Beynin fiziksel çevreyle olan ilişkisi onu ne denli şekillendirir?


 

 

Benim birkaç, son 8 yıldır yaklaşık, temelde anlatmaya çalıştığım şey, daha sonra işte 2015 yılında “Değişen Beynim” kitabını da oluşturan anlatı bu oldu. Hâlâ da aynı şeyi anlatmaya devam ediyorum. Beyin diye bahsettiğimiz organ ya da genel olarak bedenler, aslında fiziksel tüm nesneler için söylediğimiz etrafındaki oluşlardan, etrafındaki olaylardan bağımsız değil. Yani onun içerisinde şekillenen ve karşılıklı etkileşimlerin ürünü olan şeylerden bahsediyoruz biz tabiattan bahsederken. Beyin bunun zirvesi diyebilirim, bu konunun.

 

Bizim dünyaya geldiğimiz anda; bebekleri görmüşsünüzdür, yeni doğmuş bir bebek hiçbir işe yaramaz yani hiçbir şey yapamaz, anne bakımı olmadan hayatta kalamaz. Bu da bebeklerimizi çok erken doğurmak zorunda olmamızdan kaynaklanıyor. Çünkü dik yürüyen canlılar olarak annelerin işte biraz bel kemiği dardır ve çok büyük bir beyni doğurabilme şansları yok. O yüzden bebeği erken doğururuz, beyin gelişimi dışarıda devam eder.

 

 Beyin henüz ne yapacağını bilmeyen bir organ olarak dünyaya gelir ve ilk etkileşimlerle hemen fiziksel olarak şekil değiştirmeye başlar. Şimdi beynin böyle bir özelliği var. Gözümüzü dünyaya ilk kez açtık; sesler, ışıklar falan, bunların hiçbiri yoktu, hepsi gelmeye başladı. Garip bir akış. Yer çekimini hissediyoruz, sıcak soğuk hissetmeye başladık, içerde 37 derecede yatarken her şey güzeldi. Bütün bu etkileşimler, beynimizde, karmakarışık bir çorba gibi duran sinirsel ağları eğitmeye başlıyor. Ve bu sinirsel ağlar gelen veriye nasıl cevap verdiklerine ve verdikleri cevabın nasıl bir etki yarattığına dair geri bildirimlerle beslenerek fiziksel olarak şekil değiştiriyorlar.

 

Deneyim, özellikle ilk yıllardaki deneyimler, bebeğin beynini böyle bir heykeltıraşın hamuru şekillendirdiği gibi şekillendiriyor. Hep işte, konuyla ilgisiz olsanız bile duymuşsunuzdur; çocukluk çağı travmalarının ilerideki etkileri, küçükken tacize vs. maruz kalmanın ileride yarattığı travmatik davranış bozuklukları falan gibi bu yaşamın ilk dönemlerindeki şekillenme gerçekten de bizim hayatımızı büyük oranda belirleyen bir şey fakat kader değil. Bu zamanlarda olan değişimler sadece o zamana has değil, ömür boyu devam ediyor.

 

Mesela şu anda bu videoyu izleyen arkadaşlar oturup hiçbir şey yapmadan bu videoyu izlediklerini düşünüyorlar ama bu videoya bakarken, özellikle dikkatlerini veriyorlarsa, devamını merak ediyorlarsa, yani duygusal olarak angaje oldukları bir ilişki kuruyorlarsa bu uyaranla şu anda beyinlerinde saniyede binlerce, on binlerce yeni bağlantı yapılıyor ve eskileri ortadan kaldırılıyor. Adeta karıştırılan bir makarna tenceresinin içindeki makarna gibi beyin bağlantıları sürekli birbirinin içinden geçiyor. Öyle garip bir fiziksel değişim yaşıyorlar. Bu hayatta olduğunuz her an cereyan ediyor.

 

Şimdi bunun çok fazla termiXXX var. Şimdi o yüzden bir kitap yazdım, devamı da geliyor; anlatıyorum anlatıyorum bitmiyor. Şimdi mesela kulağınıza bir müzik çalınıyor. Sadece kulağınıza bir müzik çalınmıyor, bu beyninizi değiştiriyor. Yolda birine selam verip gülümsüyorsunuz, beyniniz inanılmaz ölçüde değişiyor bunu yaparken. Fiziksel olarak artık bunları görebilecek teknolojilerimiz var. Efendim, kötü besleniyorsunuz belki, tadı çok güzel ama vücudunuz için çok bir besin değeri yok; bu beyninizi değiştiriyor, kalıcı olarak değiştiriyor. Ondan sonra bu değişimi geri almanız çok (?) oluyor. Yani sürekli çevrenin ve deneyimin etkisi ile değişen bir beynimiz olduğu için bu değişimin nereye doğru olduğunu yönlendirmek konusunda da bir sorumluluk sahibi olmamız gerekiyor. Çünkü beynimizin bağlantılarını biz yönetmezsek başkaları bizim için dört bir koldan yönetiyor.

 

Benim mesela sizin vasıtanızla şu anda yaptığım şey de bir beyin yönlendirmesi. Beyindeki devreleri belli şekillerde, efendim, işlemeye çalışıyorum; belli yerlere bağlamaya çalışıyorum ki kafanızda yeni bir hikaye oluşturayım ve belki hayatımızda olumlu yönde bir değişiklik yapalım diye. Ama bir başkası geliyor, bir başka şey söylüyor; bir yerden başka bir şey okuyorsunuz, bir tanesi diyor ki: “Lan saçmalama! Bunlarla niye uğraşıyorsun, profesör mü olacaksın başımıza? Gel; yiyelim, içelim, hayatımızı yaşayalım.” diyor. Milyonlarca kaynaktan milyonlarca veri Beynimizi şekillendiren şey etrafımızdaki ortam oluyor aslında tamamen.

 

Çok söylenir: “En fazla görüştüğünüz beş kişinin ortalamasısınızdır.” diye ve çok doğru bir şey bu. “Bağlantılar” diye bir kitap var, belki benim kütüphanemde bile vardır şu anda. Eski bir kitaptır o, 80’lerde 90’larda yazılmış bir kitap. Facebook arkadaşlarınızın ortalama kilosuna yaklaşıyorsunuz altı ayda. Gelir düzeyiniz Facebook’taki ortalamaya yaklaşıyor. Facebook arkadaşlarınızın ortalama gelir düzeyine otomatik yaklaşıyorsunuz. Niye böyle oluyor? Büyüsel, telepatik bir etki mi var? Hayır. Burada olan şey insan beyninin çevreye uyum ve çevreden etkilenme sisteminin açık bir göstergesi. Devamlı zayıf insanlarla takılırsanız kilo verirsiniz. Devamlı entelektüel bir ortamdaysanız entelektüel olursunuz. Devamlı yeme, içme, bilmem geyik muhabbetiyle ilgili bir yerlerdeyseniz beyniniz o yönde kalır.

 

Bana hep sorulan soru: “Ben beynimi nasıl formatlayayım? Nasıl daha iyi olur?” Çevreni değiştir. Ortamını değiştir. Yeni vesileler yarat. Özellikle bu konuyla ilgili son söylemek istediğim cümle şu: Beyin yenilik sever, hep aynı şeyleri yaparsan pörsür. “Benim daha buna enerji harcamama gerek yok, ben bunu otomatik pilota alacağım.” der ve ekonomi moduna geçer, fazla çalışmaz. Beyni zorlayacak yenilikleri kovalamak, özellikle de fikren bizden farklı şeyler söyleyen insanlara ekstra bir gayretle kulak kesilip onların ne dediklerini anlama gayretine girmek lazım. Beyin böyle çalışıyor.