Kıbrıs’ın bağımsızlık hikayesinin derin fakat derli bir sunumu.


 

1. Müdahaleye Hazırlık


Kıbrıs’ta meydana gelen 15 Temmuz 1974 darbesinin ardından Ankara’da büyük hareketlilik başladı. Adada Elen Cumhuriyeti ilan edilmiş ve Zürih Antlaşması feshedilmişti. Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs’ın geleceğinde söz sahibi bir garantör devlet olarak yaşananlara karşılık verme hakkına sahipti.

 

Bülent Ecevit, darbe gerçekleştiği sırada Afyon’da idi. Yaptığı konuşmada şu sözleri sarfetti:

Kimse Kıbrıs’taki kargaşalığı fırsat bilerek Türklerin haklarına dokunmaya kalkışmasın. Hiçbir oldubittiyi kabul etmeyiz, Türklerin haklarına el sürmeyiz, sürdürmeyiz.¹

 

Başbakan Bülent Ecevit

 

 

Ordu, daha öncesinde Kıbrıs’a çıkarma planı yapmış ancak ABD baskısı sebebiyle bunu uygulayamamıştı. (İlk kısımda bu konu anlatılmıştı.) Bu plan üzerinde değişen şartlar göz önüne alınarak revizeler yapıldı ve oldukça kısa bir sürede Türk Ordusu çıkarmaya hazır hale getirildi. Daha darbenin üzerinden bir gün geçmeden Mersin bölgesinde yığınak yapılmaya başlanmıştı.

 

Adada hava oldukça gergindi. Rumlar, Yeni Cumhurbaşkanının seçilmesi konusunda çalışmalar yapıyordu. Birkaç aday düşünülse de, en sonunda EOK-B’nin lideri Nikos Sampson’da karar kılındı. Bu sırada Türk tarafı oldukça telaşlı bir haldeydi. Rauf Denktaş, Ankara’ya gönderdiği mesajlarda acilen Türkiye’nin duruma bir an önce müdahale etmesi gerektiğini belirtiyordu.²

 

15 Temmuz günü biterken Ankara’da devam eden birbiri ardına Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu toplantılarının sonucu daha başlamadan belliydi. Kıbrıs’taki yeni yönetim, çok kısa bir süre sonra adayı tamamiyle Yunan idaresine ilhak edecekti. Ardından adadaki Türklere, daha öncesinde olduğu gibi saldırılara devam edilecek ve yüzlerce yıldır devam etmekte olan Türk varlığı sona erdirilecekti. Türk Hükümeti 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece, adaya en kısa sürede müdahale kararını aldı ve çıkarma tarihi 4 gün sonra, yani 20 Temmuz sabahı olarak karar verildi.³

 

Ankara’da yaşanan gerginlik Washington’a da sıçramış, Başkan Johnson Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Dr. Joseph Sisco’yu temaslarda bulunmak ve savaşı engellemek için Türkiye’ye gelmişti. ABD, hem olası Kıbrıs müdahalesini ve Türk-Yunan Savaşı’nı engellemeye çalışıyordu.

 

Sisco, 15 Temmuz Darbesi’ni ve ardından yaşananları Rumların açgözlülüğü olarak görüyordu. Hatta daha sonraları vereceği bir demeçte “Biz savaşı durdurmaya çalışıyorduk, onlar durumdan olabildiğince yararlanmaya çalışıyordu. Nitekim Kıbrıs’ın yarısını kaybettiler.” diyecekti. ⁴

 

Ecevit ve Sisco

 

 

ABD-Türkiye arası etkileşimler başlamışken Türk Ordusu hazırlıklarına devam veriyordu. 17 Temmuz günü Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı’nda ordunun genel durumu görüşüldü. Durum çok iç açıcı değildi, hazırlıklar için vakte ihtiyaç vardı. Fakat yönetim, olayın harareti geçmeden ve diplomatik engellemeler gerçekleşmeden planlandığı gibi 3 gün sonra harekete geçilmesini istiyordu.

 

O sırada adadaki az sayıdaki Türk askeri, darbe haberi kendilerine ulaşınca harekete geçmiş ve mevzilerde yerini almıştı. Türkiye’nin çıkarma yapacağı bilgisini, ancak harekattan birkaç saat önce öğreneceklerdi.

 

Çıkarmaya katılacak birlikler, Mersin’de toplanmaya 16 Temmuz itibariyle başlamıştı. Harekata komutanlık edecek olan generaller, çıktıkları tatillerden dönerek işbaşı yapmış ve brifing almışlardı. 18 Temmuz’da ise TCG Ertuğrul gemisi ve beraberindeki gemilere askerler yerleşmeye başlamıştı. Paraşüt birlikleri de havadan indirme için plan yapıyorlardı.⁵ Hazırlıklar hızla sürerken asker ve komutanlar arasında bir huzursuzluk da mevcuttu. Zira kısa bir zaman önce de aynı şekilde hazırlıklar yapılmış ancak başlamadan iptal edilmişti.

 

TCG Ertuğrul Gemisi

 

 

Türk Heyeti ise 17-18 Temmuz tarihlerinde Londra’da görüşmeler gerçekleştirmişti. Toplantıya Yunanistan da davet edilmiş ancak darbe hükümeti görüşmelere katılmamıştı. Türkiye, İngiltere’ye ortak bir barış harekatı teklifinde bulunmuş ancak geri çevrilmişti. Londra’da bir sonuç çıkmayınca 18 Temmuz akşamı Ankara’ya hareket eden Ecevit, gece Bakanlar Kurulu’nu toplamış ve tüm muhalefet partilerinin de desteğiyle müdahale kararı alınmıştı.

 

Mersin’de ise 19 Temmuz sabahı bekleyiş sürüyordu. Komutanlar, Ankara’dan gelecek hareket emrini heyecanla bekliyordu. Diyanet İşleri Başkanı ve Vali, limanda bekleyen gemilerdeki askere destek olmak amacıyla gelmiş, halk da coşkulu bir şekilde iskelede toplanmıştı. Saat 11 sularında beklenen emir geldi ve gemiler iki kol halinde harekete geçti. Bu gemilerin bir kısmı (asker dolu olanlar) çıkarmanın yapılacağı Girne’ye hareket ederken, bir kısmı da (boş ticari gemiler) şaşırtma yapmak için Magosa’ya doğru ilerliyordu. ⁶

 

Donanma adaya doğru hızla ilerlerken Ankara’da hareketli temaslar yaşanıyor, ABD Türkiye’yi çıkarmadan vazgeçirmeye çalışıyordu. Fakat daha öncesinde olanlar olmadı, Türk Hükümeti verdiği kararı değiştirmedi. Akşam saatlerinde Sisco, Türkiye’den ayrıldı. Onun gidişinin ardından da Türk havaalanları trafiğe kapatıldı. ⁷

 

Ecevit, harekattan hemen önce “Barış Harekatı” olarak nitelendirdiği müdahale ile ilgili TRT’de halka şöyle sesleniyordu:

 

“Bu harekât milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı olsun. Umarım ki, kuvvetlerimize ateş edilmez ve kanlı bir çatışmaya yol açılmaz. Biz aslında savaş için değil, Türklere de Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz. Bu karara, ancak bütün diplomatik, politik yolları denedikten sonra mecbur kalarak vardık. Bütün memleketlere, bu arada son zamanlarda yakın istişarelerde bulunduğumuz dost ve müttefikimiz Birleşik Amerika’ya ve İngiltere’ye, meselenin müdahalesiz halledilmesi, diplomatik yollardan halledebilmesi yönünde gösterdikleri iyi niyetli çabalar için şükranlarımı belirtmeyi bir borç bilirim. Eğer bu çabalar sonuç vermediyse, sorumlusu bu iyi niyetli gayretleri gösteren devletler değildir. Tekrar bu harekâtın insanlığa, milletime ve bütün Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim. Allah’ın milletimizi ve bütün insanlığı felaketlerden korumasını dilerim”

 

Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan da şöyle bir açıklamada bulunmuştu:

 

“Mukavemet görmez isek, herhangi bir kan dökülmesi olmayacaktır. Kıbrıs’ta, Dünya sulhunun teminine yardımcı bir harekât olacaktır. Cenab-ı Hak, bu harekâttan dolayı, milletimize ve bütün insanlığa hayırlı neticeler versin. Tarihi görevimizi ifa etmenin bahtiyarlığı içindeyiz.”

 

Ecevit ve Erbakan

 

Türk Ordusu, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra ilk kez ciddi bir müdahaleye girişiyordu. Çıkarmada kullanılacak askeri araçlar, savaş gemileri ve iletişim cihazları daha önce bu denli ciddi bir müdahalede hiç kullanılmamıştı. Bu durum, beklenmeyen aksiliklere ve trajikomik olaylara sahne olacaktı.

 

Türk Genelkurmay Başkanı Semih Sancar, 19 Temmuz’da orduya ve halka seslenerek önemli bir bildiri yayınladı:

 

“Şanlı Türk Silahlı Kuvvetleri ve Ulusu. Mesajımın yayınlandığı şu anda, kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizin emrinde ve O’nun yüce varlığından aldığı güçle, devletlerarası antlaşmaların kendisine tanıdığı haklara dayanarak, Kıbrıs’ta ve bölgede barışı sağlamak, yavru vatanda yaşayan ırkdaşlarımızın güvenliğini sağlamak maksadıyla birleşik bir harekâtta bulunmaktadır. Türkün kahramanlığını ve barışseverliğini bir kere daha cihana ispat eden Silahlı Kuvvetlerimiz, bu hareketimizde, şanlı tarihimize ve insanlığa unutulmayacak bir sayfa açmaktadır. Kahraman Türk Milleti’nin, yıllarca bu barışı gerçekleştirmek yönünde gösterdiği metanet de ayrı bir övgüdür. Yüce Türk Ulusu zafer haberlerimizi beklemektedir. Tarihimiz ve ulu Atamıza layık olacağınıza inancım sonsuzdur.”⁸

 

20 Temmuz sabahı yeni bir gün başlarken Türk askerleri havadan, karadan ve denizden Türk tarihinin en önemli harekatlarından birine başlıyorlardı. Kıbrıs ise, binlerce yıllık tarihinde aradığı huzuru bulmuş olduğu zamanlara geri dönmek için can atıyordu.

 

Deniz komandoları Mersin’de bulunan Jandarma botları ile adaya gidecekti. Öncelikli olarak su altı keşfi yapacak ve gemileri sıkıntıya düşürecek unsurları yok edeceklerdi. SAT (Su Altı Taarruz) ve SAS (Su Altı Savunma) birlikleri de kıyıbaşlarını tutarak çıkarma birliklerinin en az zarar görerek karaya çıkmasını sağlayacaktı. F5 ve F100 uçakları ile gelen paraşütçüler ise kritik bölgelere indirme yapacaklardı.

 

TCG Ertuğrul önderliğinde adaya yaklaşan filo, burnunu belli zamanlarda Magosa’ya çevirip Rum istihbaratını şaşırtmaya çalışıyordu. Aynı zamanda Magosa kıyılarına kadar gelecek boş ticari gemiler ile Rumların kuvvetlerini yanlış yerlere kaydırması ve hazırlıksız yakalanmaları amaçlanıyordu.

 

Sabah saatlerinde adaya varan uçakların ilk hedefi Rum mevzileri ve yığınaklarıydı. Belirli hedefler tahrip edildikten ve kıyı güvenli hale getirildikten sonra ise çıkarma, nihayet başlayacaktı. Türkiye, savaş tehlikesi sebebiyle Ankara, İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne, Çanakkale, Balıkesir, Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Adana, İçel ve Hatay’da 20 Temmuz’dan itibaren sıkıyönetim ilan ettiğini duyurdu. ⁹

 

2. Çıkarma


20 Temmuz 1974 saat 06.05’te Deniz Komando Timlerinin çıkarma yapmasıyla Kıbrıs Barış Harekatı başlamış oldu.

 

Komandoların ardında İstihkam timleri karaya çıkarak mevzi aldılar ve olası bir püskürtmeye karşı sahilde bariyer oluşurdular. Hücum botlarla gelen Amfibi Alay Birlikleri ise kıyıbaşlarını tutmak ile görevlendirilerek ileri harekata kalktılar. ¹⁰

 

Çıkarmadan bir görüntü

 

Havacılar ise adaya geldiklerinde Rum ateşi ile karşılaştılar. Binbir zorlukla saat 7 sularında ilk taburlar karaya inmeye başladı. Oldukça hızlı ve profesyonel bir indirme harekatı yaşanıyordu. Her tabur ortalama 2.5 dakikada helikopteri boşaltarak iniş gerçekleştiriyordu. Karaya inen taburlar, planlandığı gibi Kıbrıs’taki Türk Mukavemet Teşkilatı’na bağlı birliklerle birleşerek Doğruyol-Karatepe arasındaki bölgede savunma durumuna geçeceklerdi. Nitekim günün sonunda Kıbrıs Türk Alayı ile birleşmiş ve Gönyeli bölgesinde önemli mevzileri ele geçirerek başarılı olmuşlardı.¹¹

 

Paraşütçüler

 

Sahile çıkarma yapan birlikler de ilerlemeye çalışıyorlardı. Amfibi Birlikleri, donanmanın topçu desteğini de arkasına alarak ileri harekata kalkmış ve Girne-Karava-Geçitköy yoluna ulaşmışlardı. ¹²

 

Böylece ilk gün Rumlar pek çok bölgede beklenmedik yönde gerçekleşen Türk saldırılarına karşılık verememiş ve Türkler başarılı bir başlangıç yapmıştı.

 

Fakat savaş henüz yeni başlıyordu. Türklerin ilk aşamada yanlarında ağır silah getirmemeleri Rumlar lehine bir avantajdı. Zira Makarios’un 1964’te Sovyetler Birliği’nden yardım kapsamında aldığı T-34 tankları ve bazı mekanize araçlar Rum Ordusu’nda bulunuyordu. Böylece Rumlar ilk şoku atlattıktan sonra 20 Temmuz akşamı büyük bir tank saldırısına girişmeye başlamıştı.¹³

 

Tank saldırısı hava karardığı zaman daha da şiddetlenerek devam etti. Girne’ye saldıran 15 tank, oldukça kanlı çatışmalara yol açtı. Fakat Türk Ordusu hava aydınlanana kadar mevzisini korumaya kararlıydı, zira uçak desteği ile tank saldırılarının etkisini azaltabilirlerdi.

 

Tank saldırısı

 

21 Temmuz sabahı hava aydınlanırken gelen hava desteği, Rum saldırısının etkisini kırmıştı. Rum Ordusu, havadan inen birlikler ile çıkarma birliklerinin birleşmesini engellemek zorundaydı, zira Türkler Girne-Lefkoşa hattını ele geçirirse bu Rumlar adına büyük bir felaket olacaktı. Bu sıralarda ise  BBC ve Yunan radyo yayınlarında Türklerin ağır bir yenilgiye uğradığı anlatılıyordu. Durumun hiç de öyle olmadığı kısa bir süre sonra anlaşılacaktı. ¹⁴

 

21 Temmuz’da Türk ileri harekatı daha da kuvvetlenerek devam etti. Fakat Rum Ordusu da Yunan desteği ile toparlanmış ve güçlü bir hat oluşturmuşlardı. Gün boyu devam eden kanlı mücadeleler sonucu iki taraf da ağır zayiat verdi. Fakat Türkler adına o gün oldukça acı verici bir olay yaşandı. Türk Ordusu, iletişim eksikliğinden dolayı kendine ait olan bir gemiyi Yunan filosuna ait zannedip batırdı.

 

Akdeniz’de keşif uçuşuna çıkmış olan bir Türk uçağı Kıbrıs’a doğru giden bir filo keşfetmiş ancak kimliğini tespit edememişti. Bu gözlem Ankara’da büyük bir infial yarattı. Bu filonun Yunanlılara ait olup Kıbrıs’a yardım gönderdiği düşünülüyordu. Genelkurmay, derhal hükümeti durumdan haberdar etti. Eğer bu Yunan filosu ise, adaya ulaşmadan durdurulmalıydı.

 

Ecevit konuyla ilgili bilgi almak için Amerikan Dışişleri Bakanı Dr. Henry Kissinger’la temasa geçmiş ancak Kissinger, konvoydan haberleri olmadıklarını söylemişti. Ankara tedirgindi, filoya yapılacak bir müdahalenin Türk-Yunan Savaşı’na yol açacağından korkuluyordu. Fakat durum oldukça elzemdi ve acilen bir karara bağlanması gerekiliyordu.

 

Sonunda filoya müdahale kararı alındı ve ilgili birliklere brifing verildi. 48 uçak ve 3 muhrip gemisi, Yunan (!) konvoyuna saldırmak üzere görevlendirilmişti.

 

Yaşananlar büyük bir felaket olmuştu. Konvoy saldırıya uğradıktan ve Kocatepe muhribi battıktan kısa süre sonra konvoyun bir Türk konvoyu olduğu anlaşılmış ve saldırı hemen durdurulmuştu. Fakat bu durum Kocatepe’deki 57 askerin şehit olmasını engelleyememişti.

 

Batırılan Kocatepe Muhribi

 

Harekatın ikinci günü bu yoğunlukta geçmişti. Bu sırada ağır silah taşıyan Türk gemileri de Kıbrıs’a ulaşmış ve silahlar 22 Temmuz’a girilirken Türk Ordusu’na teslim edilmişti. Durum gözden geçirildiği zaman, kıyı bölgelerini tutan ve son olarak ağır silahlarına kavuşan bir Türk Ordusu mevcuttu. Ecevit, bu statüyü göz önüne alarak bir yandan Ankara’ya harekatın durdurulması yönünde gelen yoğun baskıları değerlendirdi ve 22 Temmuz günü saat 10’da yaptığı açıklama ile saat 17’de ateşkes ilan edeceklerini bildirdi.¹⁵

 

22 Temmuz’da Türk birlikleri yeni takviyeler ile daha da güçlü bir hale gelmişti. Akşama dek süren ileri harekatlar ile Girne-Lefkoşa hattı tamamiyle Türk hakimiyetine alınmış, böylece çıkarma birlikleri ve paraşüt birlikleri birleşme sağlamışlardı. Girne’nin ardından Boğaz’a yapılan ve tanklar ile gerçekleştirilen saldırı da başarıyla sonuçlanmış ve Boğaz da Türk Ordusu’nun eline geçmişti.

 

Artık Lefkoşa önlerine gelen Türk askerleri, 22 Temmuz günü Lefkoşa Havaalanı’nı bombalamak ve böylece Rumların havadan ikmal almasını engellemek için Genelkurmay’dan izin ister. Havaalanında Onasis şirketine ait 6 uçak olduğu da belirtilmiş ve Genelkurmay, kazara bomba düşürme taktiğini uygulayarak havaalanını bombalama emrini vermiştir.. Fakat bu durum havaalanı çevresinde askerlere sahip İngiltere ile bir krize sebep olmuş, hatta kimi iddialara göre Türk-İngiliz Savaşı’nı gündeme getirmiştir. ¹⁶

 

3. Cenevre Konferansları


Rumların kritik mevzileri kaybetmesi ve inisiyatifin Türklere geçmesi ile ateşkes kararı verildiği zaman sonuç oldukça açık bir biçimde görülüyordu. Bu durum önemli politik etkiler yarattı. Kıbrıs’ta darbe yapan EOKA lideri Sampson ve Yunanistan’da darbe yönetimi birer birer istifalarını verdiler. Kıbrıs Rum kesimini, istifa eden Nikos Sampson yerine artık  Glafkos Clerides temsil edecekti. Yunanistan’da asker, bir süredir otokrat biçimde hakim olduğu ülkeye yeniden demokrasiyi getirmek üzere çalışmaya başlamış ve bu sebeple Fransa’da bulunan siyasetçi Konstantin Karamanlis çağırılarak çalışmalara başlaması istenmişti.

 

Birleşmiş Milletler, ateşkes kararının ardından Kıbrıs’ta yeniden anayasal düzen kurmak için tarafları Cenevre’de toplamaya karar verdi ve böylece Türkiye, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs’tan temsilciler Cenevre’de görüşmelere başladı. Üç ülkenin Dışişleri bakanları, her iki toplumun kendi otonom yönetimlerine sahip olması üzerinde tartışmış ancak kesin bir çözüme bağlanamadığı için 1 hafta ara verilerek tekrar toplanılması kararı alınmıştır.

 

İkinci Cenevre Konferansı’na kadarki süreçte Rumlar, adada boş durmuyorlar ve Rum askerlerinin bulunduğu bölgede savaşın ortasında kalmış Türklere saldırıyorlardı. Türkler zor durumda olan soydaşlarına yardıma devam ediyorlardı. Ateşkese rağmen adada halen çatışmalar sürüyordu.

 

Cenevre’de tekrar başlayan görüşmeler, Türkiye’nin adada ikili yönetim kurulması teklifinin görüşülmesi ile devam ediyor ancak Rum tarafı bunu kabul etmiyordu. 10 Ağustos’ta adadaki Rum ve Türk taraflarını temsilen Clerides ve Denktaş toplanmış ve Denktaş, adanın %34’ünün Türklerde ve geri kalanının da Rum yönetiminde kalmasıyla sağlanan ikili federatif yönetimi önermiş ancak Clerides, teklifi reddetmişti. Çözüm arayışındaki Denktaş, bu sefer adanın kuzey kısmındaki birkaç bölgenin Türk yönetimine verilmesini (bu bölgeler yine adanın %34’üne denk geliyordu) önermiş, Clerides ise bu sefer hükümete danışmak için süre istemişti. Bunun Kıbrıs’ta halen saldırıya devam eden Rumların bir zaman kazanma taktiği olduğunu düşünen Türkiye, bunu görüşmeyi reddetti. ¹⁷

 

Günlerce süren tartışmalar ile bir karara varılmasıın mümkün olmadığını gören Türkiye, 14 Ağustos’ta adada ikinci bir harekata başlanması kararını aldı. Meşhur “Ayşe tatile çıksın.” parolası,  ikinci harekatın başlaması için 13 Ağustos’ta Türk Dışişleri Bakanı Turan Güneş tarafından Ankara’ya iletildi.

 

4. İkinci Harekat


İlk harekatta Türk Ordusu kıyı kesimlerinde önemli bölgeleri ele geçirse de, oldukça sıkışık bir durumdaydı. Dolayısıyla yapılacak ikinci harekatta, adada bulunan orduya daha fazla zırhlı birlik takviye edilerek hareket kabiliyetinin artırılması ve iç kesimleri ele geçirmesi hedefleniyordu. Türk birliklerinin hedefi merkezi Lefkoşa olmak üzere, batıda Lefke ve doğuda Magosa şehrinden oluşan Atilla Hattı’na ulaşmaktı.

 

Türk Askeri Kıbrıs’ta

 

 

İkinci harekatın 14 Ağustos sabahı erken saatlerde başlaması planlanmıştı. İlk olarak istihkamcılar bölgedeki mayınları temizledi ve ardından topçu ateşi başladı. Türk Ordusu, saatler 05.30’u gösterdiğinde ileri harekata başladı. Gün boyu devam eden taarruz ile Orga Burnu, Yorgoz, Kalorka, Serdarlı, Lefkonuk, İpsos ve Rumların yıllar önce ele geçirdiği Türk  mevkilerinden Serdarlı ele geçirildi. Türk Genelkurmayı, bu başarıların ardından saat 16.15’te şu açıklamayı yaptı:

 

“Rumlar  tarafından  tahkim edilen  ve mayınlanan sahaları  temizleyerek geçen

birliklerimiz, Timbu ilçesini ve havaalanını, Meriç bölgesini ele geçirmişlerdir.

 

Kara,  deniz ve  hava kuvvetlerimizin  yakın işbirliği ile yürütülmekte  olan askeri

harekât yapılmış  olan plana tam bir  intibak ile her istikamette  uygulanmakta ve geliştirilmektedir.  Yıllardır Rumların insafına bağlı olarak  kuşatılmış durumdan yaşayan Serdarlı Türk sancağı ile birliklerimiz birleşmiştir.”¹⁸

 

15 Ağustos sabahı geciken ikmaller yüzünden taarruza geç başlandı. Magosa’yı kuzeyden ve güneyden saran zırhlı birliklerimiz öğlen saatlerinde birleşerek taarruza başladılar. Saat 12’de Boğazköy ve saat 16’da Magosa Türklerin eline geçmişti. Böylece adanın %38’ini oluşturan Atilla Hattı’nın büyük bölümü ele geçirilmişti. ¹⁹

 

16 Ağustos sabahı Genelkurmay, akşam saat 19.00’da ateşkes ilan edileceğini bildirdi. Türk Ordusu, Batı cephesine yoğunlaşarak Lefke’ye taarruz etti. Aynı zamanda Lefkoşa’da da kanlı çatışmalar yaşandı ve Türk uçakları Lefkoşa’yı bombalayarak Rum mevkilerini dağıttı. Akşam saatlerinde ateşkes ilan edildiği zaman Türkiye, Kıbrıs adasındaki Lefke-Lefkoşa-Magosa hattını ele geçirmiş ve böylece hedefe ulaşılmıştı.²⁰

 

Atilla Hattı

 

 

5. Harekatın Sonrası


Kıbrıs’taki 15 Temmuz darbesiyle ve EOKA’nın Elen Cumhuriyeti’ni ilan edip adayı Yunanistan’a bağlama girişimi ile başlayan ve Türkiye’nin bu oldubittiye karşılık vererek 20 Temmuz’da adaya asker çıkarmasıyla devam eden süreç, 16 Ağustos’ta adanın Türk yoğunluklu kuzey bölgesinin Türk Ordusu’nun hakimiyetine alınması ile sonuçlamıştır.

 

Fakat savaş sonrasında görülen durum vahimdi. Türk köyleri perişan durumdaydı. Rumlar geri çekilirken hem halkı katlederek hem de köyleri yakarak, şehirleri harap ederek geri çekilmişlerdi. Bölgeye akın eden gazeteciler, vahşete bizzat tanıklık etmiş ve dünya kamuoyunda katliamlar gündem olmuştu.

 

Türk Ordusu’nun harekat sonrasında ortaya çıkardığı katliamlar, oldukça tüyler ürperticiydi. Bebeğine sarılmış halde katledilen kadınlar, elinde oyuncakları ile çocuklar ve daha pek çok korkunç olay, Türk halkını derinden etkilemişti. 1974’te hiçbir parti ayrımı olmaksızın, herkes bir ve bütün haldeydi ve Kıbrıs Türklerine yardım etmek istiyordu.

 

Savaş sonrasında adada ilk olarak Geçici Türk Yönetimi kuruldu ve Türklerin yaralarının sarılması konusunda yoğun bir çalışma başladı. 13 Şubat 1975’te ise Geçici Türk Yönetimi Meclisi, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulduğunu belirtti ve ilk cumhurbaşkanı Rauf Denktaş olarak oy birliği ile seçildi. KTFD Anayasası ise, 8 Haziran’da kabul edildi.

 

Yunan Temyiz Mahkemesi, 15 Temmuz’da gerçekleşen darbeye destek olan ve böylece adada katliam ve savaşa yol açan cuntacılar ile süren dava ile ilgili 1979 yılında şu kararı vermiştir:

 

“Zürih ve Londra antlaşmalarına göre Kıbrıs’a yapılan Türk askeri müdahalesi yasaldır. Türkiye, yükümlülüklerini yerine getirme hakkı olan garantör devletlerden biridir. Esas suçlular darbeyi hazırlayan ve icra eden ve bu suretle de bu müdahalenin koşullarını hazırlayan Yunan subaylarıdır.”²¹

 

Kıbrıs’ta hayat yeniden başlarken, Kıbrıs Türk Federe Devleti Türk Lirası kullanımına geçmiş, bunun üzerine Birleşmiş Milletler sert bir tepki vererek Türk Federe Devleti’nin hukuki olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir parçası olduğunu ifade etmiş  ve adadaki egemenlik hakkının Kıbrıs Cumhuriyeti’nde olduğu savunulmuştu.

 

Bunun üzerine 1983’te Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, halkların self determinasyon hakkını kullanarak bağımsızlığını ilan ettiğini açıkladı ve böylece Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Başta BM olmak üzere yönetimler, bunu kınadı ve tepki gösterdiler.

 

Mart 2019 itibariyle uluslararası kamuoyu, KKTC’yi hukuki olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir parçası saymakta olup de facto (fiili) devlet olarak tanımaktadırlar. KKTC’yi bağımsız devlet olarak tanıyan tek devlet Türkiye’dir. 1999’da BM tarafından Kanunsuz Bölgeler listesine KKTC alınmak istenmiş, Türk diplomatların itirazı sonrasında bu girişim iptal edilmiştir.²²

 

6. KKTC


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye hükümetinin de desteğiyle 1980’lerden itibaren hızla yeniden yapılanma sürecine girmiş ve ekonomik büyüme sağlanmaya çalışılmıştır.

 

2000’de KKTC’de kişi başına düşen milli gelir 4978 dolar seviyesinde iken 2018’te yaklaşık 14.000  dolar seviyesine yükselmiştir. Bu ekonomik durum, Türkiye ile paralel ve Türk Lirası’nın durumundan etkilenerek değişim göstermektedir.

 

Bölgede nüfus, 350.000 seviyesindedir ve açılan pek çok üniversite ile öğrenciler, nüfusun önemli bir kısmını oluşturmaktadır. KKTC’deki 17 Türk üniversitesi bulunmaktadır, bunların YÖK tarafından denkliği ilan edilmiştir ve bazıları Avrupa Üniversiteler Birliği’nin üyesi konumundadır.

 

KKTC’nin Şu anki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı

 

 

Güney ile birleşme konusu geçen zaman içinde pek çok kere gündeme gelse de, herhangi bir çözüme ulaşılamadan sonuçlanmıştır. Adada 2004 yılında Birleşmiş Milletler tarafından oylanan ve güneyle birleşmeyi içeren çözüm planına Kuzey Kıbrıslılar büyük çoğunlukla “evet” demiş ancak Rum kesimi çoğunlukla “hayır” oyu kullanmıştır. Bu durum Kuzey Kıbrıs halkının kamuoyunda Rumların çözüm istemediği anlayışı oluşturmuş ve adada birleşme yanlısı sol partilerin oyları düşüşe uğramıştır. Güney Rum kesiminin verdikleri bu kararın akabinde Avrupa Birliği’ne girmeye hak kazanmış olması da düşündürücü bir gelişmedir.²³

 

Adada birliği sağlamaya yönelik görüşmeler, en son 2015’te başlamış ve 2017’de çözüme ulaşamadan son bulmuştur. Fakat bu konu, her iki tarafın devamlı gündemi olmaktan çıkmıştır. Zaten Avrupa Birliği’ne seçilmiş olan Rum Yönetimi de Türkler ile birleşme konusunda pek istekli değildir. Bu sebeple adanın geleceğinde birleşme olasılığı oldukça düşük gözükmektedir.

 

7. Sonuç


Kıbrıs meselesi uzun zamandır oldukça kafamı karıştıran bir konu idi. Çeşitli zamanlarda okumalar yapmak ve bilgi edinmek girişiminde bulunmak isteğindeydim ancak bir türlü yeterli zamanım olmamıştı. Flaps Club’a katılmam ile yazınsal üretimde bulunmam gerekiyordu ve bu vesileyle Kıbrıs meselesini incelemeye karar verdim. Fakat okumalar yaptıkça, öncesinde sadece ara sıra haberlerde birleşme iddiaları ve “yavru vatan” başlıkları ile gördüğüm bu adayı çok daha fazla sevmeye başladım.

 

Kıbrıs, binlerce yıldır pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış, her çağda çekişmelere sebep olmuş ve geçtiğimiz yüzyılda “barış”ın mücadelesini vermiş bir adadır. Bu anlamda hem ada halkı, hem de dünya tarihi açısından oldukça önemlidir.

 

Kıbrıs’ta yaşananlar aynı zamanda Türk askeri bağımsızlığı açısından da önemlidir. Zira harekat sonrası ABD’nin başlattığı silah ambargosunun yarattığı etki sayesinde milli askeri sanayimiz oldukça önemli gelişmeler katetmiştir. Atatürk döneminden sonraki ilk ağır sanayi hamlesi de, Kıbrıs olaylarının olduğu dönemde Başbakan Yardımcısı olan Necmettin Erbakan’ın iktidarı döneminde ortaya çıkmıştır.

 

Son sözü söylemek gerekirse Kıbrıs hem 20. yüzyılda barışın sembolü olmuş, hem de Türkiye’yi “Amerikan Rüyası”ndan uyandırarak milli ve bağımsız ekonomiye yönlendirmiş olup Türkiye’nin geleceğini şekillendiren başta biz gençler olmak üzere her vatanseverin okumalar yapıp öğrenmesi ve Türkiye’nin geleceği için ders çıkarması gereken konulardan biri halini almıştır.

 


 

Kaynakça:

  1. Tarakçı, Mustafa. Kıbrıs Barış Harekatı, Hiperlink Yayınları, 2010, s:117.
  2. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:118.
  3. Solsten Eric, Cyprus, A Country Study, s.42.
  4. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:118.
  5. Kıbrıs Barış Harekatının Bilinmeyen Yönleri, Yaprak Yayınevi, İstanbul, s:170.
  6. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:136.
  7. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:131.
  8. Savrun, Ergenekon. Kıbrıs’ta Yunan Cunta Darbesine Karşı Türk Barış Harekâtının Belgelerle Kısa Tarihi, International Journol of Humanities and Education, s:10-11.  
  9. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kıbrıs_Harekâtı
  10. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:137.
  11. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:138-141.
  12. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:140.
  13. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:144.
  14. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:152.
  15. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:163.
  16. www.hurriyet.com.tr/gundem/1974-te-ingiltere-ile-savasa-girmemize-ramak-kalmis-38281461
  17. Solsten, Eric, a.g.e s:43.
  18. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:206.
  19. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:207.
  20. Tarakçı, Mustafa. a.g.e, s:209.
  21. https://tr.wikipedia.org/wiki/Kıbrıs_Harekâtı
  22. https://www.yenisafak.com/yazarlar/cevdetakcali/kktcnin-de-facto-varligi-1080
  23. https://www.dw.com/tr/kıbrısta-yollar-ayrılıyor-mu/a-42085956