Bazen hayatta bazı durumlar hiç beklemediğiniz bir anda gelip sizi bulur. Önce inanamazsınız, anlamlandıramazsınız. Fakat geçmişe iyi baktığınızda aslında hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, bazen bazı şeyler için bir adım atmanız gerektiğini anladığınız anda, hayatın sizi yönlendirdiğini ve kendinizi akışa bırakmanız gerektiğini kabullenirseniz işte o zaman attığınız adımın karşılığını almaya başlarsınız.

İşte 19 ocak’ın akşam saatleri benim için tam da böyleydi.

Bir futbol menajerinin belgesel incelemesi için hayli epik bir giriş oldu sanırım. Ama henüz epik bir şey görmediniz hatta ortam güneşin aydınlanmasına ramak kala kadar karanlık.

 

Bobby Robson.

 

 

Bir akşam vakti hayatıma giren ve bence herkesin de bir nebze hayatına girmesi gereken bir insan. Belgeselin adında da geçtiği gibi bir menajerden daha fazlası.

Bu adamın size kim olduğunu söyleyerek başlayacağımı sanmayın, ki zaten onu anlatmak için yeterli kelime haznesine sahip olduğumu da sanmıyorum.

Amansız bir övgü sürecinden geçtiğinizi düşündüğüm için artık belgeselin kendisine geçebiliriz.

 

Bobby Robson: Bir Menajerden Daha Fazlası

 

 

Bobby Robson isimli ingiliz bir futbol menajerinin kariyerinin başlangıcı, zirvesi ve sonuna değinen Gabriel Clarke gibi bir belgesel tutkununun hazırladığı biyografik bir belgesel.

Daha gencecik bir çocukken emanet edilen orta direk bir takımdan, İngiltere futbol tarihinin en iyi teknik direktörü olarak nam salacağı bir yere doğru giden hikâyeyi anlatan belgeselde; ekip yönetmenin, insan ilişkilerinin, dürüstlüğün ve azmin gözyaşı döktüren öyküsü izlerken aslında insan psikolojisi açısından ömür boyu nasıl “mutlu kalınabileceği” üzerine de dersler veriliyor.

 

1/6

 

Gerek belgeselin yapımcılarının seçtiği anlatım tekniği gerek geçen hikâyelerin tarihi birer vaka olması; bir akşam oynat tuşuna bastığınızda bambaşka bir insan olarak hayata devam etmenizi sağlayacak.

 

Son bir şey daha eklemek istiyorum. Amin Maalouf’un Semerkand romanını okuyanlar bilir; Ömer Hayyam’ın meşhur eseri Rubaiyat’ın orijinal hali, hepimizin bildiği Titanik gemisinde buzulların dibini boyladı ve daha sonrasında olayın büyüklüğünden, ilgilileri hariç birçok insanın duymadığı bir anıya dönüştü. Bu belgeselde de bu tip bir tarihi olay var. 1986 senesinin Dünya Kupası yarı finalinde Arjantin ve İngiltere arasında oynanan maçta dönemin süperstarı Maradona’nın eliyle attığı gol ile (Tanrı’nın Eli diye de adlandırılır) elenen İngiltere’nin başında Bobby Robson bulunuyordu. İnanın belgeseli izlediğinizde duyacağınız kelimeler; samimi, dürüst ve ilkeli bir adamın aslında futbol gibi birçok insana göre hiçbir değeri olmayan bir spor içinde ne kadar felsefi ve ahlaki bir yapının var olduğunu apaçık gösteriyor.