Sonbahardan kalma, farklı benliklere doğru puslu ve soğuk bir yolculuk.


 

Bütün kelimelerin paramparça olduğu gecelerde seni bulduğum bu toprak kokusu, aslında vazgeçilmeyen birer bütünün parçasıydı aşkımızın. Oysa ben kaybedenlerin değil bu boş sokaklardaki dilencilerin esiriydim. Gözlerim arar dururdu geceleri, sen ise bende kaybolurdun. Denizin tüm kokusu arasında, balıkçı teknelerinin diplerindeki yosunda arardım seni tıpkı bir dalga kıran gibi dalgaların hızını durdura durdura. Oysa aşkımızın hızı hiç kaybolmazdı, ben ise bir günün daha aymasını umuyorken sen geceleri bakardın pencerelerden. Kim için veda edecektin kim bilir? Yine babanın vedası için mi? Yoksa benim gözyaşlarım için mi?

 

 

Karanlık odalarda aşık olan insanlar vardır, onlar karanlığa değil kendi umutlarına gömülürlerdi. Terk edilmiş çocuklar, aldatılan kadınlar ve benzersiz umut parçaları vardı. Oysa aşk onlara hiç umursamaz bir geçit gibi gelirdi. Denizin dalgaları gibiydi saç tellerin; yeri geldiğinde esrarengiz bir biçimde umarsız, yeri geldiğinde ise Akdeniz suları gibi sessiz.

 

 

Paragraflarda gizliydi bütün şarkıların notaları, hayat parçalarını birleştirdiğinde herkesin bir şarkısı çıkardı. Benim şarkım o hiç yazılmayan notalarda başlamıştı. Umarsız bir hareket belirtisi vardı notaların içerisinde, ne harfleri umursar ne kalanları umursardı, tıpkı diğer terk edilenler gibi. Boş sokaklarda kovalayan hırsız polis pençesi arasında terler akardı bu umutsuz yolculuğumuzda, yolculuğun başlangıcı çamurdan geçerdi.

 

 

Hareketsizlik insan bedenine ters bir durumdur. Hareketsiz insan tüm dünyaya başkaldırış göstermektedir. Çünkü hareket, insan bedenini besleyen ve bu besinden büyüyen bir eylemdir. Aşıklar ise hep beklerdi bu hayatta… Haksız mıyım? Hareketsiz aşıklar geri gelmeyen anneler gibi bekler durur. Oysa o anneler bir yerlerde evlatlarını hapsetmiştir, o bitmeyen koyu karanlığa.

 

 

Geri gelmeyecek olan hiçbir zaman gelmez. Geri gelecek olan ise şehirler arası otogarlarda kaybetmişlerdir benliklerini. Benlik kolay kazanılan bir kavram değildir, eğer benliğini bir insan bulamamış ise bekleyenine kavuşamaz. Oysa deniz kenarına vurmuş serseri bir at gibidir benlik kavramı. O aşığını hiçbir zaman bulamayan ve sadece koşan bir attır artık başkaları için.

 

 

Her yazdığım kelime benim küçücük çocuğum gibidir. Kelimeler bir bedenin parçalarını oluştururken hiçbir dize bizi bir araya getiremedi. Bizi bir araya getiremeyen bedenin parçaları değil benim yazdığım dizelerdi. Oysa dizeler hiç susmazdı sen hep beni susarak terk ederdin. Terk eden kadınlar hep susarak mı terk ederdi? Yoksa sessiz vedaları mı severdin sen? Sen sadece uzanan insanları seversin. Sen sadece uzanan insanların üstlerine yorgan atmayı severdin. Sen sadece merhametin kölesi olduğunda uzanan insanların üzerlerine yorgan atmayı severdin. Oysa ben senin dokunarak attığın battaniyelerin bir parçasıydım. Ben parçalardan bütüne bir bedeni saran yağmur damlalarıydım. Oysa damlalar susmayan kadınlar gibiydi. Oysa her kadın terk ederken susardı. Ben yazarak battaniyemi örttüm, sen susarak terk ettin.


Kapak Görseli: Ruthbell Pan