Tarih sahnesinde ilgi çekici bir yeri olan Papa Joan üzerine, farklı okumalar yapılabilecek pencereler sunan harikulade bir akademik metin.
Joan (Jeanne/Gilberta)… Eğitim alamadığı için sinirlenip, papalığa yükselen kadının hikayesi…
Latince bir kelime olan papa, “baba’’ anlamına gelmektedir. Bu kelime 4. yüzyıldan itibaren Katolik Hristiyan mezhebi liderini tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu mezhebin Hristiyanları, Hz. İsa’nın papalık görevini Aziz Petrus’a verdiğine inanmakla beraber bu makamı Hristiyanların en yüce ve en tanrısal yeri olarak kabul etmektedirler.
Katolik Kilisesi’ne ev sahipliği yapan Vatikan’da kardinaller tarafından seçilen papanın erkek olması, çocuğunun bulunmaması, bakir kalacağına dair yemin etmiş olması ve ömrünü dünya nimetlerinden el çekmiş olarak sürdürmesi gerekmektedir.
Dini liderliğin etkisiyle siyasi ve ekonomik birçok güç elde etmiş 2000 yıllık papalığın tarihi, enteresan olaylar ile doludur. ”Vatikan resmi kayıtları 260’tan fazla Katolik papanın hepsinin erkek olduğunu belirtiyor.”1 Fakat bu devasa güçteki kurumda 9. yüzyılda yaşanan ilginç hadise, bize Vatikan resmi kayıtlarının gerçeği yansıtmadığını göstermektedir. Bu hadise, her ne kadar tarihten silinmeye çalışılmışsa da papalık tarihinin ilk ve tek kadın papası, Papa VIII. Joan’ın hikayesidir!
Milattan sonra 800’lü yılların Orta Çağ Avrupası’nda kadınlar için hayat genellikle kısa ve çok acımasızdı. Bu dönemde birçok kadın kolayca öldürülüyor, dini inançlar bahane edilerek türlü işkenceler yapılıyordu. Kadın ve Hristiyanlık tarihi üzerine yazılar yazan eski rahibe Mary Malone:“Hiçbir kadının halkın karşısında görünmesine izin verilmezdi. Kadınlar evleriyle sınırlıydı. Aksi halde seni derhal fahişe olarak adlandırırlardı.’’ demektedir. Kadınlar Orta Çağ kilisesine karşı güçlü bir tehdit olarak görülüyordu.
Katolik Kilisesi için yüzlerce yıldır utanç verici kabul edilen bir hadisenin başkahramanı Joan, kadınların kötü şartlar içinde yaşadığı bu dönemde Almanya’nın Mainz kasabasında dünyaya gelmişti. Bu yıllarda insanlar çamur içindeki kulübelerde yaşamakta ve bir insan ömrü ortalama 30-40 yıl sürmekteydi. Joan da bu evlerden birinde yaşayan, İngiltere’den ihraç edilmiş dindar bir İngiliz ailenin kızıydı.
Yakınları ona “Gilberta’’ ya da “Jutta’’ isimleri ile hitap ediyordu. Joan, oldukça zeki bir çocuktu ve o dönemde kadın olmanın dezavantajlarının farkına varmıştı. 12 yaşına geldiği zaman, erkeklerin inanılmaz bir hegemonyasının olup kadınların da çokça hakir görüldüğü bu çevrede, erkek gibi görünmek istemiş ve öyle giyinmeye başlamıştı. Ayrıca erkek çocukları gibi davranışlar sergiliyordu.
Aynı yıllarda İngiliz misyonerler, Hristiyanlığı Almanya’ya getiriyorlardı. Yapılan bu faaliyetler neticesinde misyoner gezginler tarafından Fulda adlı bir manastır kurulmuştu. Bu manastırda kitaplar okunuyor, eğitimler veriliyor ve konuşmalar yapılıyordu. Ancak manastır sadece erkekler için faaliyet göstermekteydi.
O zamanlar kitabi eğitimin kadınlar için gereksiz ve hatta zararlı olduğu düşünülüyordu. Misyoner okuluna gidip eğitim almak isteyen Juan’ın, erkek gibi davranmaktan başka çaresi kalmamıştı. Misyonerlere katılmasıyla beraber bu inanılmaz hikaye başlamış oluyordu!
Kendisine “İngiliz Joan’’ ve “Mainzlı Joan’’ isimlerini vermişti. Bu manastırda Latince ve Yunancayı öğrenmiş, klasik müzik ve kilise müziklerinde ise kendisini çok geliştirmişti. 13. yüzyılda papaya yakın danışmanlık yapmış olan Martin Polonus adlı bir keşiş “İmparatorlar ve Papalar Tarihi’’ adlı çalışmasında, Mainz’da bulunan genç bir kadın hakkında bilgiler vermiştir.
Geniş cübbe giymesi ve tıpkı bir erkek gibi olması sebebiyle manastırdan kimse cinsiyetinin farklı olduğunu anlamamıştı. Üstün başarıları sebebiyle ise gezgin Hristiyan misyonerlere katılıp Atina’ya gitmişti. Aldığı eğitimler neticesinde din ve felsefe konusunda da uzmanlaşmış, Hristiyanlığa ait tüm sözlü ve yazılı kaynaklara vakıf olmuştu. Aynı zamanda daha sonra çok işine yarayacak olan tıp ilmini ise doktor olan ev sahibinden öğrenme fırsatı bulmuştu.
İlmi mertebede çokça yükselen Joan’ın kariyerine bu kez sakal engel olmuş fakat hiç planlamadığı yerlere de ulaşmasını sağlamıştır. Juan, zamanla Atinalı Hristiyan din adamlarının gözünde çok önem kazanan sakal bırakma adetini yerine getiremiyordu. Sakalın tıraş edilmesinde sorun yaşanmayan Roma’ya gitmeye karar verdi. 9. yüzyılda Roma ve Vatikan ciddi bir medeniyet, inanç ve kültür merkeziydi. Buraya vardığında kendini John Anglicus isminde bir erkek olarak tanıttı. Ardından burada Benedictine Manastırı’na girdi.
Çeşitli alanlardaki bilgisi ve entelektüel birikimi çok yüksekti. Ayrıca insan ilişkileri konusunda da harikaydı. İnsanları adeta hipnoz eden Joan, rahiplerle dostluklar kurarak geniş bir çevre edinmişti. Kısa zamanda yeteneklerinin farkına varılınca rahip olmuştu. O sırada görev yapan rahip ve kardinallerinin hepsi, Joan’ı dönemin en gözde din alimlerinden biri olarak görüyordu.
Rahip olmasının hemen ardından ise Roma Katolik Kilisesi’nin merkezi idare birimi Curia’ya sekreter olarak atanmıştı. Yönetim biçimi kusursuz kabul ediliyordu ve söyledikleri sorgulanmamaya başlamıştı. Gösterdiği yüksek performans ile kardinal olmasına karar verilmişti. Bu görevi de başarıyla sürdürüyordu.
O dönemin papalık makamına ilişkin olarak eski rahibe Mary Malone’un söyledikleri şöyledir: “12 yaşında papalar vardı… 5 yaşındaki bir başpiskopos hakkında bilgimiz var. Tarihte çok garip bir zamandı.’’ Bu tip olaylarla işgal edilen bir makama karşı hırsla bu işe girişmiş bir kimse için çok büyük fırsatların olduğu bir zamandı.
853 yılında papalık makamında oturan 65 yaşındaki Papa IV. Leon’un sağlığı bozulmaya başlamıştı. Joan, papanın sağlık problemleriyle mücadele sürecinde, Atina zamanlarında doktor olan ev sahibinden edindiği bilgileri kullanarak papa ile sıkı temas kuruyordu. Bundan dolayı Joan’a karşı diğer kardinallere nazaran daha farklı bir bakış açısı vardı. Hastalığa yenik düşen papa vefat edince, papalık koltuğuna kimin oturacağı gündeme gelmişti.
Yeni papanın seçiminde oy hakkına sahip olan tüm kardinaller papalığa en layık kişi olarak Joan’ı görüyorlardı. Kardinaller; barındırdığı özellikler ve yaptığı işlerle zaten kendini ispat etmiş olan, ayrıca son dönemlerinde Papa IV. Leon ile sıkı temasta bulunan Joan’ın yeni papa olması konusunda kolayca mutabakata varmışlardı. 853 yılında kilise dışından biri olmasına rağmen Katolik dünyasının yeni papası Papa VIII. Joan(John)’dı!
Papa VIII. Joan görevine başlamış ve görevinin son bulduğu ana kadar sorunsuz bir yönetim sergilemişti. 2 sene 5 ay ve 4 gün boyunca görevini sürdürmüş olan papanın gidiş hikayesi de gelişi gibi ilginç olmuştu.
Papa VIII. Joan görevini ifa ederken bir iddiaya göre hizmetkarlardan, diğer bir iddiaya göre ise dönemin Roma imparatorunun oğlundan hamile kalmıştı. Kullandığı geniş elbiseler sayesinde 9 ay boyunca hamileliğini gizlemeyi başarmıştı. Kafasındaki plan ise çocuğu gizlice dünyaya getirip bakılması için birilerine teslim etmekti.
Takvimler 855 yılını gösterdiği sırada Aziz Petrus Kilisesi’nin önünde kortej halinde dini bir tören yapılmaktaydı. Törende atı üzerinde bulunan Papa VIII. Joan aniden doğum sancısı çekmeye başladı ve atından indi. Seyirciler olanlara dehşet içinde şahit olurken Joan çocuğunu oracıkta doğuruverdi. Erkek bir çocuk dünyaya getirmişti. Bu inanılmaz olay ile Papa’nın bir kadın olduğu ortaya çıkmıştı!
Papa VIII. Joan’ın öldürüldüğü kesin olsa bile nasıl öldürüldüğü tartışmalıdır. Bazı anlatılara göre çocuğunu doğurduğu anda şeytan görmüş gibi olan kardinaller hem Joan’ı hem de yeni doğmuş bebeğini taşlayarak öldürdü. Bir başka anlatıda ise öfkeli kalabalık onu ve bebeğini atların arkasına bağlayarak şehirde dolaştırıp öldürmüştü. Petrarch’ın ifadelerine göre bu ölümden sonra İtalya Brescia’da üç gün boyunca suların tümü kanlı olmuş, Fransa’da ise çekirge istilası yaşanmıştı. Bu inanılmaz hikaye ne şekilde olursa olsun çok kötü bitmişti.
Papa VIII. Joan’ın öldürülmesinden sonra ismi papalar listesinden silindi. Tarihsel açıdan kilisenin o dönemi hiç yaşanmamış hale getirildi. Joan’dan 17 yıl sonra tahta geçen ve “John’’ adını almak isteyen bir papa bulunuyordu. Ancak yeni papanın “IX. John’’ olması halinde daha önce John sıralamasından çıkarılan VIII. John’un eksik olduğu anlaşılacaktı. Bu sebepten bir önceki John(Joan)’ın sayısı, isminin başından alınarak yeni papaya verildi ve yeni papa yine aynı isimle “VIII. John’’ oldu. Böylelikle sıralamanın namusu da temizlenmiş olmuştu(!)
Vatikan bu olayın unutulması için elinden gelen her şeyi yaptı fakat kilise mensupları ve bazı tarihçilerin kaydetmelerine engel olamadı. Rahip Jean de Mally 1250’de yazdığı el yazmalarında kadın bir papanın varlığından bahsetmiştir. Bir başka Rahip Martin Polonus’un 1265 tarihinde yazdığı “Chronicom Pontificum et Imperatum’’ isimli eserde de Papa VIII. Joan’dan bahsedilmiştir. Keza dünyaca ünlü İtalyan hümanist Bocaccio da 1350 tarihli “Ünlü Kadınlarla İlgili’’ adlı eserinde 106 biyografiye yer vermiştir ve bu biyografilerin 101. sırasında ise kadın Papa VIII. Joan Anglicus yer almaktadır.2
VIII. Joan tören sırasında öldürüldüğü yere gömülmüştü. Buraya anne ve çocuğu temsil eden bir heykel ve bir de mezar taşı dikilmişti. Bu taşın üzerinde “Petre, Pater Patrum, Papisse Prodite Partum’’(Baba, Babaların Babası, Kadın Papanın Çocuk Doğurma İhaneti) yazıyordu. 16. yüzyılın sonlarında yaşayan Papa V. Pius, geriye hiçbir iz kalmaması için heykeli ve mezar taşını söktürüp parçalattı. 1.yüzyılda Siena Katedrali’nde diğer papalar arasında Joan’ın da bir büstü vardı ancak bu büst, 1600 yılında kaldırıldı.3
VIII. Joan’dan sonraki papalar, Roma’da geleneksel ayinler sırasında bir zamanlar Via Sacra (Kutsal Yol) olarak adlandırılan, ancak şimdilerde Kolezyum ve St.Clement’in Kilisesi’nin arasındaki “kapalı yol’’olarak bilinen şeritte yürüyüşlerini kesip geri dönmektedirler. Çünkü VIII. Joan’ın burada öldürülüp gömüldüğü söylenmektedir. Birçok kişi bu eylemi, papalığın hala bu olaya nefretinin devam etmesi şeklinde yorumlamaktadır.4 Ancak Katolik Ansiklopedisi, ayin için sokakların dar olmasını bu değişikliğin gerekçesi olarak göstermektedir.
Son olarak kadın Papa VIII. Joan’dan sonra başlayan ve çok ilginç bir uygulama olup, papalıkça 1200 yıldır sürdürüldüğü iddia edilen testis kontrolü meselesine gelelim. “La Sedia Gestratoria’’ isimli kırmızı mermerden yapılma porfiri koltuk şu anda Vatikan Müzesi’nde sergilenmektedir. Koltuğun yapısı ise amacına göre tasarlanmıştı. Oturak yeri oyuk olan bu koltuğun tasarım amacı yeni seçilen papanın testislerinin var olup olmadığının tespit edilmesine yönelikti. Testisleri kontrol edilir ve erkek olduğu anlaşılınca “Habet’’(O, var!) diye bağrılarak bu durum ilan edilirdi. Sonrasında ise büyük bir iç rahatlığıyla papa seçiminin vaftiz törenine geçilmekteydi.
Joan, yüzlerce yıldır Katolik Kilisesi tarafından tarihten silinmeye çalışıldı. Ancak ne olursa olsun Joan, her zaman yaptığı gibi bundan sonra da kendisine tarihin notları arasında yer bulacaktır.
Kapak Görseli: Goyo Kwon
Kaynakça:
- Who Was Papa Joan? – history.com
- De Mulieribus Claris – wikipedia.com
- Rustici, Craig M.(2006). Papa Joan’ın Afterlife:Erken Modern İngiltere’deki Popess Efsanesini Dağıtmak, Michigan Üniversitesi Yayınları sayfa 12-3. ISBN978-0-472-11544-0.
Üstadım, anlatış tarzında ki akıcılık ve bölge olarak asırlardır önem taşıyan tarihi bir yerde, tozlu sayfalarında kalmış bir ismi bize tanıtman büyük bir incelik.
Çok güzel ve anlaşılır bir yazı olmuş. Kalemine ve emeğine sağlık Harun.
Yazarımızın kalemine sağlık. Papalar tarihi -Borgia ailesi dahil- enteresan olaylarla doludur. Ben, Joan’ı ilk demokrasi şehitlerinden ilan ediyorum. “Sözde” çağdaş Avrupa’nın tapındığı bu dinin çağ dışı olan papalık kurumu, acilen demokratikleştirilmelidir. Benim başı bağlı rahibe bacılarım da papa olabilmelidir.! 😀