Ülke ve para oyununda farkındalık yaratmak adına yaptığınız çalışmalardan ve bu çalışmaların amaçlarından bahsedebilir misiniz?
Matrix’te falan şey var ya insanlar makine, makinenin içerisinde yaşıyorlar ve aslında gerçek bir vücutları falan yok. Hakikaten dünyada oraya doğru bir gidiş var. İnsanlar sanki vücutları olmayan yaratıklarmış gibi, sadece beyinden ibaretlermiş ve fikirler seviyesinde var olmaya çalışıyorlar ya. Ben yazıyorum sana orada, hop ışınlanıyorum video konferans yapıyoruz. Mesela burada işte bu videoyu birileri izliyor falan yani ortada vücutlarımız yok. Sadece aklımız, fikrimiz falan var. Oraya doğru gidiyoruz ama henüz orada değiliz. Şu anda vücutları olan yaratıklarız yani.
Bu vücutlar gerçekten çok ihtiyaçları olan şeyler. Bu vücudu mesela 30 saniye nefessiz bırak ölüyor, şu kadar süre susuz bırak ölüyor, bu kadar süre yemeksiz bırak ölüyor falan. Çok narin, çok aşırı itinalı, bebek diye bakılmayı gerektiren vücutlarımız var. Dediğim gibi bakamadığımız takdirde ölüyoruz. Bayağı da ciddi o yüzden. Bakımın asla aksamaması lazım. Biz böyle hayatımızın belli yaşlarına falan gelmişken… Bugünlere bir yandan kolay geldik. Öyle bir ekosistemin içindeyiz ki, o kadar tıkır tıkır işleyen bir ekosistemin içindeyiz ki gerçekten yani açlık çekmek hayatımızda bazıları yaşamıştır ama anekdottur. Yani çözmüşüzdür. Ekosistem gerçekten de müthiş üretken, bize bakıyor. Bizler zaten onun, o ekosistemin gereğini de yaparak bu alışverişi sürdürüyoruz. Her şey kontrol altında. Ama ben hâlâ yine de şunu fark etmemiz gerektiğini düşünüyorum: Bu ekosistem öyle doğanın kendi kendine, milyonlarca yılda geliştirdiği bir ekosistem değil. Topu topu 10.000 yıl önce bizler daha tarım toplumu değil, avcı-toplayıcıydık. Öyle şu anda bizim karnını doyurmak dediğimiz konu… Hakikaten karnını doyuramadığı için hâlen çok ölen vardı. Şimdi biz barınıyoruz. Yırtıcı hayvanlar falan gibi sorunlarımız yok. İşte sivrisineklerden ölmek gibi sorunlarımız yok. Sıkıyorsun sinek öldürücüsünü, devam ediyorsun yani hayata. Yani gitgide hastalıklardan ölmek gibi konularla alakalı sorunlar azalıyor. Şimdi diyeceksin ki: “İnsanlar hâlâ hastalıktan ölüyor.” Ben hâlâ şundan bahsediyorum: Topu topu 10.000 yıl önceyle bugün arasında bir sürü çocuk doğarken, insanlar 8-10 çocuk doğururken 1’i, 2’si sadece hayatta kalıyordu, %80’di falan. Şimdi artık çok ciddi düştü.
Ama bu sistem, bu harika işleyen sistem çok yeni ve doğanın milyonlarca yılda geliştirdiği bir şey değil, insanların birkaç bin yılda geliştirdiği bir şey ve hâlen çok kırılgan. Bu ekosistem ki, artık biz bu ekosisteme o kadar bağlıyız ki gerçekten artık seni şehirden koparıp topu topu 10.000 yıl önceki akranlarınla, akrabalarınla aynı ortama koyduklarında sen üç gün dayanamazsın yani. O yüzden bu ekosistem bizim hayatımız, kanımız, yaşam ünitemiz. Ciddiye almak gerekiyor. Hepimizin bir görevi var: Bu ekosistemin nasıl çalıştığını anlamak ve aksayabilecek yerleri ile alakalı da bakım ve onarımını yapmak. Şimdi geri kalanlara, hepimize anlatmamız gereken işte bu hikaye var. O şey İngilizcesi “Take for granted” (hafife almak) neydi ya bunun Türkçesi? Bir şeyi sana garanti kabul etmek, bir şeyi zaten verilmiş kabul etmek, cepte kabul etmek var ya… O, bizim medeniyet ile alakalı kesinlikle yapmamamız gereken bir şey.
Bu medeniyet tamamen insanların bilgisi, tecrübesi ile çalışıyor. İçindeki dengeler tamamen bizlerin iyi anlaması gereken ve profesyonelce götürmesi gereken dengeler. Öyle
hayvansal içgüdülerimizle içinde yaşamaya çalıştığımızda medeniyeti çökertiyoruz. O yüzden gerçekten de bizlerin geri kalanları “Dünyaya hoş geldiniz. Ama bu kurulu düzende dikkatli olun. Şu düğmeye basın, bu düğmeye basmayın. Şu hareketi yapın, bu hareketi yapmayın.” diye çok ciddiyetle uyarmamız gerekiyor. Özellikle en büyük tehlike bu sistemlerde; içine doğan insanlar bu sistemi yıkılmaz zannettiklerinde, bunu verilmiş bir şey, cepte bir şey zannettiklerinde, doğanın otomatik sunduğu bir şey zannettiklerinde o sistemler en büyük tehlikeye giren sistemler oluyor. Özellikle, iyice böyle teknoloji de ilerlemişken gitgide artık daha da… Şimdi bakın internetsiz yaşayamayız değil mi? Topu topu 20 yıl önce internetsiz yaşayabiliyorduk. Yani topu topu 20 yıl önce yaşayamadığımız şeylere bakın. Elektriksiz yaşayamazdık 20 yıl önce, ondan da 20 yıl önce elektriksiz de yaşayabilenler vardı. Yani 10.000 yıllık bir hikaye anlatıyorum ama aslında sadece son 50 yılı, son 100 yılı çok daha agresif gelişti. O yüzden bu yeni jenerasyona hakikaten “Evladım bak internet böyle yağmur gibi bir şey değil. Yani bunu biz yaptık. Bu böyle çalışıyor ve bu medeniyetteki teknolojiler, şunlar bunlar, yani bunlara senin bakman, bunları onarman gerekiyor. Böyle sen her seferinde düğmeye bastığında ışık yanmayabilir. Anla.” diye anlatmak lazım. Yani hakikaten sen çünkü hayatını buna oynadıysan, sen buna göre planlıyorsan her şeyini; anla yani. Bak birileri 5G falan bir şeyler konuşuyor. Anla yani. Çünkü ileride onsuz da yaşayamayacaksın. Kesilirse iyice yok olacaksın. Biz gitgide daha da anlayamadığımız şeylere teslim ediyoruz hayatımızı. O zaman gitgide daha da fazla bir şekilde bir öğreti, bir bilgi, tecrübe aktarımı… Geri kalanlara “Size doğduğunuzda hazır gibi verdiğimiz bu şeylere şimdi siz bakmak ve bunları onarmak zorundasınız.” bilgi ve tecrübesini çok iyi aktarmak gerekiyor. Kullanma kılavuzunu hiç bilmediğin bir şeyin bozulduğunu; içini açıp asla tamir edemeyeceğin ama bir yandan da hayatını bağladığın bir makine ile yaşadığını düşün yani. Bu vaziyet ortaya çıkıyor.
Niye bu kadar şey dolambaçlı anlattım? Ben de bu dertle şu kaygıdayım yani: Herkes hayatında kendi işini çözdükten sonra medeniyete direkt vücudunun ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bir hizmet sağladıktan sonra kalan vaktinde de geri kalanların da aslında bunu yapmasını sağlayacak şekilde eğitime, öğretiye vakit ayırması gerekiyor. Sadece senin kendini kurtarman, kendi problemini çözüyor olman aslında hiç yeterli değil. Arkandan gelenlerin de senin kadar çözüme sahip olmaları gerekiyor, bilgiye sahip olmaları gerekiyor. Aksi takdirde herkes beraber oraya ulaşamazsa, sen yalnız başına gidersen sen de gerisin geriye onların yanına dönmek zorundasın. Aslında bizlerin barınabildiği tek bir yer var, hepimizin birden ulaşabildiği yerde barınabiliyoruz. Aksi takdirde tek başına kendi bilgi ve tecrübenle çok ilerleyebilirsin ama sonra tıpkı Everest’in tepesine çıkan o adam gibi yani 15 dakika sonra aşağı inmek zorunda kalırsın. İneceğin yer yine herkesin ulaşabildiği şehirlerdir.
Bu şey gibi şu anda eğitmenlik, yanlış anlama olmasın, öğretmenlere bırakılmış durumda. Şöyle ki, bunu küçümsemek anlamında söylemiyorum ama çok öğretmen var bu işten para kazanmak geçim sağlamak üzere. Yani bunu aslında kesin sürmesi gereken bir ekosisteme karşı görevim gibi değil de işte “Paramı kazanayım, mesleğim bu.” şeklinde yapıyor. Eğitmenlik konusunu; hayatında kendisini çözmüş, her türlü sistemi bağlamış herkesin sonra can havliyle koşarak böyle vatanî görev değil, vatandan da daha üstün yani kozmik görev olarak geri kalanlara medeni medeniyet yapısını anlatması gerektiğini düşünüyorum yani. İlahi bir görev olarak. Çünkü bütün bu kurduğumuz ve yavaş yavaş doğurmakta olduğu sonuçlara bakacak olursanız… Yapay zekalar, bilmem neler, yeni yeni bebekler doğuyor yani. Tamamen ne olduğunu anlayan insanların elinde yeşerecek ve bağımsızlığını ilan edecek bu teknolojiler. O yüzden de geri kalanlara ne biliyoruz, fikrimiz, vizyonumuz, algımız, onlar hayata nasıl tutunacaklar; çok ciddiyetle anlatmamız gerekiyor. Aksi takdirde bütün bu medeniyetin “Nasıl olsa bu garanti.” zanneden insanlar yüzünden kendi üstüne çökmesi, tabii onun içinde senin de sıkıntıya girmen ya da senin neslinin, çocuklarının, torunlarının sıkıntıya girmesi durumu var. O yüzden eğitim dediğim gibi hepimizin belli bir aşamadan sonraki standart görevi.
Ben de bununla alakalı, en verimli yöntem, herkese tek tek anlatmak yerine videolar yapayım, bu videolarda bu dertlerimi aktarayım istedim. Kendi kendime bir YouTube kanalı başlattım “Sıfır” adında. Sıfır’ı herkes sıfırdan başlamak olarak değerlendiriyor, tabii ki bir sürü metafordan bir tanesi sıfır, ben de ara sıra diyorum “Hadi gelin, sıfırdan başlayalım.” falan filan. Ama sıfır aslında en nihayetinde yeterince uzaktan baktığında gördüğün şey. Yani artılar ve eksiler, yani en nihayetinde sıfırdan kaçış yok. Yani bir varlığın bile aslında onun zıttı bir varlık sayesinde var olma şansı olduğu için toplamda yine sıfırdan çıkış yok. Biraz o anlamda felsefî bir duruş. Ama olsun Sıfır aslında bütün bir bilgi ve tecrübemin özeti yani. “Toplamım bir sıfırdır, ben bunu anladım size de onu anlatacağım.” hikayesi üzerine bir şey.
Dediğim gibi, lütfen, yani burada şu çok önemli en büyük eksikliğimiz bence toplumda gerçekten geri kalanlara, alttan gelenlere eğitim verme kültürümüzün çok olmaması. “Ben öğretmen değilim ki.” falan değil herkesin ama herkesin öğretmen olması gerekiyor. Şu anlamda herkes yani: Hayatındaki konularını çözdüğünü düşündükten sonra herkesin böyle vatanî görev gibi, ciddi görev gibi koşup bir mesaisini, bir kısmını bildiklerini, anladıklarını bir yere dökmesi gerekiyor. Niye bunu söylüyorum? Babam, kayınpederim, annem, ne bileyim böyle büyüklerim ne zaman şöyle eşelesen çok faydalı şeyler söylüyorlar. Ya niye o zaman? Böyle çok insan var; yetişkin, tecrübe dolu. Geri dönüp anlatmıyorlar ya. Bana bile anlatmıyorlar. Benden daha yakın kim var? Kime anlatacaklar başka? Böyle bunlar dolu dolu ağaçlar ve gençlere aktarmıyorlar, bahsetmiyorlar; bir kanalları yok, bir kitapları yok. Hikayelerini dokümante etmemişler.
Böylesine mega bir sermaye dönüyor. Çok çok başarılı işler yapmış insanlar var. Şirketleri orada duruyor ama hikayelerini ancak birisi gidecek, eşeleyecek. Peki siz kendi kendinize dönüp de “Bu bir görevdir. Benim de şimdi dokümanlarımı yapmam lazım, ulaşılabilir kılmam lazım.” niye demiyorsunuz? Benim dedelerim, onların dedeleri vesaire, bir sürü insanlar çok şeyler yaşadılar. Çok şeyler yaşadılar ve yine de hepsi uçup gitti. Şu anda dediğim gibi o yüzden bununla alakalı bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Bunu bir küstahlık falan olarak görmüyorum. Bence özellikle yaşantınızdan gelen tespitleriniz genelde gerçekten doğru oluyor. Bence güvenerek diğerlerine bahsedebilmek lazım. “Başımdan bunlar geçti. Bu problemleri böyle çözdüm.” falan filan demek gerekiyor. En önemlisi de yine dediğim gibi bu medeniyet o kadar da hakikaten sağlam değil. Bakın şimdi Elon Musk da yüzer yüzer uydu atmaya başladı. Yani bunlara çok güveneceğiz, çok güveneceğiz. Sonra dikkat edelim; bilime, teknolojiye, sisteme, pek çok şeye. Eğer bunlara hayatımızı adayacaksak bunların nasıl kurulduğunu bilmek zorundayız; nasıl çalıştığını, bozulduğu zaman tamir etmeyi bilmek zorundayız. O yüzden eğitime seferberlik bütün yetişkinlerin görevidir, diyorum.