Öncelikle sosyal katılım nedir onu tanımlamak istiyorum. Bireylerin, çevresindeki kişilere ve doğaya değer vermesi sonucunda içinde yaşadığı topluma ve dünyaya katkı sağlama isteğini etrafında gördüğü problemlere çözüm üreterek pratiğe dökmesi sosyal katılımdır.

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki bireyler özellikle büyük gruplar içinde sosyal katılımın önemini ihmal etmektedir. Örneğin ihtiyacı olan birine toplu taşımada neden yer verilmediği konusunda Oxford Üniversitesi’nden insan davranışları konusunda uzman Dr. Oliver Scott Curry bencilliğin ve dikkatsizliğin etkili olduğunu söylüyor. Ama bazı durumlarda bunun nedeni topu başkasına atmak.

Curry “Herkes bir başkasının yapmasını bekliyor olabilir. ‘Neden ben yapayım ki? Çok yorgunum’ diyor olabilir” dedi.

Aynı durum herhangi bir mecrada faydalandığımız içerikler için de geçerli. Örneğin okuduğumuz bir blog yazarına içeriklerini nasıl daha iyi hale getireceği hakkında yorumlarımızı bildirmeyiz. Bunun sebeplerinden bazıları, yanlış anlaşılma korkusu ya da bu yaptığımız işin önemini anlamamak da olabilir. Şunu unutmamak gerekir ki hepimiz farklı düşüncelere ve eleştirel bakışa muhtacız. Bu farklı fikirler bir mecrada buluşamaz ise birbirlerini daha yukarıya taşıyamazlar, fikirler daha seçkin hale getirilmezse dolayısıyla ortaya yeni seçkin insanlar da çıkmaz, bütün sosyal mecralar aynı yavan düşünceler ile dolar ve tespit edilmiş problemlerin çözümü tam manasıyla hayata giremez. İlber Ortaylı‘nın da dediği gibi “Elitlerini tespit edemeyen, değerlendiremeyen bir toplum yıkılmaya mahkumdur

Eğer biz yıkılmak yerine gelişmek ve muasır medeniyetler seviyesine çıkmak istiyorsak önümüze konan her savı kendi akıl süzgecimizden geçirilmeli ve sosyal katılımın önemini kavrayan bireyler olarak bize 18. Yüzyıldan seslenen Immanuel Kant’ın bir çağrısına kulak vermeliyiz:

 

Aklını kullanma cesareti göster!