Küçük yaşlarınızdan itibaren müziğe karşı oluşan ilginizin kaynağı nedir?


 

 

Bunu bilemem çünkü insanlar doğduğu zaman belli bir atmosfere doğuyorlar. O atmosferde aile içerisindeki algılamalar, yönlendirmeler çok önemli. Bulunduğunuz çevre şartları, sosyal ortam ve ailenizin sanata, müziğe bakışı, günlük hayata bakışı çok önemli.  Mutlaka onlardan etkilendiğim bazı durumlar olmuştur. Babam bir hafızdı. Onun için evde söylemiş olduğu makamsal ezgiler bende mutlaka yer etmiş olmalı. Onun dışında müzik dinlenilen bir evdi, radyo kültürü vardı. O zamanlar televizyon hayatımıza daha henüz girmemişti belki. Ben 5, 6 yaşındayken ilk defa televizyonu gördüm, siyah beyazdı. O da haftanın her günü değildi. Dolayısıyla hatırlamıyorum bile ama radyo dinlediğimi çok iyi hatırlıyorum.

 

Müzik dinlediğini çok iyi hatırlıyorum evde, her türlü müziğin dinlendiğini ve bende müzikleri dinlerken kendimden geçerek müziğe karşı bir aşinalık başladı. Fakat şunu söylemeliyim sizlere, özellikle televizyon kültürü eve girdikten sonra televizyonda o dönem çok eğitici yayınlar vardı. Günümüzün medyası maalesef bu alanda çok sabıkalı ama o zamanın Türkiye Radyo Televizyon Kurumu toplumu eğitmek için çok güzel programlar hazırlardı. Orada gördüğüm halk oyunlarını, halk oyunları müziklerini özellikle, ben çok etkilenerek dinledim. Hatta bir ara halk oyunlarını televizyonda görerek onları yazdım. Yazdıklarım; adım sayısı, figür sayısı, sağa mı dönüyorlar, sola mı dönüyorlar, atlıyorlar mı, o şekilde. Onların müziklerini bulduğum zaman, onları ben uygulamaya başladım. Bende böyle bir etkisi olmuştu. Halk kültürü, halk müziği, halk oyunlarının televizyon kültürü ile beraber evimizin içine girmesi bende çok güzel bir etki yaratmıştı. Tabii ki radyodan dinlediğim birtakım güzel ezgiler bende daha sonra radyoya karşı çok daha fazla bir alaka uyandırdı. Sadece radyonun başına geçip bize verilen müzikler değil ama radyonun düğmesini çevirdiğiniz zaman bir sürü dünya kanalları ile karşılaşıyorsunuz. Dünyanın çok değişik radyo istasyonlarını dinleyerek oralardan çok güzel müzikler dinlemeye başladım. Radyonun üzerinde, ki eski lambalı radyolardı bunlar, çok değişik şehirlerin ismi vardı; İstanbul, Helsinki, Hilversum, işte ne bileyim, Atina Berlin gibi. Buraya getirdiğim zaman ben zannediyordum ki “Ben şimdi Berlin’i dinliyorum.”, “Şurayı dinliyorum.” Tabii sinyaller her zaman değişiyor. Ama bu güzel müzikleri radyodan dinlemek, onları taklit etmek, onlarla beraber büyümek çok ayrı bir duyguydu. Bence verilen kültürün, aile içerisindeki verilen kültürün, insanın geleceğinin oluşması açısından çok büyük bir etkisi ve önemi var.