Bir kültür dairesini incelerken izlememiz gereken yol nedir?


 


Ben yine kendi tabii açımdan bakacağım. Yani herkes bulunduğu limandan görüyor mevzuyu. Bulunduğu limanın verdiği açıyla mevzuları görebiliyor. Kültür meselesini incelerken tabii kültür nedir, şimdi onu bir düşün… Kültür, galiba, bir topluluğun yarattığı her şey. Bu bazı toplumlarda son derece detaysız olabilir, yavan olabilir, inceliksiz olabilir fakat bazı toplumlarda son derece incelikli olabilir. Bir toplumun yarattığı her şeydir kültür.

 

O kültürü nereden bakacağız, nereden inceleyeceğiz?  Bu yani, bir toplum, insan toplumu… Yarattığı her şeyi tek başına görmek, incelemek mümkün değildir diye düşünüyorum. Demek ki ilgi alanlarımızı ilk önce bir tayin edeceğiz. O ilgi alanlarımızı bir sıçrama tahtası yapacağız belki. Belki o toplumun musikisine yöneleceksin, o toplumun belki edebiyatına yöneleceksin. Eğer gücün yetiyorsa edebiyatına, sinemasına, müziğine yöneleceksin. Eğer ilginiz, ilginizin çapı ve kabiliyetleriniz yeterli ise mimariyi de katacaksın içine belki. O mimari üzerinden, o resim, işte veya diğer bütün o kültür-sanat faaliyet ürünleri üzerinden o toplumu anlamaya çalışacaksınız. Onları bir sıçrama tahtası haline getireceksiniz. Ya da daha farklı bir zihinsel işleyiş süreciniz vardır; toplumun iktisadına gideceksiniz, iktisadını anlamaya çalışacaksınız ya da o toplumları şekillendiği coğrafyayı anlamaya çalışacaksınız, onu görmeye ve oradan bir anlam katmaya çalışacaksınız. Diyeceksiniz ki, bu coğrafyada kültür oluşuyor bir şekilde…

 

Her yerde kültür oluşuyor. Hatta belki, çok emin değilim, bilgimi tekrar şey yapmam gözden geçirmem lazım, bakmam lazım, Neandertaller’de bile bir kültür oluşuyor. Maymunlarda bile bir kültür oluşuyor daha farklı olarak. Sadece insana has bir şey değil o. Fakat ne düzeyde oluşuyor? İnsanın da değişik düzeylerde oluşmasının sebepleri ne? Niye Sahra Çölü’nde kültür oluşuyor da medeniyet tam oluşmuyor? Niye kutuplarda bir kültür var da bir medeniyetin oluşması söz konusu olmuyor? Çünkü iklim şartlarına varıyorsun. Sebeplerden birisi de o, diyorsun. İklim şartları buna müsait değil, diyorsun. Toprak bereketli değil, diyorsun. Karın aç. Karnı aç olan insan uygarlık inşa edemez. İlk başta o biyolojik eksikliği gidermek zorunda, o sıkıntıları halletmek zorunda. Karnı aç olan insanın düşünmeye hâli olmaz, zamanı olmaz; mücadele etmek zorundadır. Karnımızın açlığı da çok büyük oranda yaşadığımız bölgenin bize verdikleriyle, gerek hayvanlarıyla, gerek toprağıyla, gerek iklimiyle, bize verdikleriyle alakalı bir şeydir.

 

Demek ki toplum çok yüzlü bir insan. Bu çok yüzlü insanın binlerce yüzü var. Hangi yüzüne baktığın ya da hangi yüzlerini ilgi alanına kattığınla alakalı bir şey. Hepsini kuşatamayız bence. Bir toplumun bütün yapısını, her yapısını, kültürünü anlamak için bakamayız. Özellikle günümüz devletlerine, büyük toplumsal yapılara bakıldığı vakit bunu gerçekleştirmek son derece zor. Kendimize demek ki bizim merakımızı gıdıklayan, ilgi alanlarımızı bir sıçrama tahtası olarak kullanıp toplumları oradan görmek, oradan tanımlamak, oradan anlamaya çalışmak gerekmekte.

 

Benim açımdan mimari, edebiyat ve özellikle edebiyat ve özellikle mimari ve diğer kültür ürünleri… Resim, sinema, olabildiğince müzik… Çünkü kendi müzik bilgime hiç güvenmiyorum, o konuda çok eksiğim. Olabildiğince müzik ürünleri üstünden o toplumu ve o toplumsal dönüşümü, bu dönüşümün sebeplerini anlamak… Böyle bir yöntem belki izlenmeli. Ama o her şeyi kuşatan bir bakış ne kadar mümkün ve ne kadar sağlıklıdır, ne kadar gücümüzün sınırları içindedir? Benim değil. Çünkü öyle bir bakış açısı şeye benziyor birazcık da… Hani Galiçya cephesinden Trablusgarp’a, oradan Kafkas cephesinde elinde piyade tüfeğiyle koşan bir ere benzeyecek, böyle bir kültür algılama süreci. Kendini büyük cephelerin küçük bir ferdi olarak hissedeceksin. O hâlde bir cephenin ya da birkaç cephenin en fazla bir ferdi olarak görüp o cephelerde o anlama sürecini yaşatmak, gerçekleştirmek gerekecek sanırım.