Tutkunuz gereği makro boyutlarda dolaşıyorsunuz. Bunun size ve düşünce hayatınıza etkileri nasıldır?


 

 

Bir şeyin büyüğüne baktığınız zaman, bir filin yanına gittiğiniz zaman, insan ister istemez bir de kendine bakar, file bakar ve ‘‘Ne kadar büyük!’’ der. Aslında file “Ne kadar büyük!” demektense biz ne kadar küçük kalıyoruz, onu düşünmek belki çok daha mantıklı. Yani filin yanına gidinceye kadar birçok kibirlerimiz vardı belki, kendimizi çok güçlü ve akıllı hissediyorduk ama örneğin fille fiziksel olarak bir yarışa girecek olursak eğer, akıl dışında her konuda büyük bir ihtimalle her konuda yeniliriz.

 

İş makro boyutlardaki evrene  gelince, uzay da dememek lazım. Uzay, sadece bir hacimden ibaret belki. Onu kastederken uzay diyoruz ama evren dediğimiz zaman, ucu bucağı ve sınırları olmayan büyük bir boşluktan ve içinde var olan birçok şeyden bahsediyoruz. Bir insan olarak bize verilmiş en kıymetli değerlerden birisi aklımız. Akıl. Bu evreni kaplayabiliyoruz. Akıl, ışık hızından daha hızlı hareket edebiliyor yani gökyüzünde bir yıldızdan diğerine bakarak her ikisini de anlayabiliyoruz. Bir yıldızdan diğerine gidebiliyoruz. Bu yaptığımız yolculuk, görsel olarak yaptığımız yolculuk ve zihinsel olarak yaptığımız ışık hızının binlerce, milyonlarca katı. O kadar hızlı oluyor açıkçası.

 

Böyle makro, yani çok büyük bir evrenle uğraşmaya başladığınızda, onu görmeye başladığınızda azıcık ucundan da olsa tanımaya başladığınızda, bir insan olarak birçok şey değişiyor. Yani insan olarak çıkıntılarınız yavaş yavaş yuvarlaklaşmaya başlıyor. Sivri bir çatal gibiyseniz, bir kaşığa dönüşüyorsunuz. Tamamen yumuşak kenarları olan bir kaşığa dönüşüyorsunuz. Evreni anladıkça, her şey yerli yerine biraz daha fazla oturuyor. Daha mütevazı olmanız gerekiyor, ister istemez. Yani gerçekten anlayabiliyorsunuz. Bir inancınız varsa inancınız belki de kuvvetleniyor. Bir inancınız yoksa belki düşünmeye başlıyorsunuz. İsterseniz matematiğin istatistiğini kullanın, isterseniz olasılığını kullanın -en iyi kullanabileceğiniz şeylerden birisi- evrenin yapısıyla ilgili konuşmaya başlayın. Bunlar da aslında yetmiyor. Dolayısıyla evren, insanı farklı bir boyuta taşıyor.

 

Bunun minimum düzeyde yani astronomi eğitimiyle insanlara öğretilmesi lazım. Yani nasıl insanlar yemek yemek için sofraya oturabiliyorlarsa; çorbayı içebilmek için bir kaşığı kullanmayı becerebiliyorlarsa; minimum düzeyde o bilgilere sahipse eğer astronomi konusunda da minimum düzeyde hiç olmazsa bütün insanların bilgiye sahip olmaları gerekir. Fakat “Bu bilgi Türkiye’de nasıl veriliyor?” diye sorulduğunda ilginç bir şey karşımıza çıkıyor. O da şu: 1974 yılında astronomi ders olarak okullardan kaldırılmış vaziyette. Ki o yıllarda 1969’da Uzay Çağı başlamıştı, 74’te ise biz okullardan astronomiyi kaldırmıştık, beş yıl sonra. Burada muazzam bir yaman çelişki var gerçekten: Neden? O bilgisizlik günümüzde belki fark edilmiyor ama çok derin bir çatlağa sebep olmuştur, insanların hayatında. İnsanlar astronomiyi öğrenmiş olsalardı, bugünki teknolojimiz çok daha fazla gelişmiş olurdu. Bugünki siyasi hayatımız, birçok değer yargımız bile değişmiş olurdu. Çok daha farklı anlardık yaşadığımız dünyayı, evreni ve her şeyi. Dolayısıyla “Astronomi bugün okutuluyor.” diyebilirler. Seçmeli olarak okutuluyor. Bunlar aslında çok yüzeysel ve garip uygulamalar. Astronomiyi okuturken öğretmenler de astronominin öğretmeni, astronomi uzay bilimi mezunları tarafından yapılabilecek bir iş olduğu için buradan çıkabilmeli, böyle bir imkânımız yok, hiç verilmedi. Eğitim fakültelerinde astronomiyle ilgili bir öğretmenlik eğitimi yok. Astronomi mezunlarına doğrudan doğruya sunulan bir iş olanağı yok ve bu zincir uzayıp gidiyor. Bunun farkına varıyor olmamız gerekir.

 

1996’dan beri bu konularla ilgili toplumu eğitmeye çalışıyoruz. Resmî bir eğitim değil, sadece gönüllü bir eğitimle bu konunun uzmanları olarak sadece yüz kadar insanız, bu konuda iyi kötü çalışan. Buna rağmen bizim kendi yaptığımız yüzeysel bir istatistiğe göre 1996’dan beri ulaştığımız, neredeyse birebir ulaştığımız konferans salonlarında yaklaşık yedi milyon insanı astronomi konusunda eğitmişiz. Öyle görünüyor. Son zamanlarda medyanın bu kadar iyi kullanılır olması, astronomi bilgilerinin çabuk erişilebilir olmasını sağladı. Astronomiyle ilgili bilincin diğer alanlarda olduğu gibi daha da artmasını sağladı.

 

Sorunuz tutkuydu: Tutku bitmez, tükenmez, bu böyle devam eder. Ortaokul ikinci sınıftan beri aynı heyecanı duyuyorum, diye düşünüyorum. Evet, beden yaşlanıyor ve yaş alıyor olabiliriz, enerjimiz azalıyor olabilir ama hiç olmazsa beyin o kadar kötü değil. Beyin, ortaokul ikideki beyin kadar olabiliyor belki de. Çünkü o düşünceleri saklayabildiği ve pekiştirebildiği için.