Bölüm 04
Anı yaşamaya çok önem veren birisiniz. Sizce an nasıl yaşanır?
Ben anı yaşamayı bilmiyordum. Her insan bilir de, ben bu konuda beceriksizlerdendim. Bunu öğrenmek zorunda kaldım. Gerçekten öyle, yani bir şeyden bahsedeceğim, bir şey yapmanın zorluğunun avantajından bahsedeceğim. Pek konuşmadığımız bir konudur. Zazen, oturarak meditasyon yapılan bir tekniktir. Zazen’de oturursun, düşmemeye çalışırsın, yani düşünmemen gerekir. Hiçbir şey düşünmemek ne demek yani? Zazen yaparsın. Ben çok küçük yaşta 17-18 yaşında zazen çalışıyordum. İşte meditasyon yapmayı öğreniyordum ve yapamıyordum bir türlü, oturamıyordum ya. Böyle bacağım ağrıyor, kıçım ağrıyor, nefesim bir şey oluyor, aklıma sürekli bir şey geliyor vesaire. Yapamıyorum, delireceğim yani. 25 dakika boyunca oturuyorum ve kafama sürekli fikirler geliyor. Devam ettim bununla mücadele etmeye. Çok sonra bazı metinlerde bazı ustaların şeylerinde görmeye başladım.
Meditasyon yapamamamın aslında büyük bir avantaj olduğu…
Meditasyon yapamamam derken kolay yapama, kolay oturamama, kolay boşluğa ulaşamamamın. Çünkü o zaman bir yolculuk olmaya başlıyor. O zaman ilerleme olmaya başlıyor. Yani sen alıp onu zorla yapıyorsun aslında. Mesela şey gibi disleksik birinin yazar olması gibi, dille ilgilenmesi gibi. Daha dün vardı, bir uzmanla tanıştım. Çocuklara okuma yazma öğreten şeyler yapıyor. İnanılmaz… Kendisi oturmuş İstanbul’da yazılımlar geliştirmiş. İşte bunlar; kendisi yazılımcı tutmuş, yıllarca uğraşmış. Bir yazılımcıyla çözememiş; ikinciye geçmiş, üçüncüye geçmiş. Kendi fikirlerini ve bilinen metotları yazılımlara koyup çocuklarla çalışmaya başlamış. Dedi ki “Ben disleksik biriyim” dedi ve ben böyle bir anda tekrar çok heyecanlandım . Ben bunu çok gördüm.
Çok iyi ressamlar gördüm spastik diye öğretmenleri tarafından tanımlanmış ressamlar gördüm.
Yani lisedeyken düz bir lisedeyken bütün dersleri iyi iken resim dersindeki hoca sen resim yapamazsın dediği ve gidip işte sonra Slovenya’da yılın sanatçısı seçilen biri. İnanılmaz bir ressam biliyorum yakından. O da öyle. Burada şu var; bir şeyi yapmanın zorluğunun getirdiği avantaj var. Çünkü onu sen zorla öğreniyorsun. Mesela görmüyorsun gözün bozuk ve resim çizmek istiyorsun. Senin yolun özel bir yol olmaya başlıyor, çok zor ama sen resim çizmeye başladığında çok kararlı bir sürü mücadele geçirmiş biri oluyorsun. Benim için anı yaşamak böyleydi. Ben anda duramayan nerede olduğumuzun farkında sürekli kontrol işte neler dönüyor bilmem farkında biriydim. An tarafım vardı yok değil yani o da vardı ama azdı. Yavaş yavaş okuduklarımla yaptığım denemelerle vesaireyle bunu öğrendim. Bu bir yol yani biz hep hayatta bir şey olacağız zannediyoruz.
Hayat, olmak istediğin hedefler için giderken gittiğin yollardan ibaret, olduğun şeylerden değil.
Deminki ünvan şeyine de geliyor aslında yani konuşma burada da geliyor. Burada bir şey olacağım, sonra da bir şey olacağım, sonra bir şey olacağım. Ya sürekli bir şey oluyorsun. Olmak ne kadar sürüyor ki? Dört yıl boyunca üniversiteden mezun olmaya çalışıyorsun. Üniversiteden mezun oldum diye 4 yıl gezen birini görmüyorum ben. 2 ay gezebiliyor yani. Hissi muhtemelen üç gün sürüyor, hadi bir hafta olsun. Sonra “şimdi ne yapacağım, şimdi ne olacağım”, diyor. Dolayısıyla yolda geçiyor. Bunu anlamak gerekiyor. An da böyle bir şey. An yol demek aslında, yapmak an demek. Bizim şunu anlamamız lazım: olmanın bir önemi yok. Tabii ki önemli çünkü kendine hedef koyuyorsun. Yani mesela şeye bak judo, aikido. O‘do’ ne? Yol .Tarikat dediğimiz ne? Yol. Ya bildiğin bütün kavramlar bununla ilgilenmiş zaten tarihte. Niye? Bir idea koyuyor. Ben buraya gitmek istiyorum. Hatta çoğu diyor ki oraya gidilemez.
Dolayısıyla yolculukla ilgilenmeye başlıyoruz. Hikaye bu. Olmak, tabii ki biraz şeyle de ilgili, kapitalizmle de ilgili. Çünkü sana yol üzerinden bir şey satamam ben kolay kolay. Düşün, senede bir tane tatil satıyorum, ne yapacağız, tatile ulaşmaya çalışacağız. Tatil boyunca tatil yapmaya ulaşmaya çalışacağız, muhteşem değil mi? Ya huzurlu olmayı arama yolculuğu bu. Arada o yüzden zorluklar var. Bunu satman biraz zor. Belki yeni nesil olabilir, yeni nesil bunu isteyebilir, emin değilim. Bizim nesle gitmez ama bu yani. Yok abi bana getirme şezlongu açın çimlerde yatayım falan der yani. Sonucu göster bana, ne olacak? Ben kendimi nereye koyacağım. Fotoğrafı göster, hemen içinde beni koy. Yani bizim şeyimiz o. Halbuki oraya ulaşman gerekiyor, o yolculuk keyifli. Yani bunu anlamamız lazım. Ben o yüzden yolculuk ne demek, çevremde kim var, ortam nasıl muhabbet nasıl, bu demek. Dolayısıyla mesela üniversite seçecek öğrencilerle aynı şeyi konuşuyorduk işte. Gidin abi okula gidin yani, üst sınıfın olacak biriyle tanış, muhabbet et. Muhabbeti sarıyorsa gir o bölüme. Anladın mı, yani şey değil “ben ille mühendis olacağım” filan. Git bakalım orda kafa dengi tipler varsa demek ki onların yaşayabildiği bir ortam vardır. O yüzden an böyle bir şey gibi geliyor, yol gibi geliyor bana.