Günümüzde ruhumuzu doyuracak şairler ve yazarlar var mı?


 

 

Vallahi günümüzde şair var mı evvela o soruyu cevaplandırmak lazım, ben göremiyorum. Zaten biraz evvel Ahmet Muhip Dıranas, Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın mektuplarını aktardım. Çok önemlidir, “Siz” diyor, “bırakın şiiri ben tamamlayayım.” Hakikaten öyle, Yahya Kemal’in yakaladığı zirve olacak iş değil. En büyük şairlerimizden biri Fuzuli’dir. Onun divanında bile yani ancak Fuzuli’nin yazacağı elli altmış kadar beyit vardır, diğerlerini herkes yazabilir.

 

Günümüz insanının geçmişe oranla kültür seviyesini nasıl buluyorsunuz?


 

 

Çok zayıf ve düşük buluyorum. Çok imkanlarımız var, zaten temel sorunumuz bizim, o kültürsüzlüktür. Yani okumadan ziyade görsele kaymak, ucuza gitmek bu çok yanlış bir şey. Mazi kayıtlarını iyi deşmek lazım. Diyelim ki mesela, geçmiş kayıtlarda ecdadımız pilavı kaşıkla yerlermiş. Biz bunu bilelim ama akşam evde pilavı da kaşıkla yemek manasında söylemiyorum, sen yine çatalınla ye ama bil ki bunu bilmemek ayıp. Kültürsüzlük buradan başlar. Bil ki senin dedenin dedesinin dedesi, pilavı kaşıkla yiyordu. Bunda bir şey var mı? Yok. Bunu makasladık, yani hayat seninle başlamıyor senden evvel bir hayat var. Senin bu topraklarda geleceğin var ama geçmişin olmadan geleceğin olmaz.

 

O kadar zor bir coğrafya ki görüyorsunuz etrafımızı. Zor bir coğrafyada kalmak çok zordur, Allah bize tıpkı boğazın kenarında bir yalı nasip etmiş ama yalı tahta, ahşap. Devamlı denizin tuzlu suyu vurdukça o tahta göçüyor. Onun için çok dikkatli olmak lazım, onu her iki senede bir elden geçirmek lazım, boyamak lazım, bakmak lazım, hazır ol cenge eğer ister isen sulh ü salâh.

 

Günümüz İstanbul mimarisinin geçmişteki günlerine dönmesi için hala umut var mı?


 

 

Hayır yok, bir defa İstanbul’dan kastettiğim, benim İstanbul’um Suriçi İstanbul’dur, buna bir parça Üsküdar’ı da katabilirsiniz. Mesela burada ezan önemli. Ben ezansız semtleri İstanbul kabul etmiyorum, açık konuşayım. Dolayısıyla merkezî İstanbul ki benim doğduğum, İstanbulluluğum Hırka-yı Şerîftir. Onun tesiri altında kalmışlığım, efendim bunları inkâr etmiyorum ama orada dededen kalma evimiz var, karşımızdaki cami 1585’te yapılmış. Ben duvarına elimi sürttüğüm zaman birden 1585’e gidiyorum. Onun hemen yanı başında Hırka-yı Şerif Camii var, o 1851’de yapılmış. Onun karşısında düz lamba bodur minareli bir mescit, Akseki Mescidi var. İstanbul’un fethinden sonra yapılan ilk mescitlerden biri. Üzerinde Akseki Camii, H. 857 yazar. Bu ne demektir? 1453. Bakın ölülerin mezar taşına 857 yazar. Demek ki onlar İstanbul’un fethinde görev almış, şehit olmuş askerler. Buna ni’mel ceyş diyoruz, kutlu asker, mübarek asker. İşte tarih bu, işte ben bu coğrafyanın korunmasından yanayım.

 

Orada, bunu açık yüreklilikle ifade ettim, Kültür Şurası’nda da söyledim. Dedim ki orada demokratik yollarla, bilmem yani halkın arzusuymuş, iradesiymiş, falanca partinin adamıymış, genel belediyenin kafasında bunlar yok. Acaba beş katı altı kata çıkartır mıyım? O zaman ne olur camilerinin minareleri kayboluyor senin, o şeytanî dik yapılarla, şeddâdî binalarla. Bunlara asla ve kat’a, zinhar Suriçi İstanbul’da müsaade edilmemesi lazım. Hatta fazla bir şey varsa yıkılması lazım ama bu mümkün değil. Elde kalan burası, sonra dokunan siyasetçiye de iyilik getirmiyor. İnanın bana, bunu ifade de ettim.

 

Git Ümraniye’ye, zaten bundan otuz kırk sene evvel bomboş yerlerdi. Ne istiyorsun kardeşim? Yüz elli metre yüksekliğinde mi, yap ama buraya dokunma. Burası çok önemli, burada vereceğin ruhsat belli bir katın üzerine çıkmayacak. O da üçtür dört kattır, şimdi o bozulmayı gördüm. Bizim bulunduğumuz sokakta, sizi temin edeyim, girdiğim zaman sokağa bakıyorum binalara, hangi millettendir bu? Bir tek bizim şu fakirhane kaldı biliyor musun? Onu da Allah’tan ki ikinci dereceden tarihi eser yaptılar, dededen kalma ev, ben müteahhitlerden kurtardım kendimi.  Baktığınız zaman diyorsunuz ki, burada en az yüz senelik bir ev var. Benim için bir iftihar vesilesi. Benim tarihim orada, kişisel tarihim orada. Ben orada Türklüğümü temsil ediyorum mimari üzerinden. Kalıcılığımı sağlıyorum, diğerlerine karışamam ki sağıma soluma nasıl bir ev yapılmış. Benim ne haddimde ama bu bir şuur meselesidir. Ben buna riayet ettim, hamdolsun Allah bana nasip de etti.