Liberal felsefenin köklerini tarihten günümüze kronolojik bir biçimde irdeleyen, bilgilendirici bir metin.


Tarih boyunca; toplumlar, devletler ve medeniyetler ideal yönetim biçimi olarak birçok model denemişlerdir. Bu modeller hem o gün için tartışılmış hem de bugün hala tartışılmaktadır. Demokrasiyse; monarşi, teokrasi ve oligarşi gibi diğer yönetim biçimlerinden sivrilerek galip çıkmıştır. 1215 Magna Carta’nın ilanıyla demokrasi, Antik Yunan medeniyetinden başka bir boyuta taşınmıştır. Özellikle 18. ve 19. yüzyıl arasında Avrupa kıtasında demokrasi, monarşi karşısında sıkça dillendirilen, tartışılan ve örgütlenilen bir yönetim biçimi olmuştur. Bunun nedenlerinden birkaçı; 18. yüzyıl sonlarına doğru yaşanan, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’yle (1776) birlikte teorikte kalan liberal değerlerin pratiğe geçmesi ve başta Fransa ve Avrupa’yı ardındansa tüm dünyayı derinden etkileyen Fransız Devrimi (1789) denilebilir.

 

 

Liberalizm tarihsel çıkış dönemi itibariyle incelendiğinde diğer ideolojiler gibi (muhafazakarlık, sosyalizm, faşizm) merkezine toplumu veya halkı göstererek devletin yüceliğini alan değil, bireyi esas alan bir ideoloji olmuştur. Dolayısıyla liberalizmin amaçları bir toplum mühendisliğinden ziyade bireyin, hak ve özgürlükler sınırında kendisini hür bir şekilde inşa etmesi olmuştur. Bu da bize bir anlamda liberalizmin birey ideolojisi olduğunu gösterir. Peki demokrasi neydi?  Bunun için Amerika Birleşik Devletleri’nin 16. Başkanı Abraham Lincoln’un şu sözüne bakmak iyi olur.

 

“Demokrasi; halkın, halk tarafından halk için yönetilmesidir.”

-Abraham Lincoln

 

Yönetme konusunda birçok ideoloji olduğu kesin. Konumuz klasik liberalizm, olduğu için bu yazımda klasik liberalizmin tarihsel sürecine kısaca değineceğim. Fakat ilk önce liberalizmin ne olduğunu kavramak gerektiğini düşünüyorum. Liberalizm: Özgürlüğü, hoşgörüyü ve barışı merkezine alan, toplumun en küçük yapı birimini aile yerine birey olarak esas alan, kuvvetler birliği yerine kuvvetler ayrılığını savunan, insan hakları ve hukukun üstünlüğüne inanan, insanın etik değerler ve hukuki olarak eşit olduğunu savunan, sosyal konularda devletin etkin olması yerine sivil toplumun etkin olması gerektiğini düşünen, devletin kontrol ettiği ekonomi yerine piyasanın serbest ve arz-talep dengesine göre kendiliğinden evrilmesini savunan bir iktisadi, sosyal ve siyasal doktrinler bütünüdür.

 

 

Öncellikle klasik liberalizme baktığımızda, liberalizmin çıkış ilkelerinin tam kendisi olduğunu görüyoruz. Felsefi kökenleri Locke, Hume, Smith, Mill, Bentham, Spencer, Constant gibi düşünürlerin görüşleriyle şekillenmiştir. John Locke, liberalizmin öncüsü olarak kabul edilir (Çetin, s. 219-220). Dönemsel ve sosyolojik olarak liberalizm içerisinde yeni yorumlar ve akımlar oluşunca, liberalizmin kendisinin başına “klasik” ibaresini eklemiştir. Klasik liberalizm; feodal sistemin çökmesi sonucu ortaya çıkan kapitalist sistemin arasında olgunlaşan ve özellikle Sanayi Devrimi’yle giderek “popülerleşen” bir ekopolitik doktrin haline gelmiştir.

 

 

 

Klasik liberalizm; özel mülkiyeti, engelsiz bir piyasa ekonomisini, hukukun hakimiyetini, din ve basın özgürlüğünün anayasal garantilerini ve serbest ticarete dayanan uluslararası barışı savunan ideolojiyi anlatmak için kullanılan terimdir (Ralph, 2011, s. 69).

Klasik liberalizmin temel ilkelerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Serbest piyasa
  • Özel mülkiyet ve girişimcilik hakkı
  • Hukukun üstünlüğü
  • Sekülerlik
  • Basın Özgürlüğü

 

 

Bir yönetimde devletin hangi pozisyonda olması gerektiği epey tartışılmıştır ve tartışılacaktır. Liberal anlayışa göre devlet mümkünse sektörde olmamalıdır. Söz tam olarak karşılamasa da “ekmeği kontrol eden hürriyeti de kontrol eder”. Devlet sadece piyasayı denetlemeli, rekabetin garantisi olacak kurumları oluşturmalıdır. Bu bağlamda ilk dönem liberal filozofların benimsediği iki anlayış vardır. Bu anlayışlar üzerinden de iki farklı yakıştırılmada bulunulmuştur (iyimser liberaller/kötümser-karamsar liberaller). Bunların ilki minimal devlettir. Bu anlayışa göre devlet sadece savunma ve yargı işlerini üstlenmelidir. Geri kalan her şey özel sektörde olmalıdır. Özel sektörün bu işleri rekabetten dolayı daha kaliteli ve daha ucuza mal edeceğini savunur (iyimser liberaller).

 

 

Diğer anlayışsa klasik liberallerin benimsediği anlayıştır. Sağlık, ulaşım, eğitim, savunma ve yargı işlerinin devlet tarafından sağlanması gerektiğini savunmakla, geri kalan alanların özel sektörde olması gerektiğini savunur. Bilakis realitede istenilen rekabetleşme tam anlamıyla sağlanamadığından dolayı ekonomide ciddi bunalımlar ve sorunlar yaşanacaktır. Bu da kötümser-karamsar liberallerin söylemine göre; devletin can damarı olan ekonomisini korumak için gerekli ölçüde müdahale etmesinin meşru zeminini oluşturur.

 

 

Hukuku ve insan haklarını merkezine almış bir ideolojinin (klasik liberalizm) bireye tanıdığı hakları üç temel prensibe indirecek olursak bunlar şu maddeler olurdu:

 

  • Kişinin mülk edinme, mülkünü satma veya miras bırakma hakkı.
  • Bulunduğu yönetimde söz sahibi olma (oy kullanma hakkı vs.) ve yönetime katılma hakkı.
  • Hukuk devleti içerisinde adil yargılanma hakkı.

 

Klasik liberalizm, özgürlüğü esas alan bir geleneğin öncüsü olan ideolojidir. Özgürlük bireyseldir. Bir kolektif değer değildir. Bireyler özgür olur, toplumlar bağımsız olur. Ayrıca özgürlüğün bir başka pencereden tanımını son zamanlarda epey ilgi gören Dar Koridor kitabından alıntılayarak yapmak isterim. Özgürlük tanımımız İngiliz filozof John Locke’unkiyle aynı.

 

(İnsanlar) …Kimseden izin almadan ve başkasının iradesine bağımlı olmaksızın… eylemlerini düzenleyip malları ve kişilikleri üzerinde uygun buldukları şekilde tasarruf edebiliyorsa… (özgürdürler) (Acemoğlu & Rabinson, 2020, s. 11)

 

Liberalizm, tarihsel birikim ve çatışmaların süzgecinden geçerek günümüzde bütün bir siyasal sistem olarak varlığını güçlendirmektedir. Sosyalist ve faşist siyasal sistemlerle girdiği mücadele sonrası dünyada yaygın bir siyasal sistem olma özelliği taşımaktadır. Savunduğu değer ve ilkeler evrensel olma iddiası içinde kabul görmektedir. Demokrasi ve insan hakları ile yaptığı ittifak liberalizmin etkisini daha da artırmaktadır. Bu çalışma genel bir bakış açısı ile liberalizmin temel ilkelerini inceleyerek onun hakkında bilgilerimizi kısaca gözden geçirme imkanı sunmaya çalışmaktadır (Çetin, s. 220).

 

 

Sonuç olarak; bu yazımda ana hatlarıyla Antik Yunan’dan Fransız Devrimi’ne demokrasinin kısa bir serüvenini, ardındansa liberalizmin ne olduğunu anlatmaya çalıştım. Ardından klasik liberalizmin dönemi itibariyle savunucularını ve ana ilkelerini sıralayarak bunlara belli bir kapsamda kısaca değindim. Son olarak klasik liberalizm çatısı altında özgürlük ve birey hukuku ile ilgili kısa bir anlatım sundum.


Kapak Görseli: Sébastien Thibault

Kaynakça ve İleri Okumalar: 

  • ACEMOĞLU Daron& RABİNSON J. A., çev. Yüksel Taşkın, İstanbul: Doğan Kitap, 2020.
  • Conway, D., & Yayla, A. (2011). Klasik Liberalizm. Liberal Düşünce Dergisi, (64), 85-90.
  • Çetin, H. (tarih yok). Liberalizmin Temel İlkeleri. Ü.İktisadı İdari Bilimler Dergisi , cilt 1, sayı 2
  • https://www.liberalizm.tv/kategori/egitici/
  • Lomasky, L. E. (2007). İki Liberalizm Anlayışı. Liberal Düşünce Dergisi, (46), 27-57.
  • Raico, R. (2011). Klasik Liberalizmin Yükselmesi, Çökmesi ve Rönesansı. Liberal Düşünce Dergisi, (64), 75-84.
  • SELİK Mehmet, İktisadi Doktrinler Tarihi, Ankara: Efil Yayınevi, 2015.
  • Siyasal İdeolojiler (II): Liberalizm | 1. Bölüm|Fırat Mollaer|Fırat Mollaer Youtube Kanalı-https://www.youtube.com/watch?v=TrZj811j37Q&t=211s
  • SMİTH Adam, Milletlerin Zenginliği, çev. Haldun Derin, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016.
  • USLU Cennet, Liberalizm El Kitabı, Ankara: Liberte Yayınları, 2013.
  • Von Hayek, F. A., & Çetin, Ü. (2012). Liberalizm. Liberal Düşünce Dergisi, (55), 197-224.