçerek Roma’ya ulaşırlar ve tarihe Roma yağmalanması olarak geçecek olayı 410 yılında gerçekleştirirler. Ataulf’un yönetimindeki Gotlar, Galya’ya geçerek Aquitania bölgesini istila ederler[7]. Bu sıralarda batıda Hun baskısı başbuğ Uldız kumandasında iyice hissedilir duruma gelmiştir. Vizigotlar kralları Wallia döneminde Roma adına savaşarak Vandallar ile Alanları yenilgiye uğratır. Aquitania’ya dönen Vizigotlar krallıklarını sağlamlaştırır ve Euric’in yönetiminden itibaren yeniden genişlemeye başlayarak İspanya’nın büyük bir kısmını ele geçirir[8]. Gaiseric’in kumandasında bulunan Vandallar Afrika’ya geçerek burada bir krallık kurarlar. Kuruluştan sonra Roma imparatorluğuna ciddi zararlar vermişlerdir. Korsika ve Sardinya adalarını kontrolü altına alıp, Sicilya’yı ele geçirirler. 455 yılında da Roma’yı yağmaya tabii tutarlar. Gaiseric çok başarılı bir fetih politikası tatbik etmiştir. Batı Roma bu sırada çok zarar görmüştür. Hunlar Burgonları Ren bölgesinden kovmuştur. Burgonlar 443’ten itibaren imparatordan Lyon bölgesine yerleşmek için izin aldılar ve burada Vizigotlarla komşu olacak bir krallık kurdular[9]. Britanya bölgesinde ise –Romalı birlikler çoktan çekilmişti- Angllar, Saksonlar ve Jutlar işgalde bulunurlar. Keltler ve Romalılar Bretonya’ya sığınırlar[10]. Rua’nın ölmesiyle Attila (Etil) Hunların başına geçti. Attila’nın başa geçmesiyle en şok etki yaratan olay daha başbuğ Uldız döneminde tatbik edilen fetih politikası yönünü Doğu Roma’dan Batı Roma’ya çevirmesiydi. Attila Galya’ya sefer düzenlemiş istediği başarı elde edilememişti. Burada bir mağlubiyet söz konusu olduğu tartışılır fakat Attila’nın bu seferden bir yıl sonra ordusunu tekrar toparlayıp Po ovasına kadar Milan şehri haricinde[11] her yeri yağmalaya yağmalaya Roma’nın kapısına kadar geldiğini biliyoruz. Attila Papa’nın geldiği heyetle müzakereye varmış, Pannonia’daki ordu kampına geri dönmüş ve kısa süre sonra da ölmüştür[12]. Bundan sonra Batı Roma barbarlarla ittifak yoluna gitmiştir. Bunun sonucunda bürokratik ve askeri mevkiiler barbarların eline geçmiş, imparatorları indirip, yerlerine yeni imparator getirmişlerdir. Odoacer’in 476 yılında imparator atamasını yapmaması sonucu Batı Roma İmparatorluğu tarihe karışmıştır[13].

 

Attila Öncesi Avrupa Hunlarının Siyasi Tarihi

Öncellikle Avrupa Hunları’nın menşeleri konusundaki tartışmalara değinmek istiyorum. Avrupa Hunları’nın kimlikleri tarihçiler arasında hep tartışma konusu olmuştur, kimi tarihçiler Moğol kökenli olduklarını iddia ederken kimileri de Türk kökenli olduklarını iddia etmiştir. İslav, Fin-Ugor, Kafkas ve Germen olduklarını iddia eden tarihçilerde vardır[14].  Coğrafi, linguistik ve kültürel deliller açısından Hunların Türk olduğunu ve Asya Hunlarının torunları olduklarını söyleyebiliriz[15]. Hunların Asya’daki varlıkları Kazakistan’a kaydı. Alan ülkesinin Hunlar tarafından alınması ile bu Türk topluluğu İtil Nehri civarında toplanmaya başladılar. Daha öncede bahsettiğimiz üzere yüzlerce yıl hazırlanan bu kavim Alanları istila etmesiyle, erken ortaçağ döneminin en büyük savaşlarını meydana getirecek kıvılcımı ortaya çıkardı. Hun başbuğu Balamir önce Ostrogotların üzerine yürüdü. Küçük Hun grupları Ostrogotların zengin kasabalarında yağma faaliyetlerin giriştiler, akabinde bütün Hun ordusunun gelmesi yaşlı Ostrogot kralını umutsuzluğa düşürdü, bu duruma dayanamayan kral intihar etti ve ülkesi bir yıllık mücadelenin ardından Hunlara boyun eğmek zorunda kaldı[16]. Hunlar boyundurluğu altına aldığı kavimlerden asker açısından da faydalanıyordu. Alanların da Gotlara karşı girişilen mücadelelerde Hunların tarafında savaşması bu durumu kanıtlamaktadır. Ostrogotların yıkılmasının akabinde Balamir, Vizigotların sınırına kadar gelmişti. Vizigotların kralı Hunlara karşı koymayı planlıyordu fakat Hunlar taktik ve manevraları ile kazanan taraf olmuştu[17]. Vizigotlar panikle dağılmaya başladılar. Roma sınırını aştılar fakat bir Roma ordusu onları Balkan Dağları’nın dar geçitlerinde sıkıştırdılar. Hunların bir müfrezesi sayesinde Roma ordusu geri çekildi ve bu geçitten çıkan Gotlar tüm Trakya’yı yağmaya başladı[18]. Bu sırada Hunlar tebaası olan birlikleri de yanına alarak Tuna Nehri’ne ulaşmayı başarmıştı, Tuna Nehri’ne ulaştıktan itibaren Hun öncü birlikleri Trakya bölgesinde keşif faaliyetlerine başladı. I. Theodosios’ın ölümüyle, Hun birlikleri iki koldan Doğu Roma’ya karşı harekete geçti. İki bölgeden gelişen harekatın küçük kısmını Balkanlar kapsarken, asıl ordu Kafkasya üzerinden imparatorluğun üzerine yürüdü. Hun süvarileri sırasıyla Erzurum, Karasu, Malatya, Kilikya, Urfa ve Antakya bölgelerinde ciddi bir yağmalama faaliyeti yaptıktan sonra daha da güneye inerek Sur’la, Kudüs’ü kuşattılar[19]. Orta Doğu, tarihinin en süratli ve en çevik süvari hücumuna şahit oluyordu. Bu harekat sonucu Hunlar muzaffer oldular ve Doğu Roma Hunların karşısında ciddi tedbirler alamadı. Hunların ikinci dalga hücumları başbuğ Uldız döneminde başladı. Uldız bu dönemde devletin politikasını tatbik etmiştir. Bu politikaya göre Hunlar Batı Roma ile ortak düşmanlara karşı müşterek hareket edecek, Doğu Roma ise her daim baskı altında tutulacaktır. Bu dış politika Attila’nın Galya seferine kadar devam etti diyebiliriz[20]. Uldız, Radagais adlı barbarı hem otoritesini sağlamlaştırmak için hem de Batı Roma ile olan müşterek durumu korumak amacıyla Feasuale muharabesinde mağlup etti. Uldız’ın ölümünden sonra Hun İmparatorluğu’nun başına Karaton (siyah elbiseli) geçti. Bu dönemde daha çok doğu işleri ile uğraşıldığından dolayı bu dönemle ilgili pek bir bilgi bulunmamaktadır[21]. Karaton’dan sonra Rua ve kardeşleri başa geçmişlerdir. Rua başbuğ olmak üzere, diğer iki kardeşi de iliglik görevi ifa etmekteydi. Rua döneminde Hunlar, karşı koyamayan Doğu Roma’nın, Hun ordusunda karmaşa çıkarmaya çalıştıklarını tespit ettiler veya böyle bir sebep ürettiler (?). Rua bu durum üzerine Doğu Roma’ya sefer düzenledi. Bu sefer sonucunda Bizans yıllık vergi ödemeyi kabul etti[22].  Bu sırada Batı Roma’da hükümdarlık krizi yaşanıyordu, bunu fırsat bilen Doğu Roma imparatoru II. Theodosios Roma’ya sahip olma düşüncesi ile Batı Roma üzerine sefere çıktı. Bunun üzerine General Aetius, Rua’dan yardım istemek üzere Hun ülkesine gitti. Ona bu sefer sonucunda neler kazanabileceğini anlattı ve Rua’yı ikna etmeyi başardı. Rua’nın yola çıktığını duyan Doğu Roma imparatoru geri çekildi ve ağır bir harp tazminatı ödemeyi kabul etti[23]. Rua döneminde Hunlar artık Avrupa siyasetinde etkin bir rol oynamaya başlamıştır, Hunlar, Batı Roma’nın içinde bulunduğu durumdan dolayı, iç işlerine karışabilecek etkin bir müdahale mekanizması geliştirmişlerdir. Bu durumda ileride Attila’nın en büyük düşmanı olacak General Aetius’un rolü büyüktür. 434 yılının baharında Rua öldü, ve yerine yeğeni Attila geçti.

 

Attila Dönemi Avrupa Hunları

Attila’nın Seferleri

 

Attila-Tanrı’nın Kırbacı,
Mary Evans Picture Library

 

Attila Hunların başbuğu olduğu sırada tıpkı amcası gibi yönetimde tek değildi. Amcaları Rua zamanında ki ilig görevlerine devam etmekteydi. Kardeşi Bleda ise daha çok eğlenceye[24] düşkün bir şahsiyet olduğu için makro irade gücünü kardeşi Attila’ya devretti. Attila amcası ölmeden yola çıkan Doğu Roma heyetini atının üstünde karşıladı ve Margos Barışı imzalandı. Bu barışın şartlarına göre Doğu Roma yıllık 700 libre (50,400 sodius) ödemeyi ve Hun kaçaklarını iade etmeyi kabul etti[25]. Kaçakları teslim alan Attila ibret için kaçakların ölüsünü Karsus kalesinin duvarlarına astırdı, bu otoritesinin Avrupa gözünde güçlenmesine yardımcı oldu[26]. Attila bundan sonra doğu bölgelerinde teftiş yaptı ve Ogurların bir ayaklanmasını bastırdı[27]. Margos barışına uymayan Doğu Roma, Hunlardan kaçan kişileri geri vermekten kaçınıyor ve vergi ödemede isteksizlik gösteriyordu. Bu gibi sebepler Attila’yı tekrar Bizans üzerine yürümeye sevk ediyordu. 447’de Hun birlikleri Büyükçekmece’ye (İstanbul)  kadar yerleşim yerlerini zapt ederek geldiler[28]. İmparator başkentin kuşatılacağı endişesiyle Attila’ya elçi yolladı. Elçilerle müzakere sonucunda Anatolios barışı imzalandı. Bu antlaşmanın hükümlerine göre:

 

1- Doğu Roma Tuna Nehri’nin güneyinde kalan ve Tuna Nehri’ne beş günlük mesafedeki yerlerde asker bulundurmayacaktır.

2- Tuna Nehri üzerindeki ticaret noktalarındaki ticaret, Hun sınır şehri haline gelen Niş’te yapılacaktı.

3- Doğu Roma savaş tazminatı olarak altı bin libre altın ödeyecekti.

4- Doğu Roma’nın ödediği vergi üç katına – iki bin yüz libre- çıkacaktı.

 

Theodosios eli kolu bağlı şekilde bu vasallık antlaşmasını mecburen kabul etmişti. İmparatorluğun vergi açısından kaldıramayacağı bu antlaşma için bir çare aranmaya başlandı. Doğu Roma’nın ileri gelenleri Attila’ya suikast fikrini ortaya attı ve bu fikir kabul edildi. Elçilik heyetiyle beraber yola çıkan Bigila suikastı ifa etmekle görevliydi[29]. Attila, Edekon vasıtasıyla durumdan haberdar oldu[30]. Bigila’yı yakalatıp bizzat sorgusunu kendisi yaptı ve suikastı itiraf ettirdi[31]. Attila, vassalı Doğu Roma imparatoruna hitap ettiği bir mektup yazdırdı. Ağır bir üslupla yazılmış mektup şöyledir:

 

‘’Theodosios, Attila gibi asil bir babanın oğludur. Attila, Muncuk’tan aldığı asaleti muhafaza etmiş, fakat Theodosios Attila’ya haraç vermekle köle durumuna düşmüştür. Theodosios köle durumuna düşmekle dahi kölelik haysiyetini koruyamamıştır. Çünkü efendisi olan Attila’nın canına kıymak istemiştir’’

demiştir.

 

Bu olaydan sonra Balkanlar ve Doğu Roma siyasetinde bir çıkarı kalmayan Attila’nın batıya yönelimi başlamıştır. Şımarık prenses Honoria’nın Attila’ya nişan yüzüğü göndermesi Attila’nın batı seferinin meşru olması için bulunmaz bir fırsattı. Attila önce Honoria’nın teklifini kabul ettiğini bildirdi ve Honoria’ya düşen çeyizden imparatorluğun yarısını talep etti. Bu teklifler Aetius ve Valentianus’un oyalamaları ve kesin retleriyle kabul edilmemiş oldu[32]. Attila ordusunu topladı. Bu orduda 100 bin Türk bir o kadar da Slav ve Germenlerden oluşan 100 bin kişi daha Attila’nın ordusunu oluşturuyordu[33]. Aetius’da yanına barbarlardan takviyeler yapıyor, ordusu 200 bin sayısına ulaşıyordu. Champagne ovasında yapılan savaşta 24 saatte taraflar yenişemedi. Belirli kaynaklar Attila’nın bozguna uğradığını söylemektedir, fakat Attila büyük bir güçle bir yıl sonra İtalya seferine çıkacaktır. Bu yüzden Roma’nın bir galibiyeti olsa bile, bu galibiyeti Pyhrric Victory  ile sınırlandırmalıyız. Bu savaş sonrasında Roma Attila’nın karşısına çıkacak bir kuvvet tatbik edememişti, bu da bu galibiyet anlayışımızı desteklemektedir. Attila, İtalya seferi sonrasında çadırında 60 yaşında öldü.

 

Attila Sonrası Avrupa Hunları

Attila’nın ölümü otoriteyi sarsmıştır. Oğulları imparatorluğu tekrardan canlandırmak için sayısız mücadele verdiyse de, bunda muvaffak olamamışlardır. Hunların Doğu Avrupa’daki macerası böylece bitmektedir. Hunların büyük bir kısmı asıl vatanları Karadeniz havzasına döndüler. Akabinde ise Ogur grupları ile birleşerek Bulgarları meydana getirdiler[34].  Böylece Avrupa Hun Devleti, bir asırlık hakimiyetinden sonra tarihe karışmıştır.

 

ege çakır


 

Kaynakça

 

  • KAFESOĞLU İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat
  • TAŞAĞIL Ahmet, Kök Tengri’nin Çocukları, Bilge Kültür Sanat Yayınevi
  • THOMPSON Edward, Hunlar, Phoenix Yayınevi
  • ECO Umberto, Ortaçağ Tarihi- Barbarlar, Hristiyanlar, Müslümanlar, Alfa Yayınevi

 

[1] Prof Dr. Ahmet Taşağıl, Kök Tengri’nin Çocukları, Bilge Kültür.Sanat, 13.Baskı,Mayıs 2018,  s.247

[2] Prof Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınevi, 43.Baskı, İstanbul-2018, s.71

[3] a.g.e., s.71

[4] a.g.e., s.71

[5] a.g.e., s.71

[6] Umberto Eco, Ortaçağ Tarihi-Barbarlar Hristiyanlar Müslümanlar, Alfa Yayınevi, 5.Basım, Eylül 2017, s.66

[7]Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü a.g.e., s.67

[8] a.g.e,. s.68

[9] Umberto Eco, a.g.e., s.68

[10] a.g.e., s.68

[11] Edward Arthur Thompshon, Hunlar, Phoenix Yayınevi, 2.Baskı, Ağustos 2012 Ankara, s.183

[12] Umberto Eco, a.g.e., s.68

[13] a.g.e,. s.69

[14] Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s.69

[15] A.g.e., s.69

[16] Edward Arthur Thompson, a.g.e., s.39

[17] A.g.e., s.41

[18] A.g.e., s.41

[19] Prof Dr. İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s.72

[20] Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s.72

[21] A.g.e., s.73

[22] A.g.e., s.73

[23] Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, a.g.e., s.252

[24] Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, a.g.e., s.74

[25] A.g.e., s.75

[26] A.g.e., s.75

[27] A.g.e., s.75

[28] Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, a.g.e,. s.256

[29] A.g.e., s.256

[30] Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, a.g.e. s.78

[31] A.g.e., s.78

[32] Prof. Dr. Ahmet Taşağıl a.g.e., s.257

[33] A.g.e., s.258

[34] Prof. Dr. Ahmet Taşağıl. A.g.e., s.259