Bu rapor, yaklaşık üç buçuk saat boyunca süregelen Flaps Münazaraları Yönetişim tartışması için editöryal bir özet teşkil etmektedir. Kişilerin konuşmaları ve fikirleri tarafsızca ele alınmış olup, söylemler üçüncü şahıslara indirgenirken istemsizce yorumlanmış olabilir. Dolayısıyla fikirlerin en net haliyle anlaşılması için münazara kaydının izlenmesi tavsiye edilir.
Münazara yayınını izlemek için: https://youtu.be/bfUhk4vs310
Takvimlerin 7 Mayıs 2023 tarihini gösterdiği bulutlu bir İstanbul akşamında, 2023 Türkiye Seçimleri’ne bir hafta kala, bir zamanlar Anadolu yakasını aydınlatan Hasanpaşa Gazhanesi’nin restorasyonuyla oluşturulan Müze Gazhane, Cumhuriyetin ikinci yüzyılını aydınlatmak isteyen gençlere ev sahipliği yapıyordu.
Flaps Münazaraları, o gün “Yönetişim” meselesini tartışmaya açmak için toplanmıştı. Konuşmacılara ve dinleyicilere sorulan soru şuydu: ”Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir yönetişim uygulanmalıdır?” Bu bağlamda merkezi ve yerel yönetimlerin, parlamenter ve başkanlık sistemlerinin tartışılması hedefleniyordu.
Bu soruya dair farklı kompozisyonda fikirlere sahip dört konuşmacı tartışacak, dinleyiciler sorular soracak ve gün sonunda gerçekleştirilecek Fikir Atölyesi’nde herkes bir araya gelecek, fikirlerini değerlendirecekti.
Etkinliğin dört konuşmacısı Özgür Özdemir, Öykü Gülsaran, Sezai Berat Ünal ve Tuna Deniz Tanman kurulan masanın etrafında yerlerini aldılar. Dinleyiciler de bu tartışma şölenine hazırdı. Böylece saat 18.00 civarında, Flaps Münazaraları başlamış oldu.
İlk oturumun başında konuşmacılardan, kısaca kendilerini tanıtmaları ve düşüncelerini özetlemesi istendi. Dört konuşmacı da, kısaca kendilerini tanıtarak fikirlerinden bahsettiler.
Tuna ilk sözü alarak kendini tanıttı ve münazarada başkanlık sistemini savunacağını, bugün Türkiye’de uygulanan sistemin başkanlık sistemi olmadığını ve esas başkanlık sisteminin ABD’de uygulandığını belirtti. Başkanlık sisteminin ne tarz gereksinimlerle daha demokratik olacağına dair açıklamalarda bulunacağını ifade etti. Sözü Berat’a bıraktı.
Berat, Türkiye’deki demokrasi tarihine dair bir söylevde bulundu. Münazarada seçim sistemlerini vurgu yapacağını, 2017 öncesinde Türkiye’de uygulanan parlamenter sisteme ve ardından yarı başkanlık – başkanlık sistemlerine eleştiriler yönelteceğini ve sonucunda da çözüm planlarını sunacağını açıkladı. Sözü Öykü’ye bıraktı.
Öykü, Millet İttifakı’nın sunduğu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi çözüm önerisini desteklediğini ve münazarada bu yönetişim modelini savunacağını belirtti. Sözü Özgür’e bıraktı.
Özgür, münazarada demokrasi tarihindeki olguları ve ihtiyaçları inceleyerek yarı başkanlık – başkanlık sistemine yönelik savlar ortaya koyacağını açıkladı. Türkiye’deki sistemin otokratik bir sistem olduğunu ve tam anlamıyla bir başkanlık sistemi olmadığını ifade ederek Tuna’ya bu bağlamda katıldığını ifade etti.
Devamında konuşmacılar, düşüncelerini geniş perspektifte açarak tartışmaya devam ettiler.
Özgür bu kısımda ilk sözü aldı. Meclislerin tarihinden ve dönüşümünden bahsederek bu dönüşümü etkileyen tarihi olguları ele aldı. Meclislerde demokratik zayıflığın, Birinci Dünya Savaşı’na yaklaşılan dönemde yaşanan bunalımlarla beraber tartışma ortamını güçlendirerek yerini daha güçlü bir istişare ortamına bıraktığını belirtti. Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde ise yıkılan imparatorlukların da etkisiyle meclis yapılarının güçlendiğini ve ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi olduğunu, ancak bunun yanı sıra bazı ülkelerin tercihlerinin daha faşizan yönetimlerden yana devam ettiğini belirtti. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında oluşan demokratik gelişmelerden bahsederek Türkiye’nin demokrasi tarihini değerlendirdi.
Bu bağlamda 1950’li yıllarda Türkiye’de yeni başlayan çok partili parlamenter sistemdeki otokratik uygulamalar, örneğin milletvekili kazanmak için oluşturulan illerden bahsederek bunların sonucunda bir ordu müdahalesi geldiğini ve demokratikleşme sürecine darbe vurulduğunu belirtti. 1970’li yıllarda ise barajın kalkmasıyla ve daha özgürlükçü bir ortamın oluşmasıyla gelen çok renkli siyasetin, koalisyonların etkisiyle parlamenter sistem tıkanıklıklarının gözlemlendiği ve 1980 darbesine giden süreci oluşturduğunu ifade etti.
1980 darbesinin ardından oluşan suskun demokratik ortamın, 90’larda yeniden filizlendiğinde oluşan koalisyon süreçlerinden bıkan toplumun 2000’lerde bir partiyi birinci parti haline getirdiğini ve halen desteklediğini belirtti. Artık Avrupa ve Türkiye’de ihtiyacın ve eğilimlerin çok partili meclis tartışmalarından öte teknokratik, demokratik ve insan haklarına saygılı bir lider çatısı altında bir ekibin oluşturulması ve o ekibin toplum eğilimlerine göre ülkeyi yönetmesi olduğunu ifade etti. Parlamenter sistemlerde hükümet kurulamama gibi sorunların olduğuna değinerek sözlerini bitirdi.
Öykü, güçlendirilmiş parlamenter sistem kavramının bir alternatifler bütünü, bir üçüncü yol olduğunu ifade ederek sözlerine başladı. Başkanlık sisteminde yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden keskin bir şekilde ayrılması gerekirken, Türk tipi başkanlık sisteminde Cumhurbaşkanına çok geniş yetkiler ve sorumluluklar verildiğini ve bunun da ciddi bir bürokrasi trafiği yarattığını ifade etti. Güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinin, 2017 öncesinde uygulanan parlamenter sisteme geçiş olmadığını ve yeni bir parlamenter sistem tasavvuru olduğunu belirtti. Bu öneriyle yürütmenin tek bir kişinin elinden değil, yasamanın içinden çıkacağını ve böylece Cumhurbaşkanının denetlenebileceğini ifade etti. Ayrıca bu sistem önerisiyle hükümet kurmanın kolay, hükümeti düşürmenin zor olmasının planlandığını, hükümetin meclisi feshedebileceğini, meclisin de hükümeti denetleyip güvenoyuyla düşürebileceğini belirterek denetim noktasına vurgu yaptı.
Tuna, Erdoğan Teziç’in “Parlamenter sistemler vardır, başkanlık sistemi vardır.” sözüne vurgu yaparak söze başladı ve literatürde “güçlendirilmiş parlamenter sistem” adında bir sistem bulunmadığını belirtti. Bu sistem önerisine bir isim verilecekse buna en yakın olabilecek kavramın Kemal Gözler’in deyimiyle “rasyonelleştirilmiş parlamenter sistem” olabileceğini ancak Millet İttifakı’nın sistem önerisinin de buna uymadığını ifade etti. Buna yönelik olarak Yusuf Emre Deniz ile birlikte “Altılı Masanın İlan Ettiği Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisinin Eleştirisi” başlıklı bir metin kaleme aldıklarını belirtti. Bu metne ekten ulaşabilirsiniz.
Parlamenter sistemlerde kuvvetler ayrılığının sıkıntıya düştüğünü çünkü yürütmenin yasamanın içinden çıktığını belirten Tuna, yeni öneride aynı zamanda yargı erkinin de yasamaya dahil edildiğini ve yasamanın yargı erkinin ilk basamağı yapıldığı noktalar olduğunu ifade etti. Öykü bu noktada kendisine bu savını örneklendirmesini rica etti. Tuna da bu noktada parti kapatma davalarına örnek verdi, sistem önerisinde bu davalarda yargıtay cumhuriyet başsavsısının bu davaları açabilmesi için meclisten izin alması gerektiğini bellirtti. Bu durumun kuvvetler ayrılığı, bağımsız ve düzgün işleyen bir yargı sistemi için sıkıntılar doğuracağını ifade etti. Bu modelle iktidar partilerinin asla kapatılamayacağını, sanığa fikrinin sorulacağı bir durum yaratılacağını belirtti.
Ardından başkanlık sistemi savunusuna geçti ve keskin kuvvetler ayrılığına vurgu yaptı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yasama ve yürütme erklerinin birbirleri üstünde yetkileri olduğunu, örneği yasama ve yürütmenin birbirlerini feshedebileceklerini, seçimleri yenileyebileceklerini, meclisin cumhurbaşkanını 3/5 çoğunlukla görevden alabileceğini belirterek bu modelin başkanlık sistemindeki keskin kuvvetler ayrılığıyla zıtlık yarattığını ifade etti. Kemal Gözler’in deyimiyle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin bir başkanlık sistemi olmadığını, ancak bir “Başbakansız Parlamenter Sistem” olabileceğini belirtti.
Parlamenter sistem eleştirisiyle devam eden Tuna, bu eleştirilerini maddeler halinde açıkladı.
- Türkiye gibi çözülmesi gereken çok fazla problemi olan ve siyasi kurumsallaşmayı tam olarak tamamlayamamış ülkelerde hükümetin kolaylıkla düşürülebilmesi ve koalisyonların oluşmasının, ani tepki verilmesi ve çözüm üretilmesi gereken durumlarda büyük sorunlar doğurduğunu belirtti ve bu sorunu istikrarsızlık olarak özetledi.
- Kuvvetler ayrılığındaki eksiklikleri ele aldı.
- Siyasi partilerde parti içi demokraside oluşan otoriterleşmenin kökeninin parlamenter sistemdeki başbakan mekanizması olduğunu ileri sürdü. Başkanlık sisteminde başkanların görev yaptığı sürenin kısıtlı olduğu ve görevden sonra yeniden siyasete dönemediklerini, böylece genel başkanlık makamının daha önemsiz hale geldiğini belirtti. Böylece başkanlık sisteminin yeni siyasilerin önünü açtığını ifade etti.
Böylece 1. oturum sona erdi. Kısa bir aranın ardından, konuşmacıların birbirlerinin argümanlarına cevap verecekleri 2. oturum başladı.
Berat bu oturumda ilk sözü alan kişi oldu. Millet İttifakı’nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi kitapçığını ele alan Berat, bu metne genel olarak katıldığını ve bazı eleştireceği noktalar dışında Cumhuriyetin ikinci yüzyılında doğru bir hükümet sistemi olduğunu belirtti.
Tuna’nın parlamenter sistemde hükümetlerin kolaylıkla kurulup yıkılabildiği ve bunun istikrarsızlık doğurduğu eleştirisine karşılık bu durumun aslında parlamenter sistem için çok büyük bir avantaj olduğunu ifade etti. Başkanlık sisteminde yasama ve yürütme tıkandığında yalnızca başkanın azledilebileceğini ve bunun zorlu bir süreç ile ancak gerçekleşebileceğini belirttti. Parlamenter sistemde ise yasamanın yürütmeye güvensizlik oyu vererek hükümeti bozabildiğini, hükümetin de kendi kendisini bozup ülkeyi erken seçime götürerek meclisi feshedebildiğini ifade etti. Bu durumların dezavantaj değil aksine avantaj olduğunu, başkanlık sisteminde seçilen başkanın ülkeyi çok kötü bir noktaya getirdiğinde beş yıl beklemekten başka yapılabilecek bir şey yokken, parlamenter sistemde opsiyonların çok açık olduğunu ifade etti.
Koalisyon ve istikrarsızlık noktasında başkanlık sisteminde de yürütmenin belirlenmesinde farklı grupların koalisyon kurabileceğini belirterek ABD seçimlerinde farklı görüşlerde yer alan Biden ve Harris’in, Trump ve Pence’in stratejik ortaklığını örnek gösterdi. Türkiye’de koalisyonların kötü örneklerinden ötürü oluşan endişeleri anladığını belirten Berat, koalisyonların hükümet sistemleriyle alakalı olmadığını ve başkanlık sisteminde de verdiği örnekte olduğu gibi koalisyonların olabileceğini ifade etti. Türkiye’de demokrasi kültürüne vurgu yaptı, ABD toplumunun devlete bakış açısı ile Türk toplumunun devlete bakış açısının aynı olmadığını da belirtti. Dolayısıyla ABD’de başarılı olan bir sistemin aynı şekliyle Türkiye’de de başarılı olamayabileceğini ifade etti.
Başkanlık sisteminde yasama ve yürütmenin farklı partilerde olduğunda ve bir konuda uzlaşılamadığında seçimlerin beklendiğini, parlamenter sistemde ise yürütmenin yasamadan çıkması sebebiyle zaten çoğunluğu elde edemeyen yürütmeyi elde edemeyeceği için de bu durumun oluşmayacağını belirtti.
Başkanlık sisteminin kuvvetler ayrılığına daha yakınmış gibi gözükse de ABD haricinde bunun bir sonucunun görülemediğini ifade etti. Bu noktada sunumunu açarak başkanlık sistemi uygulanan ülkelerin bir tablosunu gösterdi. [Berat’ın hazırladığı bu sunumun tamamına ekten ulaşabilirsiniz.]
Yargının bağımsız olması gerektiğini ifade eden Berat, bu bağımsızlığın yanında bürokratik veya askeri bir vesayet getirmemesi gerektiğine de vurgu yaptı. 1961 ve 1982 anayasalarını da bu bağlamda değerlendirdi.
Ardından Öykü’nün argümanlarına değinerek başkanlık sisteminde yürütme doğrudan halk tarafından seçildiği için bakanların meclise karşı değil, başkana sorumlu olduğunu ama parlamenter sistemde yürütme yasamanın içerisinden çıktığından bakanların hem meclise, hem başbakana karşı sorumlu olduğunu belirtti. Bu bağlamda Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinde yapıcı güvenoyu kavramının önemli olduğunu ifade etti.
Tuna sözü alarak başkanlık sistemlerindeki keskin kuvvetler ayrılığının getirdiği güçlü denge denetleme mekanizmasına vurgu yaptı ve Berat’ın yönelttiği “Başkan ülkeyi kötü yönetirse ne olacak?” sorusuna karşın denge denetleme mekanizmasını işaret etti. Aynı zamanda başkanlık sisteminde güçlü yürütmeye yeniden vurgu yaptı ve Türkiye’nin anlık sorunlarının çözümünün güçlü yürütmeden geçtiğini ileri sürdü. Güvenoyuyla hükümetlerin sık bir şekilde değiştirilebildiği parlamenter sistemin bu sorunlarının çözümünü yarım bıraktığını belirtti. Bu problemlerin çıkmadığı örnek gösterilen Avrupa ülkelerinin siyasi kurumsallaşmaya sahip olduğunu ifade etti.
Ardından başkanlık sistemininin düzgün işlemesi için belirli gereksinimler olduğunu ifade ederek çeşitli başlıklar halinde açıkladı:
- Muğlak olmayan bir anayasa
- Güçlü ve kesin bir anayasal denetim (Bu noktada ABD’de uygulanan somut anayasa denetimindense, Avrupa’da uygulanan soyut anayasa denetiminin Türkiye için daha uygun olduğunu belirtti.)
- Güçlü, bağımsız ve hızlı çalışan bir yargı
- Güçlü bir parlamento
- Dar bölge seçim sistemi (Başkana değil, seçim bölgesindeki seçmenlere sorumluluğa vurgu yaptı.)
- Adem-i merkeziyetçilik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi
Ardından Tuna, Berat’a dönerek, kendisinin parlamenter sistemin iyi işleyebilmesi için esasen seçim sisteminde bir değişikliği önerip önermediğini sordu.
Berat bu noktada cevap vererek kendisinin iki turlu dar bölge seçim sistemi önerdiğini ifade etti. Parlamentonun temelinde parlamenterlerin yattığını ve parlamenterler güçlü olmadığı sürece genel başkanın kuklalarına döneceklerini belirtti.
Ayrıca Türkiye için iki meclisli bir yapı öneren Berat, Meclis’in yanında milli bakiye sistemiyle seçilen bir Senato’nun da olması gerektiğini ifade etti.
Sözü tekrar alan Tuna, parlamenter sistemleri daha istikrarlı hale getirmek için konulan sistemlerin demokratik hale getirebileceği gibi, çoğunlukla daha otoriterleşmeye mahkum olduğunu ifade etti. 1946 – 1960 arası uygulanan listeli çoğunluk sistemini örnek göstererek bu sistemle hem CHP’nin hem de DP’nin mecliste kendi hegomonyalarını kurduğunu ileri sürdü. Milli bakiye sisteminin ise daha fazla partinin mecliste bulunması açısından daha demokratik ancak koalisyonların sıkça görülmesi sebebiyle daha istikrarsız olduğunu ifade etti.
Siyasi kurumsallaşmanın olmadığı yerde kurumsallaşmanın ölümcül olduğunu belirten Tuna, Türkiye’de siyasi kurumsallaşmanın oluşmadığını ve güçsüz bir yürütmeyle de oluşamayacağını ifade etti.
Öykü sözü aldı ve münazara esnasında Erzurum’da gerçekleşen şiddet olaylarını haber verdi.
Ardından Tuna’nın güçsüz yürütme argümanına Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yürütmenin doğrudan cumhurbaşkanına bağlı olduğunu belirterek karşı çıktı. Siyasal kurumsallaşma bağlamında devlet – hükümet ayrımına değinerek bu ayrımın ortadan kaldırıldığını belirtti ve devletin başkanının aynı zamanda hükümetin de başkanı olduğu sistemde devletin istikrarı ile hükümetlerin istikrarının birbirine karışacağını ifade etti. Devletin kurumları, yapısı ve gelenekleri olduğunu, bunların tek elde toplandığında siyasal kurumsallaşma gerçekleştirilemeyeceğini belirtti.
Anayasa konusunda ise yakın zamana kadar çerçeve anayasa konusuna katıldığını ancak hali hazırda kanunlarda yer almasına rağmen uygulanmayan maddeleri örnek göstererek çerçeve anayasa durumunda bu durumun artarak devam edebileceğini ifade etti.
Parlamenter sistem uygulanan ülkeleri işaret ederek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisiyle denetlenebilir, yasamanın yürütmenin içerisinden seçildiği, devlet – hükümet ayrılığının sağlandığı bir yapı oluşturulacağını belirtti. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisiyle Cumhurbaşkanının yetkilerinin azalacağını, meclisin yeniden aktif rol oynayacağını belirtti.
Koalisyonların her zaman kötü olmadığını, demokraside çok renkliliğin kazanımlar getirdiğini vurgulayarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinde yer alan %3 seçim barajı, %1 oy alan partilere hazine yardımı, parti içi şeffaflık ve denetimler gibi konuların demokrasimizi zenginleştireceğini ifade etti.
Başkanlık sisteminde elde edildiği ifade edilen istikrarın ne kadar sağlıklı olduğunu sorarak, siyasi özgürlüklere vurgu yaptı. Günümüzde uygulanan sistemde muhalefetin ve yasamanın işlevsiz olduğunu, Cumhurbaşkanlığı bayrağını bir kere ele geçirenin bütün sistemi ele geçirdiğini belirtti. Yürütme tek bir ele geçtiğinde yargı da dahil olmak üzere, tüm erklerin tek bir ele geçtiğini ifade etti. 1 Mayıs’ı örnek vererek, eylemler sonucu polis şiddetinde soruşturmalarda yürütmenin müdahalesi olduğunu ileri sürdü.
Tuna buna cevaben Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni savunmadığını, keskin kuvvetler ayrılığına dayanan güçlü yürütme ve güçlü denge denetlemeye sahip gerçek başkanlık sistemini savunduğunu ifade etti. Türkiye’deki sistemde yürütmenin tek elde olmasının sebebinin, Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi olduğunu ifade etti ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinde de bu modelin devam ettirildiğini belirtti.
Parlamenter sistemin özünün Cumhurbaşkanının meclis tarafından seçilmesi olduğunu ifade eden Tuna, cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği sistemin yarı başkanlık sistemi olarak değerlendirilebileceğini belirtti.
Ayrıca Tuna, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisinde Cumhurbaşkanının yetkilerinin dağıtılması hususuna değinerek Anayasa’da verilmiş yetkilerin dağıtılmasının hukuksuz olduğunu ifade etti. Öykü buna cevaben eğer feragat olsaydı hukuka aykırı olacağını ancak önerilen sistemde defacto bir model kurulacağını belirtti. Berat bu noktayı açarak, parlamenter sistemde bakanlar kurulu kararı olmak zorunda olduğunu, eğer seçim sonrasında bir geçiş süreci başlatılırsa kabinenin tamamının onayladığı kararlar oluşturularak bir bakanlar kurulu kararı gibi uzlaşıyla hareket edileceğini, Millet İttifakı’nın önerisinde bu noktaları vaad ettiğini ifade etti.
Özgür sözü aldı ve Öykü’nün eylemler sonucu polis şiddetinde soruşturulamazlık iddiasına cevaben kamu görevlilerinin görev dahilinde yaptığı eylemlerde soruşturma iznini idari olarak sorumlusu kimse ondan aldığını belirtti. Görev dışında yaptığı eylemlerde de böyle bir durumun olmadığını ifade etti.
Yine Öykü’nün siyasi partilerin hazine yardımı almasının gençlik katılımını etkileyeceği konusundaki görüşüne cevaben hali hazırda hazine yardımı alan siyasi partilerde böyle bir etkinin olmadığını belirtti.
2017’den sonraki sistemin sıkıntılarına değinildiğini ancak 2017’de de sistemin kötüye gittiğini, çeşitli güvenlik ve özgürlük problemlerine örnek vererek bu sıkınıtların parlamenter sistem içerisinde gerçekleştiğini ifade etti. Bu noktada Özgür ve Öykü arasında karşılıklı bir tartışma gerçekleşti.
Berat bu noktada Özgür’e cevaben söz alarak Cumhurbaşkanını halkın seçtiği 2014 itibariyle, Türkiye’deki sistemin yarı başkanlık sistemi olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki savı yineledi.
Bu noktadan itibaren bir süre boyunca karşılıklı tartışmalar ve hukuki değerlendirmeler yapıldı. Sonrasında Özgür sözü alarak başkanlık sistemine, siyasi kurumsallaşmaya ve Türkiye’deki sistemin çeşitli uygulamalarına yönelik saptamalarda bulundu.
Münazaranın moderatörlüğünü yürüten Yusuf, bu noktada sözü alarak konuşmacılardan fikirlerini özetleyecek şekilde, gelecek hafta gerçekleşecek seçimlerin ardından Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir yönetişim uygulanması gerektiğini ve bu yönetişim için nasıl bir yol haritasının izlenmesi konusunda düşüncelerini kısaca ifade etmelerini istedi.
Tuna, Türkiye’nin çözülmesi gereken çok büyük problemleri olduğunu, bu sebeple güçlü yürütmeye ve güçlü yürütmeyi denetleyecek denge denetleme mekanizmasını oluşturulacak güçlü yargıya ve yasamaya ihtiyaç olduğunu ifade etti. Parlamenter sisteme geçilmesini doğru bulmadığını, Türkiye’nin parlamenter sistem tecrübesinde başarılı olamadığını belirtti. Türkiye’de yeni gelecek iktidarın başkanlık sistemini revize ederek gerçek başkanlık sistemine getirmesi gerektiğini ifade etti. Bu sistemin yanı sıra siyasi kurumsallaşmayı artırmak için atılacak adımlarla beraber Türkiye’nin sorunlarının çoğunun çözülebileceğini belirtti.
Berat, senato ve parlamentodan oluşan iki yapılı bir meclis yapısı önerisi ortaya koydu. Parlamentonun iki turlu dar bölge seçim sistemine göre belirlenmesi ve 700 parlamenterden oluşması gerektiğini ifade etti. Bu modelle yaklaşık 90 bin kişiye bir milletvekili düşeceğini ve yereldeki dinamikler göz önüne alındığında genel başkanın merkezi hakimiyetinin de bir ölçüde kırılacağını belirtti. Bu noktada önerdiği iki turlu dar bölge seçim sistemini de sunum üzerinden açıklayarak detaylıca anlattı. [Berat’ın hazırladığı bu sunumun tamamına ekten ulaşabilirsiniz.]
Ardından Senato önerisine geçerek, burada da 300 senatörden oluşan ve milli bakiye sistemiyle seçilen bir meclis yapısı önerisinde bulundu. Senato’nun parlamentoyu denetleyerek kuvvetler ayrılığını sağlayacağını ifade etti. Bir tarafta iki turlu dar bölge seçim sistemiyle seçilen Parlamento’da istikrarın sağlanacağını, öte yandan milli bakiye sistemiyle seçilen Senato’da yüksek temsiliyetin ve kuvvetler ayrılığının sağlanacağını belirtti.
Sembolik yetkilere sahip ve parlamento tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanlığı modeli öneren Berat, sorumluluğun milletin belirlediği parlamentodan çıkan başbakana ait olması gerektiğini ifade etti. Bakanların Parlamento’nun ya da Senato’nun onayıyla dışarıdan atanabileceğini belirtti.
Merkezi hükümetlerden ziyade olabildiğince yerel yönetimleri güçlendirmek gerektiğini ifade etti. Güçlendirilmiş bir parlamenter sistem için parlamenterlerin güçlendirilmesi gerektiğini belirterek Siyasi Partiler Seçim Kanunu’nun değiştirilmesi, parti disiplinlerinin olabildiğince gevşetilmesi gerektiğini ifade etti.
Öykü, doğadaki her şeyin bozunmaya müsait olduğunu ve parlamenter sistemin de zamanla bozunduğunu ve Türk toplum yapısına uygun olmayacak bir hale geldiğini belirtti. Bu sebeple Millet İttifakı’nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi sunduğunu ve bu öneride parlamenter sistemdeki eksiklikler belirlenerek çözüm önerileri sunulduğunu ifade etti. Rejimlerin toplumlara göre şekillendiğini ve bozunana kadar, en azından bir süreliğine ideal olan yönetişim biçiminin bugün için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem olduğunu belirtti.
Özgür, dünyanın vardığı noktada artık bir yetkili insanın demokratik yolla seçilmesi ve teknokratik bir hükümet kurması yoluyla ülkenin sorunlarını çözmesi metodunun yürütme erki açısından öne çıktığını ifade etti. Yasama konusunda Berat’ın önerilerine katıldığını, başkanlık sisteminin çatısı altında yasamanın aynı şekilde seçilip yürütmeye karşı etkin bir şekilde kullanılabileceğini, bunun yasamayı güçlendireceğini belirtti.
Keskin ayrımların olmadığını, burada anlatılan her şeyin aslında birbiriyle yakın olduğunu ve önemli olanın kurumsal yapının güçlendirilmesi, devlet – hükümet ayrımının gerçekleşmesi ve devletin uzun vadeli politikalarının, hükümetlerin kısa vadeli çıkarları odağında değiştirilmemesi olduğunu ifade etti.
Böylece ikinci oturum sona erdi. Üçüncü oturum, bir soru – cevap oturumu olarak gerçekleştirildi. Bu kısım editöryal değerlendirmeye alınmamıştır. Bu kısmın ve münazaranın tamamının video yayınından izlenmesi tavsiye edilir.
Münazara kaydını izlemek için: https://youtu.be/bfUhk4vs310
EK