“Yaratılış”, Diego Rivera tarafından 1922 ve 1923 yılları arasında yapılan devasa boyutta bir duvar resmidir. Rivera, Yaratılış’ı resmetmeden önce uzunca bir seyahat içinde bulunmuş, sanatsal gelişimini etkileyen geniş bir yelpazede deneyimler edinmiştir. İspanya’da bir süre kalmasının ardından Paris’te on yıl kadar yaşamış, bu süre zarfında İspanyol ve Fransız sanatını incelemiş ve onlardan çokça etkilenmiştir. Paris’te kalma sürecinde Modigliani ve kübistlerle tanışmış, özellikle Metzinger ve Gris kübist gibi sanatçıların etkisinde kalmıştır. Bunlarla kalmamış, Paul Cezanne ve Pierre Auguste Renoir’ın çalışmalarını incelemiş, Cezanne’ın post-emperyonist tarzını benimsemiştir. İtalya’da Rönesans dönemi ressamlarının eserlerini incelerken altın oranı nasıl kullandıklarını irdelemiştir. Rivera’nın sanatsal gelişimi, Meksika Devrimi ve 1917 Rus Devrimi gibi siyasi olaylarla birlikte ideolojik görüşlerini ön plana çıkarmasıyla yeni bir yöne evrilmiştir. Eserlerinde işçi sınıfını bu ideolojik görüşlerinin yansımasıyla resmetmeye başlamıştır.

 

Diego Rivera — The Creation, 1922-1923


 

Rivera, ülkesine dönmeden önce üç ay kadar İtalya’yı gezerek fresk resimlerini inceledi ve Etrüsk ve Bizans sanatının yanı sıra Titian ve Tintoretto’nun Rönesans eserlerindeki renk ve mekânsal ilişkilere dikkat çekti. Rivera’nın gezisi, o zamanlar Universidad Nacional de Mexico’nun rektörü olan Jose Vasconcelos tarafından yönetilen bir eğitim ve kültür programının parçası olarak Meksika hükümeti tarafından finanse edildi. Rivera, Vasconcelos’a yazdığı bir mektupta seyahatlerinin öneminden bahseder: “Burada insan, farklı el sanatları tarafından işlenen malzemelerin nasıl birleştiğini, birbirleriyle nasıl işbirliği yaptığını, birbirlerinin içinde nasıl kaynaştığını ve birbirlerini nasıl yücelttiğini hissediyor, görüyor, dokunuyor ve kavrıyor; ta ki bütünü -binayı ve şehri – yaşamın kendisinin işlevi ve ifadesi olan bir toplam, topraktan doğan bir şey haline getirene kadar.”

 

Rivera, ülkesine döndüğünde hükümet tarafından Jose Vasconcelos aracılığı ile ulusal binalara duvar resmi çalışmaları yapmak için görevlendirilir. Böylece ilk deneyimi olan Yaratılış’ı yapmak için hazırlanır. Rivera bu çalışmayı yaparken tek değildir, birkaç asistanla beraber çalışmaktadır.

 

Rivera, Yaratılış için enkaustik adı verilen renkli pigmentlerle karıştırılmış, ısıtılmış balmumu kullanılan bir boyama tekniğini kullanır. ‘Enkaustik’ terimi Yunanca ‘yakmak’ anlamına gelen ‘enkaustikos’ kelimesinden gelmektedir. Teknik Antik Yunan ve Mısır’da yaygın olarak kullanılmıştır. Fakat Rivera , enkaustik tekniğini kullanırken bir yandan tekniği bir bakıma millileştirecek bir adım atarak karışımın içine Meksika’ya özgü kopal reçinesi ekler . Karışımı oditoryumun duvarlarında kullanılmış betonarme yapı üzerine uygulayarak modern bir etki yaratmış olur. İşe kurşun kalemle eskizler oluşturmakla başlayan Rivera, daha sonra, ölçümler ve gözlemler içeren hassas çizimler oluşturmak için bir gönye ve pergel kullandı. Bu da İtalyan ressamlarda incelediği altın oranı kullanarak armonik bir kompozisyon üretmesine yardımcı oldu.

 

Yaratılış’ın başlık ve ikonografisi, İncil’deki dünyanın yaratılışının yanı sıra Meksika Devrimi’nin ardından gelen entelektüel veya sanatsal yaratıcılığı da akla getiriyor. Rivera, Yaratılış’ı görsel ve sembolik ifadelerinde görüldüğü gibi mekânsal ve kavramsal sentezler kullanarak inşa etmiştir. Kompozisyon, Rivera’nın avangart perspektifinden bakıldığında, Ravenna’dan Bizans mozaiklerine ve Meksika halk sanatına kadar birçok türde tarihsel imaları içerir.

 

Kompozisyon, dikey olarak iki parçaya bölünmektedir. Yaratılanların ilk örnekleri olan Âdem ve Havva bu kompozisyonda iki ayrı tarafta bulunmaktadır. Sağ taraftaki bölümün en alt kısmında Âdem oturmaktadır. Kompozisyonun bu bölümü bir dizi “eril” erdemle ilişkilendirebileceğimiz alegorik figürlerle doludur.  Sol taraftaki bölümün en alt kısmında ise Havva yer almakta ve bu bölümde “dişil” erdemleri temsil eden figürler yer almaktadır. Eril figürler, bilgi, şiir, gelenek ve trajedi gibi entelektüel sanatları ve adalet, sağduyu ve metanet gibi kardinal erdemleri temsil etmektedir. Dişil figürler ise müzik, dans ve performans içeren sahne sanatları ile umut , cömertlik ve inanç gibi daha çok teolojik erdemleri temsil etmektedir. Her bölüm hiyerarşik bir düzen çerçevesinde konumlandırılmakta her iki tarafta da en üst seviyede meleksi varlıklar yer almaktadır. Bu iki meleksi varlık en üst zekâ biçimleri olan bilim (eril) ve bilgeliği (dişil) temsil ederler.

 

Kompozisyonun merkezinde açılmış kolları ile kompozisyonu iki bölüme ayıran bir figür yer almaktadır. Figür, Rivera’nın Bizans mozaiklerinden esinlenerek yaptığı Pantokrator yani kâinatın efendisi olan İsa’yı temsil etmektedir. İsa’ya dört evangelisti simgeleyen canlı semboller eşlik etmektedir. Bunlar: melek (Matta), kartal (Yuhanna), aslan (Markos) ve öküz (Luka) olarak yer alır. Son olarak eserin en üst kısmında tüm figürleri aydınlatan bir dizi takım yıldızı yer alır.

 

Yaratılış eserine baktığımızda Antik Yunan mitolojisinde yer alan insanın sınırlı dünyasını aşarak ilahi olan bilgiye doğru yükselişini simgeleyen Musalar ve Erdemler’in zamansız ve soyut bir dünyaya yerleştirildiğini görmekteyiz. Antik Yunan mitolojisine göre insanlar yer seviyesinde, Musalar Parnassos Dağı’nda görünür ve Erdemler göksel yüksekliklere yükseltilmektedir. Rivera’nın yanı sıra Vasconcelos’un Pythagoras, Anatoly Lunacharsky, Rabindranath Tagore ve Leo Tolstoy gibi çok çeşitli kaynaklardan aldığı estetik ve pedagoji fikirleri de burada merkezi bir öneme sahiptir. Vasconcelos edindiği fikirler doğrultusunda hem ulusal hem de evrensel yeni bir kültür yaratılabileceğine inanmaktaydı. Elbette sanat sadece görsel anlamda bir şeyler sunmakla kalmaz aynı zamanda insanların düşüncelerini, ideallerini ve duygularını ifade etmelerine de olanak tanır.

 

Sanat Harmonisi’ne kulak ver:

 

semanur çelik

 

 

DIEGO RIVERA’S CREATION: SYNTHESIS FOR A NEW NATION , Sandra Zetina