Hakkımızda devlet etmiş fermanı,

Ferman padişahın, dağlar bizimdir.

Kaybolan değerler… Anadolumuzun, memleketimizin belki de en önemli özelliğidir. Anadolu insanı yaratır, kök verir, besler; ışık verir ve sessiz sedasız göçer gider. Kıymetini bilmek çok uzun yılların ardına düşer. Kıymet bilmek, zamanın yavaş aktığı Anadolu’da geç hatırlanan bir eylemdir.

Neşet Ertaş’ın babası olmasa kaçımız onun adını bilecektik? Neşet Ertaş’ın bile efsaneleşmesinin ömrünün son dönemlerine denk geldiğini düşünecek olursak eğer, Muharrem Ertaş’ın bir büyük müzik efsanesi olarak tanınmaması, bilinmemesi çok mu normaldir? Bilemiyorum…

 

Ertaş Ailesi

 

O zaman bildiklerimizi anlatalım. Muharrem Ertaş 1913 yılında Kırşehir’in Yağmurlubüyükoba köyünde doğdu. 1984 yılına kadar, tam 71 yıl süren hayatı tamamen yoksullukla geçti. Profesyonel anlamda bir ses kaydı bile alınamadı. Dönemin TRT’sinin keyfi yettiğince, biraz da rahmetlinin inadı kırıldıkça bir alınan bir kaç albümlük kayıt ve bir kaç video. Hepsi bu. Yıllar sonra biraz rahmetli Neşet Ertaş’ın biraz da Kalan Müzik’in gayretleriyle temizlenen ses kayıtları, ortaya çıkan kaybın ne kadar büyük olduğunun vehametini gözler önüne seriyor.

 

Oğul, Neşet Ertaş

Ülkemizde özellikle Kırşehir ve Kırıkkale yöresinde yaşama fırsatı bulabilmiş olan Abdal kültürünün belki de gelmiş geçmiş en büyük üstadıdır Muharrem Ertaş. Neşet Ertaş’ın evliliği üzerine oğluyla girdiği atışma dışında neredeyse kendine ait bestesi, güftesi yoktur. Ancak o; eskileri muazzam yorumlamıştır. Dadaloğlu onun sesinde vücut bulmuştur. Batıda bu ses tonuna sahip birinin dünyaca ünlü bir Tenor olmaması imkansızdır. Müthiş bir tiz sestir bu, çığlık çığlığa; haykırış haykırışa. Muazzam bir mütevazılık ve kendini bilirlikle ortaya çıkan bir haykırış. Ses patlamaları, duraksamalar; alınan nefesler ve divan sazının gürül gürül akan sesi. Karşısında yalnızca 10 dakika nefes alıp, sesini dinlemek için neler vermezdim!

Avşar Ellerini dinlerken cenk edersiniz. Bu cenk; Dadaloğlu ve dönem Türkmen aşiretlerinin Osmanlı’ya isyanıdır. İsyan, kimine göre yiğitlik! Kimine göre kalleşlik! İskana zorlanan Türkmen aşiretlerinin isyanı. Ferman Padişaha ait ise, dağlar bizimdir diyen bir isyan. Neyse ki Türkiye Cumhuriyeti’ne değil, Osmanlı’ya karşı olduğu için sansüre takılmadan dinleyebiliyoruz. Mezar Arasında’yı dinlerken Kazım’la birlikte öldürülürsünüz. Cephanesi dökülen Kazım. Yakışıklı biri olduğunu hayal ediyorum. Zayıf, uzun boylu; savaşta öldürülen Kazım. Şu Yalan Dünyadan bıktım usandım dediği zaman ölmeyi beklersiniz, Allah’la konuşur Muharrem usta. Pişmanlıklarını dile getirir, hani verdiğin şu sözler dercesine. Yüklendi Barhanam Çekildi Göçüm’ü dinlediğinizde ise bir eroinmanın altın vuruşuyla ölümüne eşlik edercesine eşlik edersiniz Necip ve Elif’in hikayesine. Necip ile Elif evlenir, Necip Osmanlı-Rus savaşı için askere gider. Ruslara esir düşer. Öldü zannedilir. Devlet köylere şehadet künyesi gönderir. Elif’i evlendirirler. Fakat Necip esir kampından salıverilmiştir. Çok zor şartlar altında köyüne döner, görür ki Elif evlendirilmiş. Tadına doyamadığı, öpüp koklayamadığı Elif’i yaşlı ve çocuksuz birine vermişler. Necip köyü terk etmiş, buna dayanamayan Elif günden güne erimiş. Necip İzmir’de, Elif köyde Verem yatağında. İzmir’de Necip’i bulan bir köylüsü, “Elif ölüyor” der. Necip dayanamaz köye döner. Elif’i hasta yatağında ziyaret eder, ortaya “Yüklendi Barhanam Çekildi Göçüm” çıkar. Bu bir atışmadır. Bir Elif söyler, bir Necip. Ayrılık acısı çekerken dinlemeyin, paramparça olursunuz:

 

(Elif)
Yüklendi barhanam çekildi göçüm
Bilmedim kusurum ne idi suçum
Elif’in hatırın sormadın niçin

Küstüğünü Necip bana söyleme
Şu kırık kalbimi viran eyleme

(Necip)
Geldim yanına da kaldırdın başın
Öpeyim bir kere karadır kaşın
Üç gün önce gördüm Elif’im düşün

Küstün mü Elif bana söyleme
Şu kırık kalbimi viran eyleme

(Elif)
Doğruldum yastıkta yüzüne baktım
Ciğerim başını köz gibi yaktın
Gittin gurbet ele beni bıraktın

Küstüğünü Necip bana söyleme
Şu kırık kalbimi viran eyleme

(Necip)
Kahpe felek bize kurdu bir tuzak
Sana varamadım yollarım uzak
Bir künye yazmışlar biz nasıl bozak

Küstün mü Elif bana söyleme
Şu kırık kalbimi viran eyleme

(Elif)
Gönlümün süruru geldin yanıma
Şifa geldi bedenime canıma
Yüz süreyim alnındaki benine

Küstüğünü Necip bana söyleme
Şu kırık kalbimi viran eyleme

(Necip)
Azaldı kederim çıkmadı canım
Şükrolsun Mevlaya yanımda yarim
Uzak değil gayri elimde elin

Küstün mü Elif bana söyleme
Şu kırık kalbimi viran eyleme

(Elif)
Sen gideli şu dünyama bakmadım
Ak elime al kınalar yakmadım
Hiç bir zaman umudumu yıkmadım

Küstüğünü Necip bana söyleme
Şifa geldi gayrı solan gülüme

 

 

Ah dersiniz; Ah! Bu adam en azından doğru düzgün bir stüdyoda kayıt verseydi, şimdi neyi dinliyor olurduk? Dönemi anlatan kişiler, başta Neşet Ertaş olmak üzere bir de Muharrem Ertaş’ın bir türküyü her söylediğinde farklı tonlarda ve yorumlarda icra ettiğini ifade ediyor ki bu durum beni daha da heyecanlandırıyor. Yetişemedik. Bugün bu tarif edileni her icrada farklı yorumu hissedebildiğim iki sanatçı var; Şivan Perwer ve Mohsen Namjoo.

Nihayetinde bugün Kırşehir’e gidip heykelini görebiliyor olsak dahi acımızı tazelemek dışında bir işe yaramıyor bu. Almanya’da olduğu için babasının cenazesine gidemeyen Neşet Ertaş; belki kendi yaşamında da babasıyla yaşadığı dönemsel küslükler ve babasına göre nispeten daha iyi maddi durumda olmasına rağmen onunla yeterince ilgilenemeyişi; ve her şeyden önce böyle büyük bir efsaneye doyamadan ona veda etmenin acısıyla haykırdı bozlağını:

 

Aydost deyince yeri göğü inleden

Muharrem ustaydı bunu bize dinleden

Gönülü kırmazdı bilerekten bilmeden

İnsan velisini neyledin dünya vay dünya

 

Aydost sazını çalarken kendinden geçen

Gönülden gönüle kapılar açan

Aşkın dolusunu nefessiz içen

Gönül delisini neyledin dünya vay dünya

 

Aydost garibim babamdı muharrem usta

Bilirim aşıktı sevdiği dosta

Sazımın emaneti diyen en son nefeste

Sazın ulusunu neyledin dünya vay dünya

 

Yazımız Neşet Ertaş’ın babasına vedasıyla bitirirken sizlere de bu büyük ustayı tanıyabilmeniz için  nacizane bir kaç türkü öneriyorum.

 

Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri:

 

Yüklendi Barhanam Çekildi Göçüm:

 

Aldı Dert Beni:

 

Mezar Arasında Harman Olur Mu: