Tarih, kimisi derin izler bırakmış kimisi ise silinip gitmiş binlerce hükümdarla dolu. Bunlardan en uzun süre tahtta kalmış 11 hükümdarı merceğe alan derli toplu bir inceleme.


 

“Le roi est mort, vive le roi!”, yani “Kral öldü, yaşasın yeni kral!”.

 

Bir devrin kapanışını, hemen ardından başka bir devrin başlangıcını ifade eden bu söz, dünya tarihinde birçok defa halka duyuruldu. Dönemine göre kimi zaman tellallarla çağırtıldı, kimi zaman gazete manşetlerine kocaman puntolarla yazıldı, kimi zaman ise ana haberlerde duyuruldu.

 

Monarşi rejiminin bir yönetim biçimi olarak halen tartışma konusu olmasının yanında, 21. yüzyılda bile varlığını sürdüren monarşik yönetimlerin olduğunu biliyoruz. Çoğumuzun küçüklüğünden itibaren ismini defalarca duyduğu, monarşinin zihnimizdeki en meşhur figürü olan Kraliçe II. Elizabeth; 8 Eylül 2022’de hayatını kaybederek 70 yıl 214 günlük hükümranlığının da sonuna geldi.

 

Peki dünya tarihinin en uzun süreyle tahta kalan 11 monark hükümdarı kimlerdir? Gelin birlikte inceleyelim.

 

11. Hirohito (Japonya İmparatoru Shōwa Tennō; İmparator)
[25 Aralık 1926 – 7 Ocak 1989 / 62 Yıl 13 Gün]

 

Dünya tarihinin gördüğü en büyük ve kanlı savaş olan İkinci Dünya Harbi’nde iki büyük ittifak karşı karşıya geldi: Müttefik ve Mihver devletleri. Müttefikler tarafını Britanya İmparatorluğu, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler birliği oluştururken, Mihver hizbini ise Nazi Almanyası, Faşist İtalya ve Japonya İmparatorluğu oluşturuyordu. İmparator Hirohito ise, tarihin bu kilit noktasında ortaya çıkarak hafızalara kazındı.

 

Henüz veliaht prens iken Avrupa’ya seyahat düzenleyerek yurt dışına çıkan ilk Japon Prensi oldu. Çin’e yönelik işgaller, 1930’lardan itibaren tekrardan başlatıldı, bu sırada sayısız savaş suçu işlendi. Nazi Almanyası’nın Avrupa içindeki başarısına şahit olduktan sonra, Hirohito 1940’ta ittifaka girdi. 7 Aralık 1941 tarihinde, dünya tarihinin en meşhur saldırılarından biri olan Pearl Harbor Baskını gerçekleştirildi ve ABD resmi ve fiili olarak Müttefik kuvvetlerine katılarak savaşa dahil oldu. Savaşın bitimine yakın gerçekleşen ve milyonlarca masum canın yok olmasına sebep olan Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları sonrası, Hirohito 2 Eylül 1945 tarihinde resmi olarak teslim oldu.

 

Yeni bir anayasayla imparatorun yetkileri sınırlandırıldı. Hirohito da birçok geleneği yıkarak halka karışmaya başladı, hayatının sonuna kadar çeşitli ülkelere seyahatler düzenledi. Ayrıca deniz biyolojisi alanına çok ilgiliydi ve bu konu hakkında birçok makalesi yayınlanmıştı. Polipler (Hydrozoa) hakkında yaptığı çalışmalar bilim dünyasında önemli bir yere sahiptir. “Japonya tarihinin en uzun hükümdarı” sıfatıyla 7 Ocak 1989 tarihinde hayata gözlerini yumdu.

 

10. I. James (Aragon Kralı; Fatih)
[12 Eylül 1213 – 27 Temmuz 1276 / 62 Yıl 319 Gün]

 

Katalan halkının önemli bir lideri olan James, henüz çocuk yaşında önemli muharebelere eşlik etti. Engizisyon tarafından yasaklanan ve sapkınlık olarak görülen Katharistlere karşı açılan haçlı seferine katıldı. 1213’te küçük yaşta tahta geçtiğinde, ülke yönetimini amcası ve kuzeni devraldı. Uzun bir süre soylu isyanlarıyla boğuştu ve iktidarı gerçek manada eline almaya çalıştı. İspanyolların meşhur Reconquesta (yeniden fetih) politikasını devam ettiren James; Mayorca, Minorca ve İbiza’yı işgal etti. Hatta Müslümanlara karşı ilerleyişini kolaylaştırmak adına, uzun zamandır savaştığı Kastilya Krallığı ile bir dizi anlaşma imzaladı.

 

İlhanlı hükümdarı Abaka Han’la bir süre mektuplaşan James, Moğollarla ittifak kurup Memlüklülere karşı savaşmaya karar verdi ve 1269’da gemilerle Barselona limanından ayrıldı. Ne var ki, çok kısa bir süre sonra çıkan kuvvetli bir fırtınadan dolayı sefere gitmekten vazgeçti ve çocuklarını Filistin’in batı kıyısında bir liman kenti olan Akka’ya yolladı. Tarihte Katalan Haçlı Seferi olarak bilinen bu harekât oldukça küçük çaplı olmasının yanı sıra tamamıyla başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

 

68 yaşında hayata gözlerini yuman I. James, “Aragon Tâcının Sahibi” unvanıyla Aragon Krallığı, Katalonya Prensliği, Mayorca Krallığı ve Valencia Krallığı’nı elinde tutuyordu. Sanatın ve edebiyatın hâmisi olarak da bilinen James, ülke genelinde birçok büyük yapı inşa ettirmişti. Edebiyata meraklı olduğu, hatta “eserlerini Katalanca yazan ilk nesir yazarı” olduğu da bilinir. Kendi hayatını kaleme aldığı Llibre dels fets (İcraatlar Kitabı) isimli eser, bir Hristiyan kral tarafından yazılan ilk otobiyografidir. Kendi yazdığı bir diğer eser olan Libre de la Saviesa (Hikmetler Kitabı) ise Süleyman Peygamberden kendi zamanına kadar gelen yazarların atasözleri ve özlü sözlerini içerir.

 

9. Viktorya (Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı Kraliçesi, Hindistan İmparatoriçesi; Avrupa’nın Büyükannesi)
[20 Haziran 1837 – 28 Ocak 1838 / 63 Yıl 216 Gün]

 

Dünya tarihine damgasını vuran, Britanya’da sanayi devriminin yükselişini ve ülke tarihinin zirvesini temsil eden Viktorya Dönemi hakkında, yüzlerce akademik çalışma ve popüler kültür öğesi bugün bile üretilmeye devam etmektedir.

 

Tek çocuk olduğundan dolayı veraset sorun yaşamadan 18 yaşında tahta oturan Viktorya, iyi eğitimli ve ihtiyatlı kişiliğiyle ün saldı. Britanya’nın tarihi düşmanı olan Fransa ile ilişkileri düzeltmeye gayret etti. Hanedanlar arasında karşılıklı evlilikler, seyahatler gerçekleştirildi ve 16. yüzyıldan itibaren Fransa’yı ziyaret eden ilk Britanya hükümdarı oldu.

 

1861 yılında kocası Konsort Prens Albert’in ölümüyle birlikte Viktorya derin bir yasa girdi, karalara büründü ve inzivaya çekildi. Londra’ya bile nadiren ayak basan Kraliçenin bu yokluğundan fırsat bulan Cumhuriyetçiler güçlenmeye başladı. Hükümdarlığının ikinci yarısından itibaren kendini göstermeye başlayan ve büyük icraatlar gerçekleştiren Kraliçe, yayılmacı ve agresif politikaların savunucusu oldu. 1877’deki Türk-Rus Savaşına dahil olmak için kabineyi zorladı, Afrika’da bir ülke olan Zulu Krallığı’nı tamamen ilhak etti, Afganistan Emirliği’nin bazı topraklarına işgallerde bulundu ve Hindistan’daki yönetimi tamamıyla kendine bağladı.

 

Avrupa kraliyetleriyle olan akrabalık bağları ona Avrupa’nın babaannesi unvanını kazandırdı. Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Viktorya’nın torunları, ya savaşan çoğu ülkenin hükümdarıydılar ya da bu ülkelerin hükümdarlarıyla evliydiler. Bu akrabalık bağları, genetik bir rahatsızlık olan hemofili hastalığını da bu hanedanlar arasında yaygınlaşmasına sebep oldu. Viktorya’nın şu anda hayatta olan torunları; Birleşik Krallığı’nın Kralı III. Charles, Norveç Kralı V. Harald, İsveç Kralı XVI. Gustav, Danimarka Kraliçesi II. Margrethe ve İspanya Kralı VI. Felipe’dir.

 

Bir çağa adını veren Viktorya’nın hükümranlığı süresince endüstriyel, bilimsel ve askeri yenilikler hız kazanmış, köklü kültürel değişimler yaşanmıştır. Sanayinin muazzam gelişmesiyle işçi yaşamı ve hakları meseleleri gün yüzüne çıkmış ve bu dönem emek gücünün en çok sömürüldüğü çağ olarak tarihe geçmiştir. Bilimsel gelişmelerin artışına rağmen dini anlayış katılaşmaya başlamış, rasyonalizmden romantizme geçiş hızlanmıştır. Kraliçe Viktorya, 81 yaşında iken Wight Adası’nda hayata gözlerini yummuştur.

 

8. I. Ferdinand (Sicilya ve Napoli Krallıklarının Son Hükümdarı, Sicilyateyn (İki Sicilya) Krallığı’nın Kurucu Kralı)
[12 Aralık 1816 – 4 Ocak 1825 / 65 Yıl 90 Gün]

 

İspanya Kralı olan VII. Charles, aynı zamanda Napoli ve Sicilya Krallıklarının unvanlarını elinde tutuyordu fakat anlaşmalar gereği bunları bir oğluna devretmesi gerekiyordu. En büyük oğlu, hastalık sebebiyle verasetten menedilmişti, ikinci oğlunu ise İspanya tahtı için saklıyordu. Son ve en küçük erkek çocuğu Ferdinand ise bu iki krallığın unvanlarına sahip olmak için en uygun adaydı.

 

6 Ekim 1759 tarihinde her iki krallık için taç giydiğinde bazı sorunlarla karşılaştı. İlk icraatı, Katolik bir tarikat olan Cizvitleri kovmak oldu. İspanya’nın baskısını kırarak, Avrupa’daki iki büyük güç olan Britanya ve Avusturya’ya yaklaşmaya çalıştı. Ferdinand’ın güçlü müttefikler arayışına girmesindeki en büyük etken, Napoleon Bonaparte liderliğindeki Fransızların yayılmacı politikalarıydı.

 

Keza korkulan gerçekleşti ve Fransızlar İtalya’yı işgal etmeye başladılar. Ferdinand’ın elindeki topraklar yalnızca İtalya’nın güneyini kapsamasına rağmen, Fransızların yayılmasını engellemek için işgal altındaki Roma’yı kurtardı. Ne var ki, daha kuvvetli bir Fransa gücü güneye kadar inerek Parthenopaean Cumhuriyeti isimli kukla bir devlet kurdular. Ferdinand ise Napoli sarayını bırakarak gemiyle Sicilya’ya kaçtı. Fransızlar kuzeye çekildiğinde Britanya ve Papa’nın yardımıyla Güney İtalya işgalden kurtuldu ve böylece Parthenopaean Cumhuriyeti yalnızca çok kısa bir vakit hayatta kalarak tarihin tozlu sayfalarına karıştı.

 

Savaşın ardından ülkelerini istikrara oturtmaya çalışan Ferdinand’ın bu çabası uzun sürmeyecekti, zira Avrupa tarihinin en önemli savaşlarından biri olan Üçüncü Koalisyon Savaşı patlak verecekti. Napoleon’un büyük zaferiyle sonuçlanan bu savaş sonucunda Fransız birlikleri 1806 tarihinde Napoli’ye girdiler, yönetimi doğrudan Fransa İmparatorluğu’na bağladılar ve 1815’teki Neapolitan Savaşı’na değin ülkeyi yönettiler. Avusturya’nın kazandığı bu savaşın sonucunda, Napoli tahtı Ferdinand’a geri verilmesine karşın İtalya’da güçlü bir Avusturya baskısı hâkim oldu.

 

Anayasayı çiğnememesi üzerine yemin ettirilmesine rağmen Ferdinand, yeminini bozarak iki tahtı, yani Napoli ve Sicilya krallıklarını birleştirerek Sicilyateyn (İki Sicilya) Krallığı adında tek bir devlet haline getirdi. Yine de Avusturya baskısını uzun yıllar boyunca kıramayan Ferdinand, 1825 tarihinde hayata gözlerini yumdu.

 

7. Chan Imix K’awiil (Maya Şehir-devleti Copán’ın Hükümdarı; Gri Jaguar)
[8 Şubat 628 – 18 Haziran 695 / 67 Yıl 130 Gün]

 

Hakkında çok kısıtlı bilgilere sahip olduğumuz Imix, Copán Şehir-devleti tarihinin en uzun hüküm süren lideriydi. Arkeologlar, hükümranlığının ilk 26 senesi hakkında yetersiz veriler bulabilmiş olsa da bu tarihten sonra inşa ettiği yapılardan, ülke tarihinin altın dönemini yaşadığı tahmin edilebilir. Bugün Honduras’da bulunan anıtların çok geniş alanlara yayılmış olması, hüküm sürdüğü bölgelerin de ne denli devasa olduğunu gözler önüne sermektedir. Anıtların yanı sıra birçok tapınak da inşa ettiren Imix, 90 yaşında hayatını kaybetmiştir.

 

6. I. Franz Joseph (Avusturya İmparatoru, Macaristan Kralı)
[2 Aralık 1848 – 21 Kasım 1916 / 67 Yıl 355 Gün]

 

Napoleon liderliğindeki Birinci Fransa İmparatorluğu ile yapılan savaşın sonunda, Kutsal Roma İmparatorluğu dağılmıştı. Napoleon, bin parçaya bölünmüş Alman milletlerini bir konfederasyon çatısı altında toplamaya uğraşırken, asırlardır imparatorluk unvanına sahip olan Avusturya Düklüğü de kendi başının çaresine bakmaya koyulmuştu. Son Kutsal Roma İmparatoru I. Franz (I. Franz Joseph’in babası) ise imparatorluğu feshedip yeni bir imparatorluk kurdu: Avusturya İmparatorluğu.

 

1848’de Fransızlar, monarşiyi bir kez daha indirerek İkinci Fransız Cumhuriyeti’ni kurmuşlardı. Fransa’da patlak veren bu devrimin etkilerinden bütün Avrupa elbette nasibini aldı. Avusturya İmparatorluğu’nun ikinci imparatoru olan I. Ferdinand, oluşan baskılar sonucunda tahttan feragat edip yerini yeğeni I. Franz Joseph’e bıraktı.

 

Franz Joseph’in tahttaki ilk yılları oldukça zorlu geçti. Diğer bir büyük Alman devleti ve aynı zamanda en büyük rakibi olan Prusya Krallığı’na yenildi, İtalya’dan bozgunla ayrıldı ve elindeki son İtalya toprağı olan Venedik’i yitirdi. Ayrıca, Avusturya İmparatorluğu’nun bir toprağı olan Macaristan’da kalabalık ayaklanmacıları da sindiremiyordu.

 

Oluşan baskılar sonucunda Macarlara, kendi parlamento ve kabinelerini kurma hakkı verildi. 1867’de varılan uzlaşmayla İkili Monarşi adında yeni bir sistem oluşturuldu ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu da böylece kurulmuş oldu. Bu durumda Franz Joseph, her iki ülkenin de imparatoru sayılıyordu.

 

Ekonomik bunalımlar ve iç problemler, imparatorluğun uzun bir durulma dönemine girmesini mecbur kıldı. 1871’deki kabine değişikliğiyle başlayan bu barış politikası, Birinci Dünya Savaşı’na değin sürdürülmeye çalışılmıştır. Sistemi düzeltmek ve sağlamlaştırmaya gayret etmek adına sakin bir politika güdülürken, aynı zamanda tepki çekmeden yavaşça toprak kazanma planları yapıldı ve hatta bu amaçla Bosna-Hersek işgal edildi. Resmiyette Osmanlı Devleti’nin elinde olan toprakları, fiilen Avusturya-Macaristan yönetiminde özel bir siyasi yapı olan Bosna-Hersek Kondominyumu yönetiyordu. 1908’de tüm toprakları tek taraflı olarak bünyesine kattığını duyuran Avusturya-Macaristan, Bosna Krizi denen ve Birinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen bir süreci de başlatmış oldu.

 

28 Haziran 1914 tarihinde, Franz Joseph’in yeğeni veliaht prens Arşidük Franz Ferdinand’ın Bosna Hersek’te bir Sırp milliyetçisi tarafından suikasta uğraması üzerine Sırbistan’a ağır bir ültimatom verildi ve kısa bir süre ardından savaş açıldı. Rusların, Almanların, Fransızların ve İngilizlerin de ittifaklara dahil olmasıyla savaş bütün Avrupa’ya yayıldı ve böylece tarihte Dünya Savaşı veya Büyük Savaş (Osmanlılarda Harb-ı Umûmî veya Cihân Harbi, 1939’da bir savaş daha patlak verince Birinci Dünya Savaşı) olarak anılacak süreç başlamış oldu. Franz Joseph, 1916’da yani savaşın henüz yarısındayken zatürreden vefat etti.

 

5. Kʼinich Janaabʼ Pakal (Maya Şehir-Devleti Palenke’nin Lideri; Büyük Pakal, Palenke’nin İlahi Lordu)
[27 Temmuz 615 – 29 Ağustos 683 / 68 Yıl 33 Gün]

 

Bugün Meksika’da bulunan Palenke antik kenti, Maya kültürünün en etkileyici ve görkemli şehirlerinden biriydi. Büyük bir bölge olmasından ziyade içerdiği yapıtlarla ün salan Palanke’nin büyük lideri Pakal, hükümranlığının ilk dönemlerini büyük buhranlarla geçirdi. Diğer Maya devletlerinin saldırıları ve veraset krizleri eşliğinde geçen yıllardan sonra Pakal, en büyük icraat olarak ülke genelinde devasa yapılar inşa etmiştir.

Maya uygarlığının en iyi sanat ve mimari örneklerini gördüğümüz bu dönemdeki en büyük projesi Palenke Sarayı’dır. Çeşitli tapınaklar inşa ettiren Pakal, kendisi de bu tapınakların en büyüğü olan ve piramit şeklindeki Bilenmiş Dokuz Mızrağın Evi (şimdiki adıyla Yazıtlar Tapınağı) içine gömüldü. İçine gömüldüğü lahidin üstündeki kabartmalar halen araştırmacılar tarafından tartışılan bir konudur. Büyük hükümdar Pakal, 683 yılında 80 yaşında vefat etmiştir. Dünya tarihinde onun ölümünden sonraki bin yıldan fazla bir süre içinde bile hiçbir hükümdar, Pakal’ın bu uzun hükümdarlık rekorunu geçememiştir.

 

4. II. Johann (Lihtenştayn Prensi)
[12 Kasım 1858 – 11 Şubat 1929 / 70 Yıl 91 Gün]

 

Bugün Avusturya ve İsviçre topraklarının arasında Alp Dağlarında bulunan ve resmi dili Almanca olan Lihtenştayn Prensliği, anayasal monarşiyle yönetilen bir mikro-devlettir. Ülke tarihinde bir anayasa düzenleyip yürürlüğe koyan ilk prens olan II. Johann, Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde Avusturya-Macaristan’la olan ittifakını bozup tarafsız kalmış, İsviçre gibi o da ülkesini savaştan uzak tutmuştur.

 

1866 yılında Alman Konfederasyonu’ndan çıkan II. Johann, gereksiz bir mali harcama olduğuna kanaat getirerek Lihtenştayn Ordusunu ortadan kaldırmıştır. Komşu ülkesi olan İsveç’le tarih boyunca kurduğu iyi ilişkiler neticesinde İsveç frangı resmi para birimi olarak kabul edilmiştir. Sanatı ve sanatçıyı himaye eden II. Johann, birçok sanat eserini hanedan koleksiyonuna katmıştır. Asosyal bir kişiliği olup etkinliklere asla katılmayan Johann, hiçbir zaman evlenmemiş ve çocuk sahibi olmamıştır.

 

3. IX. Rama (Tayland Kralı; Büyük Kral Bhumibol Adulyadej, Kralların Kralı)
[9 Haziran 1946 – 13 Ekim 2016 / 70 Yıl 126 Gün]

 

Amerika merkezli bir iş ve finans dergisi olan Forbes, Tayland Kralı Rama’nın mali durumu hakkında yaptığı tetkiklerin sonucunda otuz milyar dolarlık bir servet tespit etmiş ve Tayland Krallığı’nı, “Dünyanın en zengin kraliyetleri” listesinde 2008’den 2013’e kadar birinci sırada tutmuştur.

 

Tahta oturmasından ölümüne değin toplamda otuz başbakan dönemi gören Rama, hükümdarlığı boyunca çok fazla sorunla karşı karşıya kaldı. 1973’te patlak veren öğrenci ayaklanmalarında barışçıl şekilde sorunun çözülmesini istemesine rağmen, General Thanom Kittikachorn tarafından protestoculara zor kullanıldı. 77 sivilin öldüğü ve yüzlerce kişinin yaralandığı bu olaydan sonra General Thanom, görevinden azledildi ve ülkeden ayrılmak zorunda bırakıldı. Ülkede artan sol/komünist hareketlerin yayılması engellenemeyince Thanom göreve geri getirildi ve bu tayin, Rama için ilerde en büyük problemlerden biri olan ordunun ülke içindeki pozisyonunu yükseltti.

 

6 Ekim 1976 yılında, polisin ve aşırı sağ grupların müdahalesi sonucunda, tarihe Thammasat Üniversitesi Katliamı (veya 6 Ekim Olayı) olarak geçen kıyım başladı. Resmi rakamlara göre 40, resmi olmayan listelere göre 100’den fazla öğrenci ve solcu protestocu asılarak idam edildi. Ordunun iç politikaya bu denli nüfuz edebilmesi iştah kabarttı ve ordu içerisinde derin hizipleşmelere yol açtı. Hatta, kendilerine Jön Türkler diyen ordu içindeki bir cunta, 1976 ve 1977’de iki darbe, 1981 ve 1985’te başarısız iki darbe girişimi gerçekleştirdi. Rama’nın hükümdarlığının sonuna değin darbeler ve krizler hiç eksik olmadı.

 

Rama döneminde, ekonomiyi geliştirmek adına teknolojik ve lojistik alanda devasa projeler hayata geçirildi. Özel hayatında ise çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Rama ressam, müzisyen, fotoğrafçı ve çevirmendi, ayrıca Phra Mahachanok isimli bir kitap kaleme almıştı. Rama, caz müzik tutkunuydu ve saksafonu çok iyi çalmasının yanı sıra klarnet, trampet, gitar ve piyano da kullanabiliyordu. Kırk dokuz bestesi bulunmakla birlikte dünyaca ünlü caz müzisyenleriyle birlikte çalma fırsatı bulmuştur. Denizciliğe büyük bir merakı olduğu, hatta bizzat yaptığı yelkenli gemileri olduğu da bilinmektedir. 2006’da başlayan sağlık sorunları, hayatının son demlerinde şiddetini arttırmış ve 13 Ekim 2016 yılında 88 yaşındayken vefat etmiştir.

 

2. II. Elizabeth (Birleşik Krallık ve İngiliz Milletler Cemiyeti Topraklarının Kraliçesi Elizabeth Alexandra Mary; Dinin Müdafisi, İngiltere Kilisesi Yüksek Valisi)
[6 Şubat 1952 – 8 Eylül 2022/ 70 Yıl 214 Gün]

 

Elizabeth öldüğünde, kraliçe unvanıyla sahip olduğu topraklar şunlardı: Birleşik Krallık, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, Jamaika, Bahamalar, Grenada, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Tuvalu, Saint Lucia, Saint Vincent ve Grenadinler, Saint Kitts ve Nevis, Antigua ve Barbuda, Belize.

 

Babası VI. George tahta geçince, en büyük çocuk olarak Elizabeth (küçüklük adıyla Lilybet) vâris prenses oldu. Döneminin meşhur bilim insanlarından dersler aldı ve tam anlamıyla saray terbiyesiyle büyütüldü. Kendi yaşıtlarıyla iletişim kurabilmesi için kardeşiyle birlikte Kanada’da özel bir okula gönderildi fakat İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde mecburen geri dönmek zorunda kaldı. Savaşın sonlarına doğru, 1945 yılında yardımcı hizmete kabul edildi, sürücülük ve mekanik eğitimleri görerek orduda görev aldı. Sahada askeri kamyon da süren Elizabeth, İkinci Dünya Savaşı’nda askeri hizmet veren tek devlet lideri olmuştur.

 

Her ne kadar ülke yönetiminde temsiliyet görevi bulunsa da politikayı belli ölçüde etkileyebiliyordu. Başbakanlarla yakın diplomatik ilişkiler kurmaya çalışan Elizabeth, ne var ki Başbakan Margareth Thatcher döneminde bunu başarmakta oldukça zorlanmıştır. Güçlü kişiliği ve sert politikalarıyla ülke siyasetine yön veren Thatcher, Britanya tarihinde en uzun görev alan başbakan olmasının yanı sıra ilk kadın başbakan olarak da ülke tarihine geçmiştir.

 

Geniş ailesi hakkında dolaşan dedikodular ve ekonomistlerin kraliyet servetini öğrenmek için yaptıkları baskı, Britanya’daki cumhuriyetçi ruhun ateşlemeye çalıştığı bazı konular olmuştur. 1992 yılını annus horribilis (Latince “korkunç yıl” anlamına gelen bir deyim) olarak ilan eden Elizabeth’in, beş yıl sonra bir araba kazasında vefat eden Prenses Diana’nın şaibeli ölümüne de adı karışmıştır.

 

6 Şubat 2022’de, tahta geçmesinin 70. yıldönümünü kutlayan Elizabeth, Platin Jübile yapabilen tek Britanya hükümdarı oldu. Elizabeth oldukça dindar ve gelenekçiydi, sembolik anlam taşıyan kraliyet törenlerine çok önem verirdi. Binicilik en büyük hobilerindendi, ayrıca küçüklüğünden itibaren de kökeni Galler olan Korgi cinsi köpeklere özel ilgisi vardı. 96 yaşındayken Balmoral Kalesi’nde hayata gözlerini yuman Kraliçe’nin ölüm haberi, tüm dünyada gündem oldu ve devlet başkanları taziye mesajlarını, tahtın yeni sahibi olan Kral III. Charles’a iletti.

 

1. XIV. Louis (Fransa Kralı; Büyük Louis, Güneş Kral)
[14 Mayıs 1643 – 1 Eylül 1715/ 72 Yıl 110 Gün]

 

Dünya tarihinin en uzun hüküm süren monark hükümdarı unvanına sahip olan XIV. Louis’ın tüm hayatı boyunca uyguladığı politikası, yine kendi söylediği bir sözle özetlenebilir: “L’état, c’est moi.” (Ben, devletim.) Onun bu merkeziyetçi politikaları Fransa ve Avrupa tarihine damgasını vurmuş, dönemin kritik bütün olaylarında önemli roller almıştır.

 

Babası XIII. Louis, ölmeden kısa bir vakit önce, oğlunun sorunsuz bir şekilde yönetimi ele alması için bir kurul oluşturmuşsa da oğlu Louis, başa geçer geçmez gücün tek sahibi olamamıştır. Annesinin naipliğinden bir süre sonra kurtulsa bile çevresindeki devlet adamlarının yoğun baskılarıyla uğraşmak zorunda kalmıştır. Başbakan Kardinal Mazarin’in 1661’deki ölümünden sonra artık tüm gücü elinde tutan Louis, hükümranlığının geri kalanında tamamıyla mutlak monarşiyle yönetmiştir.

 

Agresif ve yayılmacı bir politika izleyen Güneş Kral, çevresinde oluşan siyasi gerginlikten asla kaçmadı ve oluşturduğu güçlü ordusuyla, kıtada gerçekleşen her büyük çatışmada kendini gösterdi. Eskiden beridir İspanya İmparatorluğu ile yapılan savaştan toprak kazanımlarıyla ayrıldı, kıtanın önemli güçlerinin karşısında yer aldığı 1672-1678 Fransız-Felemenk Savaşı’nda büyük başarılar kazandı. 1688 yılında başlayan Dokuz Yıl Savaşları’nda karşısına bütün Avrupa’yı aldı, Büyük/Kutsal İttifak’a karşı yenilse de üç sene sonra İspanyol Veraset Savaşları başladı. İspanya tahtına kimin oturacağı üzerine başlayan savaşın sonunda, Louis’in desteğiyle Philip tahta oturmayı başardı.

 

Louis dindar ve sofu bir hükümdardı, kendisini Fransa Katolik Kilisesi’nin başı olarak görüyordu. Ülke genelinde getirdiği dini düzenlemeler her ne kadar Katolikleri memnun etse de Fransa’nın eskiden beridir sürdürdüğü bir politika olan Osmanlı Devleti’yle gayriresmi ittifak bir o kadar hoşnutsuzluğa sebep oluyordu. Sanata olan hâmiliğiyle ün kazandı ve devasa bir sanat koleksiyonu oluşturdu. Bugün halen Fransa Enstitüsü’nün beş akademisinden biri olan Fransız Akademisi’ni Louis kurmuştur. Onun bu şaşalı ve parlak yaşantısına zıt bir şekilde Fransa halkı büyük yoksulluk ve sefalet çekmiştir. 76 yaşında ölen Louis, ölmeden önceki son sözleri “Ben gidiyor olsam da devlet, her zaman bâki kalacaktır.” olmuştur.

 

Dünya tarihinin en uzun hükümdarlık yapan liderlerinin biyografilerini listeleyerek sizlere aktarmaya çalıştım. İçeriğe uygun düştüğünü düşündüğüm bir dörtlüğü de sizlerle paylaşmak isterim:

 

“Benim” diyen hükümdarlar,

Nerede kaldı krallar?

Kisrâ’nın saraylarını

Yıkan dünya değil misin?

selçuk özkorul

 

Davies, Norman. Europe: A History, New York: Harper Collins Publishers, 1998.
Durant, Will ve Ariel Durant. The Story of Civilization, 1-11 cilt, Boston: Simon & Schuster, 1963.
Freeman, Henry. Mayan Civilization: A History From Beginning to End, 2019.
Middleton, John, ed. World Monarchies and Dynasties, New York: Routledge, 2015.
Starkey, David. Monarchy: England and Her Rulers from the Tudors to the Windsors, New York: Harper Collins Publishers, 2007.

Royal Gifts – Marianna Tomaselli