Soyutlama size neden yakın geldi?
Neden geldi? Çünkü soyutlama bu toprakların eseri. Ben soyutlamanın en tipik örneklerini mesela halk sanatında buldum. Birtakım simgeler, semboller o nakışın arasına giren ilginç motifler her zaman soyutlamanın temelinde görülen şeylerdir. Sonra hat sanatının örnekleri yani ister istemez insanı soyutlamanın sınırlarına götürüyor. Bildiğiniz gibi, soyutlama bütün sanatların amacıdır aslında ve sanatların en soyutu da müziktir. Ve bütün sanatlar yani bu müziğin o soyut yanını almak isterler. Neden? Çünkü hiçbir şeye işaret etmez bir nota, bir ses. Mesela; notalar yan yana geldiği zaman bir duyguyu veriyor. Belki ressam betimleme yoluyla, tasvir yoluyla yapabilir; yazar sözcüklerini yan yana getirir: Orada da sesler yan yana geliyor; ses çok soyut bir kavramdır .-o sesten, o notalardan bir duyguya geçmek bütün sanatların aslında özlemidir.-
Diğer sanatlar mesela tasvirci bir sanat resim geleneği o tasvirin kolaylığıyla konuya seyircinin girmesini sağlar. Yani aslında bütün insanlar belli bir anahtar isterler; bir resme girmek için, o kapıyı açıp içindeki dünyaya girebilmek için bir anahtar gerekir. Ama çoğunlukla insanların koşullandırılması böyle figüratif mantıkta olduğuna göre bir şeye benzetme duygusuna dayandığına göre soyutla somut arasındaki fark bazen kapanır bazen açılır. Bu ne demek? Şöyle ki: Mesela siz bir duvara baktınız, orada bir yuvarlak siyah bir biçim gördünüz. Denebilir ki birçok insan “ Nedir bu? Orada bir soba deliği var.” Çünkü şimdi artık sobalar kalmadı pek bunu hatırlayan olmaz ama bizim kuşağımızın diyelim, yüzyılın başında ve ortalarında yaşayan insanlar şöyle diyecekler : “ Yani burada bir soba var, kalkmış soba; soba borusunun deliği.” Siz hatırlar mısınız? Soba deliğinin olduğu yerleri Anadolu’da hâlâ birçok kaloriferin gitmediği, sobanın kullanıldığı yerlerde bu var. Şimdi bu figüratif bir bakıştır.
Soyut bakış bir karenin üzerinde bir daire olarak görür. İşte Maleviç’in resimlerinde olduğu gibi, süprematizm akımının temellerinde rastladığımız gibi. Bu bir karedir, onun üzerinde bir daire var. Kareyle daire arasında ilişki nedir? karenin konduğu yerin üst kenarı, alt kenarı sağa- sola olan mesafesi nedir? vb. soyut ressam bunlara bakar. Artık ondan sonra sanatın kuralları işlemeye başlar; mesafeler, uzaklıklar, büyük-orta –küçük şeyleri denge, kompozisyon, ritim, hareket bunar sanatın temel unsurlarıdır, kriterleridir. İyi olması için gereken kriterlerdir. Renk kullanmışsa renkler arasındaki ilişkidir, renklerin armoni sistemidir. Çizgiyse çizginin o nesneyi anlatabilmekte kendi içinde zenginleşme, daha sert çünkü bir çizgi denize bir kalemle kâğıt üzerine çizdiğiniz zaman bir çizgi orada bir enerjiyi oraya geçiriyorsunuz demektir. Sizin sert ya da yumuşak bir baskı uygulamanız, daha sert kâğıt üzerinde daha hırçın daha yumuşak dolaştırmalarınız bile o çizginin ışıkla olan bağlantısını gösterir. Sizin duyarlılığınızın oraya aktarılmasının işaretidir. Ya artık problemler artmaya başlar, problemler arttıkça sanatçı olarak bunun çözümlerinde sizin getirdiğiniz yenilikler, değişiklikler, size özgü değerler söz konusu olmaya başlar. Adım adım gittikçe o, sizin resminiz olmaya başlar, sizin eseriniz. Ya da besteyse sizin besteniz, şiirse sizin şiiriniz. Kendi biçeminizi koruduğunuz zaman, kendi dünyanızı kuruyorsunuz demektir. O yüzden birtakım teknik konuları zaten bileceksiniz; dünya sanatını tanıyacaksınız, nereden geldi, nereye gidiyor bileceksiniz. Ondan sonra da kendinizi var edeceksiniz. Bence sadece bir kültürel sorun değil, kendini anlatabilmenin sırrını bulmak da burada önemlidir. Yine konunun başına gelirsek soyut, insan aklının icadıdır; çizgi mesela doğada çizgi yoktur. Çizgi insan aklının bir soyutlamasıdır. Soyutlama fikri çizgiyle gelir; o soyutlama fikri sadece tasvirci, betimci bir bakışla değil de bir estetik kaygıyla ortaya konduğu zaman yeni dünyalara açılır ki soyut resim 20. yüzyılın ortalarında bunu denedi. Ya da Doğu kültürlerinde baktığınız zaman ya da Osmanlı’ya baktığınız zaman 17.yüzyılda bir “Fatih albümünün” kapağı mesela, ben Mondrian’ın bir resmiyle Boogie Woogie dansını özellikle onu koyardım konferanslarımda. Bir Fatih albümünün kapağını koyduğunuz zaman geometrik soyutlamanın iki ayrı örneği; biri doğrudan doğruya soyut fikrini daha 20. yüzyılda getiriyor, öbürü Doğu kültürü içinde bezemeci daha tasvirin dışında soyutlamaya alışmış geometrik soyutlama yapmış bir kültürün ürünüydü ama bu demek değil ki. Yani Mondrian kalktı, 17. yüzyıl bilmem hat sanatından esinlendi, süprematizmi buldu. O değil, ikisi ayrı ayrı yollar: Biri, aklın en soyut biçimi olan resimde soyutlamaya varıyor; öbürü zaten varlık nedeni olan soyutlamadan çıkıp halısında, kiliminde, sanatında, nakışında, motifinde, hat sanatında, minyatüründe bunları kullanıyor. Yani kültürel arası bir bakış farkıdır. Ne bileyim, perspektife baktığı gibi. Yığma perspektiftir minyatür de; oysa Rönesans’tan itibaren derinliği olan tuval yüzünün sanal üçüncü boyutuyla birlikte derinlik kazanan bir durumdur. O yüzden perspektif farklıdır, renklerin seçilişi, alma işlemleri farklıdır. Her kültür kendine özgü bir eser yarattığı zaman her sanatçı kendi biçimine sadık kaldığı zaman anlamlı olur, değerli olur.