Kültür ve medeniyet kavramları nasıl anlaşılmalı?


 

 

“Medeniyyet” kelimesi Arapça, buna baktığınız zaman; medeniyet, şehrin/medīnenin sonucudur. Medīneden medeniyete gidilir fakat ötekisi yani kültür; lokaldir, mevzîdir o manada. Fakat bunların eklemleşmesi, birleşmesi ve ayrılması hâlâ halledilmemiş düğümler olarak önümüzde duruyor. Farklı tanımlar vardır ama şunu söylemek gerekirse, dünyaya çok kavimler ve medeniyetler gidiyor geliyor, bunları bilemiyoruz ama büyük bir tarihçi gelmiştir, Arnold Toynbee. O bu hususlara çok meraklı, yirmi küsur tane tarihten bahsediyor fakat bunları vuruyor, kırıyor, döküyor ve bunları beşe indiriyor. Parmaklarıma baktığınız zaman, Eski Mısır medeniyetiyle (serçe parmağı) Çin medeniyetini (baş parmağı) ayrı tutun, geri kalan üç parmağım nasıl birbirine devamlılık arz ediyorsa Roma, Bizans ve Osmanlı kültürü de onun gibi. Bunlar aşağı yukarı aynı büyük bir coğrafya içerisinde Roma ve İstanbul olarak tecelli ediyor. Burada eklemleşme kadar, yumurta metaforunu kullanaraktan, aradaki ince zarı yırtmamak kaydıyla bunların arasında bir tamamlamak söz konusu. İstanbul’da çok şey var, burada Bizans ve Osmanlı’yı kastediyorum. Yani ben kendi payıma söyleyeyim, bir İstanbul çocuğu isem, benim bu topraklardaki tarihim bin beş yüz senedir. Yani 395’ten itibaren taksimetreyi açıyorum. 1453 senesine kadar geliş var yani bin sene diyelim, ben bin senedir Hristiyan İstanbulluyum ama 1453’ten günümüze kadar da Müslüman İstanbulluyum. Dolayısıyla o sürekliliği anlatmak istiyorum bunun en güzel ifadesi de Ayasofya’dır. Ayasofya’ya iyi bakmak lazım. Orada bu sürekliliği bize çok güzel anlatır.