Elitizm ile Klasik Müzik arasında nasıl bir ilişki vardır?


 

Şunu hiçbir zaman unutmamak lazım. Müzik tarihine baktığımız zaman büyük bestecilerin en önemli kırılmaları, en inanılmaz şeyleri ortaya koyan, en büyük yenilikleri yerine getiren insanların hiçbiri öyle soylu çocuğu, işte bilmem zengin çocuğu, büyük şehirli filan değil biliyor musunuz? Büyük çoğunluğu çok fakir köylü çocukları. İnsanlar klasik müzikten böyle elit bir şey diye bahsederken bir Mozart’ın, Haydn’ın, bir Dvorjak’ın, Mahler’in, Çaykovski’nin nerden geldiğini düşünmeleri lazım. Bunların aralarında gerçekten şehirli olan çok çok az; zengin ve soylu çocuğu olan da yok gibi. Bu gerçekten tabi Avrupa’nın, işte Hristiyan Batı ve Doğu, Orta Avrupa’nın fikir hayatında birçok sesliliğinin zaten olduğunu biliyoruz mesela. Antonin Dvorjak gibi 19. yüzyılın en büyük bestecilerinden biri, bir köy kasabının oğlu ama o köyde kilise var, kilisede çok sesli müzik var. Belli bir donanıma sahip olma imkânı var filan. Fakat bunu elite 19. yüzyılın sonlarına kadar aslında büyük bestecilerin bazen asilzadelerden, bazen kiliselerden, bazen onlara hâmîlik eden bir takım varlıklı insanların, onlara birtakım imkânlar sağlamalarıyla hayatlarını geçindirdiklerini unutmamamız lazım.

 

Bugün büyük besteciler kategorisine baktığımız zaman, eserleriyle yaşadığı dönemde maddî bir rahatlığa kavuşmuş olan insan çok çok az. Giuseppe Verdi belki. Igor Stravinsky, altmış yaşından sonra; yani 20. yüzyılın en büyük bestecisi altmış yaşlarına kadar maddî sıkıntı içinde yaşadı. Yani neden elit müziği oluyor bu? Bu biraz bizde işte onu getiren ve dinletilmesi böyle bir şart olan, artık şu olacağız, bu olmamızın şartlarından biri de Beethoven dinlemektir. Değil. Bu biraz kıyafet gibi üstümüze giydirildiği için, biz biraz onu öyle yaşıyoruz. Aslında öyle yaşamamıza gerek yok.

 

Bugün üçüncü dünya ülkelerinden Venezuela’ya baktığınız zaman ve oradaki müthiş müzik eğitimi sistemine baktığınız zaman ve bizde Barış İçin Müzik gibi mucizelere baktığınız zaman, aslında bu elitizm yapıştırmasının ne kadar yersiz, ne kadar haksız ve ne kadar yanlış olduğunu görüyorsunuz. Bugün bence Türkiye’de, Türkiye’yle ilgili karamsarlığa kapılan herkesin bir on beş dakikalığına, Kariye Camii yanındaki Barış İçin Müzik Vakfı binalarına uğramalarını tavsiye ederim. Orada görüyorsunuz, klasik müzik elitizmi mi, ya ne saçmalıyormuşum dersiniz. Yani çok sesli müzik konusunda kısacık bir eğitimin, insanların hayatında nasıl kalıcı etkileri olduğunu, nasıl uygarlaştırıcı, nasıl barıştırıcı bir şey olduğunu  orda görüyorsunuz. O yüzden ben, zamanında -artık hayatta olmayan- Akbank Oda Orkestrası’nın Anadolu turnelerinde de bunu çok yaşadım. İnsanlara ne kadar kolay ulaşabileceğiniz iyi bir şeyi, zor bir şeyi iyi yapmak için gayret gösterdiğiniz zaman, bunun insanlarla paylaşılabileceği ille öyle İstanbullu, çok Batılı, evinde klasik müzik çalan ailenin çocuğu olmak gerekmediği bunun hayatının zenginleşmesine, derinleşmesine izin vermek için açık gönüllü olmak lazım sadece. Bir de işte bizim mesleğimizi halk zaten anlamaz, diyen ukalaların, bence mesleğe en büyük ihaneti  ettiklerini unutmamak lazım.

 


‘‘Avrupalı ve çok Batılı gözüken bir alanda bizim de Dünya çapında bir katkımız olabileceğini göstermemizin çok az fırsatı var’’ demiştiniz. Neden böyle düşünüyorsunuz?  


 

Yani bizim çok sesli müzik hayatımızın dışında çok az şey var. Var tabi bir takım şeyler, yok demiyorum ama, dünyanın Türkiye veya Türkiyeli insan tasavvurunu düşündüğünüz zaman, o belli bir yerde insanların çoğu için dünya sahnesinde maalesef. Onun aslında uygar dünyaya ait olduğumuzun hiç tartışma götürmeyecek bir şekilde kanıtı, bence müzik hayatımızın ne seviyede olabileceğidir. Yani bizim gençlik orkestrası TUGFO’yu, insanlar Avrupa’nın önemli salonlarında dinlediği zaman, vay be diyorlar. Türkiye? Nasıl yani, bildiğimiz Türkiye mi bu? Yani o gerçekten bambaşka bir yer insanların zihninde, Türkiye’nin en azından ne olabileceğini gösteriyor. Şey diyorlar işte: TUGFO çok güzel, dünyada Türkiye’yi temsil ediyor. Ben diyorum, ya Türkiye’yi temsil etmiyoruz. Biz daha önemli bir şey yapıyoruz; biz Türkiye’nin ne olabileceğini temsil ediyoruz. Çok yüksek seviyede çalan, birbirini dinleyen, âhenk içinde farklılıklarını yaşayan; her zaman tekrar ettiğim laf bu. Ama öyle bir yer olabileceğini gösteriyoruz, Türkiye’nin. Müzik o yüzden çok büyük bir barış aracı. Kullanmamız gereken bir barış aracı. Yoksa evet, keşke Türkiye’nin gerçeğini temsil ediyor olabilseydik. Ediyor olsaydık.