Remziye Hisar örneğinden yola çıkarak, ülkemizde kadınların bilime katkıları nasıldır? Bu ilginin artması için neler yapılabilir?

Remziye Hisar çok aykırı bir örnek çünkü onun kişiliği öyle. Yalnız kadınlar için değil genel olarak, ama tabi kadınlar için özellikle bir bilim kariyerinden anlaşılmadığı, kolay olmadığı bir ortamda o kavgacı, taviz vermez kişiliği icabı birçok mücadelelerle bir de Kurtuluş Savaşı yılları öncesinde Azerbaycan’a falan gitmek gibi yani o kendine özgü enteresan hayatı olan son derece değerli ilginç bir insandı. Ben de yaşlılık zamanında onunla sohbet edebilme şansına eriştim. 

 


Türkiye’de kadınların bilime katkıları bir anlamda Dünya’nın birçok yerinden daha ileridir.


Bunun sebebi şu; modern üniversite sistemi Batı Avrupa ve Amerika’da gelişmiş bir sistem. Yani burada içinde araştırma ve eğitimin olduğu üniversite sistemine diyoruz ki bu nosyon Avrupa üniversitelerinde özellikle 19. yüzyılda nihayet şekil bulmuş. Onun şekil bulduğu zamanlarda Avrupa’da da Amerika’da da toplum yapısı iyice erkek egemen, geleneksel olarak zaten bu kolay değişmeyen yani bütün Dünya’da bir sosyolojik olgu. Dolayısıyla üniversite kurumları kadınları almamakta yakın zamana kadar direndiler. 

 

Şimdi Türkiye’nin buradaki avantajı, bir anlamda avantajı 19. yüzyılda kurulan ilk üniversite öncülleri Türkiye’de, Tıbbiye gibi, askeri okullar Harbiye gibi; bunlar meslek okullarıydı ve hepsi erkeklere özgüydü. Ama Cumhuriyet öncesinde Remziye Hanım’ın hayatında da onun örneklerini görüyorsunuz; kız erkek ayrı okusalar da kızlar için öğretmen okulu, arkasından Darülfünun’da kız öğrencileri almaya başlıyorlar. Kızlar ayrı bir yere de gitmiyor. Yani orada erkekler ve kızlar aynı sınıfta ders görüyorlar. Yavaş yavaş Osmanlı modernleşmesi döneminde de kadınların hayata katılması, en azından üst sınıf veya orta sınıf. Bir kadın hareketi de var. Ama tekrar lafımın başına döneyim, kurumsal olarak Türkiye’de cumhuriyetin getirdiği bir şans var. Kadın erkek ayrımını özellikle pekiştiren dini kuralların dışında laik bir sistem olması demek, üniversitelerin medreselerden farklı batı anlayışlı kurması demek. 

 

Batıdan geldiği zaman orada kadınlara karşı ayrımcılık hala çok kuvvetliydi 1920’lerde. Ama Türkiye bunu yeni baştan kurduğu için ve Cumhuriyet’te baştan itibaren kız çocukların okumasını teşvik ettiği için devlet bursları ile vesaire, Türkiye’de geleneksel olarak birçok meslek dalında üniversite eğitiminde kadınlar çoktur. Yani öğretmenler arasında yarı yarıyadır. Tıp doktorları arasında, mühendisler arasında mühendisliğin tüm dalları değilse de bazı dallarında çok yüksek miktarda kadın katılımı vardır. Neye göre, aynı dönemdeki 1930’lardaki, 40’lardaki, 50’lerdeki, 60’lar, 70’ler hala da Avrupa ve Amerika’ya göre, Japonya’a göre falan.

 

Öbür tarafı işin, peki bu kadınlar arasında bilim kadınlarının durumu ne? O bilimin durumu ile ilgili bir şey, yani yine bir örnek olarak Remziye Hanım’ın hatıralarına dönersek bulunduğu ortamda, üniversite ortamında, bu üniversite reformundan sonraki ortamdan söz ediyoruz ama o kültür o gelenek yok. Yani insanlar araştırma, çoğunluğu yapmıyorlar, yapılması beklenmiyor. Eğitim için kullanılan malzeme genellikle hocanın notları veyahut da kitap, kitapların da çoğu çeviri.

 

Bu olabilir tabii de ama araştırma aynı zamanda yapılması kağıt üzerinde büyük ölçüde. Bunun ilk örnekleri kadın veya erkek, Avrupa’da eğitime gönderilip devlet bursları ile okutulan, sonra Türkiye’deki üniversitelere dönen insanlar. Bunların da bir kısmı Türkiye’ye döndükten sonra bu sisteme entegre oluyorlar. Sistem araştırma yapmalarını beklemiyor, bunlar da yapmıyorlar. 

 

Dolayısıyla üniversite profesörleri arasında kadınların oranının Batıya göre yüksekçe olması başka bir şey. Ama araştırmacılar arasında dediğiniz zaman, ya araştırmacılar arasında aslında erkekler arasında da profesörlerin epey bir kısmı yahut doçentlerin, araştırma yapmıyor, yapmaları beklenmiyor. Hala da öyle. Zaman içinde 60’lardan sonra falan bu sayı arttı. Yani orada kadın erkek arasında bir ayrımcılık yok, orada bilimsel araştırma konusunda bir yavaşlık, yavaş ilerleme var sonradan katılımda ama kadınların katılımı konusunda yüzdeler yüksek, buna karşılık kadınlar arasında yönetici pozisyonlara gelen yani üniversitelerde dekanlar, bölüm başkanları, rektörler onların sayısal oranı az yani rektörler arasında kadın oranı, profesörler arasındaki kadın oranından çok daha düşük.