Dublinli bir ressam olan Francis Bacon herhangi bir sanat eğitimi almamıştı. Sanat konusunda ise büyük ressam Picasso’dan etkilenmişti. Fransa’da gezdiği bir Picasso sergisi, dekoratörlüğü bırakıp kendisini sanata adamasına sebep olacaktı. Bacon, o dönem toplumunun diğer bireyleri gibi İkinci Dünya Savaşı’nın etkisinde kalmıştı. Bu etki, onun eserlerine modern insanın yalnızlığı, kaygıları ve ümitsizliğini varoluşçu bir bakış açısı ile aktarmasını sağlamıştır. Bacon bilindiği üzere koyu bir ateistti ve inceleyeceğimiz bu eseri de onun Katolisizm hakkındaki düşünceleri ile ilgili bir miktar bilgi vermektedir.

 

Francis Bacon — The Portrait of Pope Innocent X, 1953 


 

Sanat tarihi boyunca, yapılan bir eser başka eserlerin yaratılmasına ilham olmuş ve geçmiş ile bugün arasında muhteşem bir diyaloga sebep olmuştur. Francis Bacon ve Diego Velázquez de buna bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Bacon bu eserini, Velázquez’in “The Portrait of Pope Innocent X” eserinden aldığı bir ilham ile yaratmıştır.

 

Diego Velázquez — The Portrait of Pope Innocent X, 1650


 

Birbirine benzer gibi görünen bu iki eser arasında anlam ve görünüş olarak birçok farklı noktalar bulunmaktadır. Bacon’ın eseri, bilinen portre geleneklerinden oldukça uzaktır. Geleneksel bir portre anlayışının aksine esere bakan bizlerin rahatsız hissetmesi sağlanmak istenir. Esere baktığımızda bizde uyanacak muhtemel duygu şiddetli bir acıdır. Beraberinde bir feryat, belki de bir delilik görebiliriz.

 

Eserdeki papa figürünü incelediğimizde oturuşundan, duruşundan surat ifadesine kadar sanki bir zamanlar elinde olan otoriteyi kaybettiğini anlatmaya çalışmaktadır. Elleri şiddetle ve belki korku ile sandalyeyi kavramış, ayakları yere basan bir sağlamlıktan çok uzakta kalmıştır. Oturduğu taht artık eskisi kadar ihtişamlı değildir. Adeta bir elektrikli sandalyenin üzerinde işkence çekiyor gibidir. Bunlarla birlikte gözümüze çarpan bir diğer şey koparttığı feryattır. Bu çığlık, acının yarattığı vahşi bir çığlığa benzer.

 

Arka planda kalan o karanlık ve kabataslak çizgiler bir hapsedilmişlik hissini bizlere yansıtmaktadır. Eserde papanın artık otoritesini kaybettiğini düşünebileceğimizi söylemiştik, bir yandan Bacon’ın Velázquez’in papasındaki kırmızı kıyafetini mor renk ile resmetmesi de bu düşünce ile bağlantılı gibi gözükmektedir. Velázquez’in eserinde, papada gördüğümüz kırmızı renk Katolisizmi simgelemekteydi, bir dini temsil söz konusuydu. Mor renk yüzyıllar boyunca otoriteyi, gücü ve asaleti temsil etmiştir. Pigmentin nadirliği ve maliyeti sebebiyle kraliyet mensupları ve yönetici kesimdeki yüksek rütbeli şahsiyetlerin giydiği bu renk bir sınıf ayrımını sembolize etmekteydi.

 

Bacon, her fırça darbesi ile insan deneyiminin özünü ve iktidar maskesinin altında yatan karmaşıklıkları bu eserine işlemiştir.

Sanat Harmonisi’ne kulak ver:

semanur çelik