Tarihimiz boyunca iz bırakmış klasik müzik bestecileri ve müzisyenlerinden bahseder misiniz?
Bizim klasik müzik maceramız, çok sesli müzik maceramız bu müziğin Anadolu’ya girdiği 1828 tarihinde başlıyor. Bizim için meşhur Donizetti Paşa ve asıl meşhur olan Avrupa’da İtalyan opera bestecisi onun küçük kardeşi Gaetano Donizetti. Ağabeyi Donizetti, Sultan II. Mahmud’dan davet alınca geliyor ve burada bando kuruyor. Bizim için o, tarihi bir andır çünkü bu topraklara Batı müziğinin resmi olarak ilk kez girdiği ve kurumsal bir düzlemde başladığı dönemdir. Bandosunun kurucusu, şefi, onun için marşlar besteleyen bir Donizetti Paşa’dan bahsediyoruz.-Paşalık unvanını tabii daha sonra aldı.- Ardından onu başka bir İtalyan bando şefleri takip etti ve sultanlara, padişahlara bu müziği öğrettiler. Onlar da eğitimlerinin bir parçası olarak bu alanda küçük eserler ürettiler; piyano çalmayı öğrendiler, vesaire.
Daha sonra tabii bu alanın kurumsallaştırılmasını Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz Yani o çok… Biz müzik devrimi deriz bazen. Müziğin devrimi mi olur? Evet, olur yani bizim gibi bir ülkede yapılanlara baktığınızda hakikaten devrim gibi kişilerin ortaya çıktığını görüyoruz. İşte daha savaşın hemen ertesinde müzik öğretmeni yetiştiren okulun kurulması, Musiki Muallim Mektebi; sonra konservatuarların kurulması ve Batı’ya ilk besteci olmaları amacıyla öğrencilerin yollanması. Ardından, “Türk Beşleri” adını alacak olan: Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Necil Kazım Akses, Hasan Ferit Alnar bu beşliden oluşan bizim müzisyenlerimiz Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Batı müziği icrasıyla ve besteciliğiyle uğraşan, bu işi ana meşgale edinmiş kurucu jenerasyonudur. Ondan sonra gelen jenerasyonlar, işte bu güne kadar geldi.
Bu işin tabii bestecilik tarafı çok önemli işler yaptılar, bunlar bugün hala sahnelerimizde çaldığımız bizim çok sesli Türk müziği ekolü dediğimiz ekolün ilk besteleridir, eserleridir. Daha sonra taş üstüne taş kondu ve bugüne geldi. Yorumculara gelirsek, tıpkı besteciler gibi yine ilk dönemlerden başlamak üzere yorumcu anlamında da Türkiye Cumhuriyeti’nin solist yetiştirme esasına dayalı tabii bir vizyonu var; Harika Çocuklar Yasası örneğinde olduğu gibi bunu görebiliyoruz. Yani bunun en önemli örneği, Atatürk döneminde tabii Atatürk’ün maalesef kısa bir ömür sürmesi, zamansız onu kaybetmemiz belki yorumculuk altında kim bilir neler yapacakken yapamamaları sonucunu doğurdu ama ona Türk Beşleri’ni borçluyuz. Onun döneminde bunlar gitti, eğitildi ve döndüler. İnönü’den itibaren de bu Harika Çocuklar Yasası, Suna Kan, İdil Biret ve diğerleri, arkasından ikisini takip eden virtüöz yorumcularımız yetiştiler. Bunlar hem Türkiye’de, hem de fırsat buldukça yurt dışında konserler, kayıtlar yaptılar, bu işi öğretip Anadolu’ya yayılmasında öncülük ettiler. Onların öyle bir fonksiyonu da var. Yani sadece hani “Konser verdim, evime gittim.” değil, aynı zamanda bunlar çok sesli müziğin Anadolu’da yayılması için uğraş vermiş olan misyonerlerdi. Bir de Leyla Gencer’imiz var. Onun ismini de mutlaka anmamız gerekir. Leyla Gencer, burada yetişti, ilk sahneye Türkiye’de çıktı. Ardından İtalya’ya gitti ve orada ünlendi.
Gerçekten muhteşem bir ün yaptı. Ve bizim, şöyle söyleyebiliriz rahatlıkla; uluslararası üne sahip ilk operacımız diyebiliriz yani ilk yorumcumuz demeyelim, İdil Biret var. O da Suna Kan ile birlikte çok önemli işler yapmıştır. Ayrıca kemancı Ayla Erduran gerçeğimiz var, o da çok önemlidir. Bunlar, işte böyle seçilmiş çok önemli isimler. Sonraki kuşaklardan mesela artık bugünkü genç jenerasyonun ağabeyi konumunda olan Cihat Aşkın var. Şimdi işte Fazıl Say ile o aynı jenerasyon diyebiliriz. Ve onların akabinde gelen ve sayıları hiç de azımsanamayacak kadar olan gerçekten patlama yaptı diyebileceğimiz hâlen yirmili otuzlu yaşlarını süren bir genç jenerasyon var. Şimdi bunların biz büyük başarılarını inşallah 2020’li-30’lu yıllarda görebileceğiz diye düşünüyorum. Çünkü muazzam yetenekli çocuklar ve bunların pek çoğu da yurt dışında eğitim aldı; epey bir kısmı orada yaşıyor, orkestralara girdiler, operalarda söylüyorlar, solist oluyorlar. Önümüzdeki dönemlerde onlardan çok bahsedeceğiz.